-Fagot-

388 30 0
                                    


Liam'ın ağzından:

Louis'yi evine bıraktıktan sonra arabamı kendi evime sürdüm. Hemen iki sokak ileride yeni bir gay bar açılmıştı. Gidenler beğendiklerini söylüyorlardı. Ben de merak etmiştim ama tek başıma gitmeyecektim. Louis ile birlikte gideriz diye umuyordum. Louis baya yorulmuştu. Gerçi hepimiz yorulmuştuk.

Arabayı evin önüne park ettikten sonra cebimden anahtarı aldım. Evin kapısını açıp içeri girdiğim gibi kendimi direkt odama attım. Üzerim leş gibiydi. Kısa bir banyonun beni rahatlatacağını bildiğim için vakit kaybetmeden banyoya girip suyu ayarladım. Su,küveti doldururken üzerimdekilerden bir çırpıda kurtulup çamaşır sepetine attım. Telefonumu da komidinin üzerine koydum. Küvet yeteri kadar dolduğunda suyu kapattım. Ardından küvete girdim.

Sıcak su bedenimdeki tüm kasları gevşetmeye başlamışken düşünmeden edemedim. Ben galiba şu an cennetteydim. Tanrım bu mükemmel!

Kafamı geriye doğru yatırıp küvette daha çok yayıldım. Bu his harikaydı. Su soğumadan tadını çıkarmak gibisi yoktu.

Yaklaşık bir 15 dakika daha suyun içinde -ölü balık gibi- yattıktan sonra istemeyerekte olsa sudan çıktım. Su soğumaya başlamıştı. Küveti boşalttım. Sonra duş almak için suyu tekrar açtım.

Suyun altına girdim. Elime sarı renkteki lifi alıp üzerine elma aromalı duş jelini döktüm. Lifi vücudumda gezdirmeye başladım. Lif ile işimi bitirdiğimde şampuanı  alıp biraz elime döktüm.Sonrada saçlarımı güzelce ovuşturdum. Son işlem olarak da durulandım. Suyu kapatıp havlumu belime sardım. Ve 'ta da!'

Odama girip kıyafet dolabından boxer,salaş beyaz bir atlet ve altınada gri bir eşofman aldım. Kıyafetleri yatağa bıraktıktan sonra tekrar banyoya girip komidinin üzerindeki telefonumu aldım. Tuş kilidini açmadım bile çünkü Louis'den başka arayanım yoktu zaten.

Tekrardan odama girip belimdeki havluyu yatağa attım. Ardından üzerime boxer,salaş atleti ve eşofmanımı giyip telefonumuda aldıktan sonra odadan çıktım. 

Salona girdiğim sırada midemin 'acıktım!' temalı bağırışlarını duymamla yönümü değiştirerek mutfağa girdim. Dolabı açıp içine bakındım. Sanırım bir sandviç yeterli olurdu. Zaten yemek yapacak havamda değildim.

Dolaptan aldığım sandviçlik malzemeleri tezgahın üzerine koyup yapmaya başladım.

Sonunda işim bittiğinde eserime -sandviçime- bakmaya başladım. Öyle çok güzel bir şey olmamıştı. Omuz silktim. Ama karın doyurucuydu.  

Sandviçi bir tabağa koydum. Ardından dolabı açıp içecek bir şeyler aradım. Portakal suyu. Oh pekala! Sevmezdim ama hiç yoktan iyidir.

Tekrar omuz silkip portakal suyunun şişesini elime alıp bardağa doldurdum. Tabağı ve bardağı elime alıp salona girdim. Elimdekileri televizyonun karşısındaki tekli koltuğun önündeki sehpaya bıraktım.

Televizyonu açtıktan sonra kumandayı da alıp tekli koltuğuma yayıldım. Televizyondan bir maç kanalı açtım. Yani keyfime diyecek yoktu. Sandviçimi elime alıp ağzıma götürdüm. Tam ısıracakken -normalde hiç çalmayan-telefonum çalmaya başladı.

Umursamadan sandviçime yöneldim. Ama telefonum baya ısrarcı çalıyordu. Ben bile merek etmiştim.

"Siktir ya!"

Havaya doğru güzel bir küfür savururken sandiviçimi tabağa koyup cebimdeki telefonumu elime aldım.

'Annem' arayan kişiyi görünce göz devirdim. Bir ara meşgule atmayı düşündüm. Ama sonra tekrar arayacaktı. Ve niye ilk aradığında açmadığımı soracaktı. Gerçi boş bir mideyle annemle konuşmak pek de cazip gelmiyordu ama..

Only the Enemy | Larry Stylinson |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin