MultiMedya; Symptom of terminal- the dillinger escape plan
Kalbimin her tanesi parçalanmış, gökyüzüne bulut olmuştu. O bulutlar Dünya'nın dört bir yanını gezip yine onu bulmuştu. Yağmur olmuştu. Kar olmuştu. Güneş açınca küsmüş, gitmişti.
Hayat da böyleydi. Doğduktan sonra bir süre yaşardık. Sonra olaylar bizi yıpratır. Kar ve yağmur gibi süzülürdük. En sonunda ise ecelimiz geldiğinde güneşi görmüşçesine kaybolurduk... Ölürdük.
Yaşadığım o anki acı hiçbir şeyi çağrıştırmamıştı kafamda. Şuan alışageldiğim hastane odalarının aksine bir yoğun bakımda olduğumu anlamıştım. Gözümü açtığımda vücudumda oluşan acı tüm bedenimi kavurmuştu.
Fazla gelen ışık yüzünden gözlerimi kısmış, odağımı köreltmiştim. Gözlerimi başka bir yeri görmek için çevirmek istedim ama yapamadım. Şuan ki olduğum durum çok farklıydı.
Ne oluyordu? Vücudumda araba çarptığına dair bir iz yoktu. Ne sargı ne dikiş ne de başka bir şey. Ama o an vücudumda çarpan bir şey hissetmiştim. Ardından havaya uçup yere düşüp yuvarlanmıştım. Evet, tüm bunları hissetmiştim. Ama gözlerim kapatmış olduğum için görmemiştim.
Açılan kapı ile odaya doktor girmişti. Bana bir kaç cümle söylediğini kıpırdayan dudaklarından anlamıştım. Ama onu duymuyordum. Kulağım da sadece tiz bir çınlama vardı.
Gözlerim odanın ışığına dayanamazken bir de şu küçük ışıklardan tuttu gözüme. Öleceğim sandım. Öyle bir sızı hissetmedim daha önce gözlerimde.
"Bu inanılır gibi değil." Konuşmaya başladığında hafiften sesleri seçebiliyordum. "Bu nasıl mümkün olabilir?" dedi çok beklemeden.
"Beni duyabiliyor musun? Duyuyorsan gözlerini bir kere kapat, duyamıyorsan iki kere."
Söylediği gibi yaptım. Gözlerimi bir kere yumdum. Vücudumda bir ağrı olup olmadığını sordu ardından. Gözlerimle zar zor cevap verdikten sonra içeriye bir hemşire girdi.
Elindeki iğneyi doktora uzattıktan sonra dosyaları kontrol etti.
Bilincim kapanmadan önce tek gördüğüm doktorun bana iğne yaptığıydı. Sanırım bir süre daha uyutacaklardı beni.
Bir hafta sonra-
Gözlerimi açtığımda daha iyi olduğumu hissettim. Vücudumu hissedebiliyor, hareket ettirebiliyordum. Çevreme baktığımda göğüsümdeki kabloların gittiğini görmüştüm. Anlam veremediğim bir şekilde bana bir şey olmuştu ve şuan neredeyse iyileşmiş durumdaydım.
Odaya giren annemle yüzümde bir gülümseme oluşmuştu. "Kızım!" dedi annem. Ardından gözlerindeki yaşı silip yanıma geldi. "Uyanmışsın." derken saçımı okşuyordu.
"Uyandım." dedim kısık çıkan sesimle. "Bana ne oldu anne. Doğru düzgün bir şey anımsamıyorum." dedim acıyan boğazıma rağmen.
Tam o sırada içeriye doktor girdi. "Küçük hanım," dedi sözlerine başlamadan önce.
"Hastalığınız çok farklı bir boyut olmuş. Bedeniniz o kadar güçlü ki bu zamana kadar bastırmış. Ama birden patlamış. Bedeninizde çok büyük bir acı hissettiniz değil mi?" Doğru söylüyordu, çok büyük bir acıydı.
"Aslında beyninizin bir oyunu. Sinirlerinize acı sinyali gönderiyor ve bu sayede acı çekiyorsunuz. Böyle bir hastalık Dünya'da çok nadir var. Türkiye'de ise 3 kişiden birisiniz. Ve..." Sustu doktor. Ne diyeceğini öylece bekledim.
"Tedavisi olmadığı için beyninizin bu komutları sizi öldürebilir. 3 kişiden şuan tek yaşayan sizsiniz ve diğerleri sadece 5 ay yaşadı. Kendinizi yormamalı. Dikkat etmelisiniz." Kısaca bana ölmeyi bekle diyordu.