MultiMedya: Nida
Bir haftadır yaptığım gibi bugünü de yatağımda geçirdim ve yemek yemedim. Ayrıca okula da gitmiyordum. Ayçin'in yerdeki hali gözümün önüne düştükçe ağlayasım geliyordu. Ama o kadar çok ağlamıştım ki artık gözümden yaş akmıyordu.
Annem odaya girdiğinde 'iyiyim' görüntüsü vermek istediğimden hafif tebessüm yapmaya çalıştım. "Dışarı çıkıyorum. Eğer gelmek ister-" sözünü keserek halsiz bir şekilde "İyiyim böyle. Sen git." dedim zoraki bir gülümseme ile.
Hafifçe kafasını salladı ve kapımı kapatıp beni yalnız bıraktı. Hava kararmıştı. Midemden tuhaf sesler çıkıyordu ve kesinlikle açlıktandı. Yinede bir şey yemeyecektim. İştahım yoktu.
Açık penceremden havalanan tül havanın rüzgarlı olduğunun işaretiydi. Aniden kapının zili çalınca irkildim. Annem olsa anahtarı vardı. Başka bu saatte kim gelirdi ki?
Israrla çalan zil kalkıp kapıyı açmam işaretini veriyordu. Ayaklarımı zeminle buluşturup kapıya doğru yürümeye başladım. Bir haftadır ilk kez odamdan dışarı çıkmıştım.
Kapıyı açtığımda gördüğüm tanıdık yüz kaşlarımın çatılmasına neden olmuştu. "Berbat görünüyorsun. Ayrıca burada dikilecek miyiz?" Gözlerimi irice açmış hala ona bakıyordum.
"Ne işin var senin burada. Ayrıca ben gayet mutluyum 'berbat' halimle." dedim umursamaz bir sesle. Pekte inanmış gibi bakmıyordu. "Belli. Git üstüne başına çeki düzen ver. Bir yere gideceğiz."
Ben halimden memnundum ama direteceğini biliyordum. Bu yüzden omuz silkerek odama yöneldim. Siyah yüksek bel bir pantolon ve üstüne borda kazağımı giymiştim.
Paytak adımlarla koltukta oturan Uzay'a doğru yürüdüm. "Hazırım." dedim soluk çıkan sesimle. Bir şey demeden kalktı ve kapıya doğru ilerledi. Bende peşinden giderek montumu giydim. Ayakkabılarımı da giyerken bana gözlerini devirmiş bakıyordu.
Sessizlik aramızda büyürken arabaya binmiştik. Gaza bastığında arabanın ani çıkışından dolayı irkilmiştim. "Nereye gidiyoruz." diye mırıldandım.
Gözlerini yoldan ayırmadan "Güzel bir yere." diye konuştu kestirip atar gibi. Yaklaşık yarım saatlik sessiz bir yolculuğun ardından deniz kenarına gelmiştik.
"Çok güzel." diye bir beğeni nidası düştü dudaklarımdan. Huzur dolu bir yerdi ve sadece dalga sesleri vardı. Elinde bir poşet ve örtü ile geldi.
"Şunu ser. Bu gece ikimizde sarhoş olacağız. Her şeyi anlatıp yarın hiçbirimiz bir şey hatırlamayacağız."
Söylediği cümleler aklıma yatmıştı. Kafamı bir kaç saatte olsa dağıtmak istiyordum. Örtüyü serdikten sonra adını bilmediğim içki şişesini ortaya koydu ve iki tane shot bardağı çıkardı.
Sarhoş olmak istediğimden 2 shot peş peşe atmıştım ve şuan boğazım acıdan iflas ediyordu. Bu nasıl bir acıydı böyle?
Ben 4. shotımdan sonra sarhoş olmuştum. O ise 6. shotında gayet kafası yerinde duruyordu. Cidden bu çocuk neyle besleniyordu?
Kafam dönmeye başladığında aklımda sadece Merih vardı. "Dökül bakalım." diye bir cümle süzüldü Uzay'ın dudaklarından. "Merih," dedim. Yutkunduktan sonra devam ettim. "Onu seviyorum veya saplantılıyım. Nasıl anlıyorsan işte." demeye çalıştım kafam bir ileri bir geri giderken.
"Sana ilgi gösteriyor değil mi?" dedi gerçekten meraklı çıkan sesiyle. "Evet. Son zamanlarda bayağı." diye bir açıklama yaptım ona.
"Beni iyi dinle. Sadece bir kez anlatacağım." dediği şey merakımı uyandırırken ben bir şey demeden devam etti ve anlatmaya başladı.