bu kez yalnızca sen ve ben olacağız.

1K 135 37
                                    

senin yatağındayız.

bunun anlamını her ikimiz de biliyoruz. gününü güzel bitirmek istediğinden falan bahsediyorsun ancak seni pek dinlemiyorum.

çünkü odanın ortamı loş bile olsa, yatağın yanındaki lambanın kırmızı ışığı boynunu aydınlatmaya yetiyor ve ben dikkatle senin boynunu inceliyorum.

orada neler var biliyor musun sevgilim? bahse girerim haberin bile yoktur.

tenini süsleyen bir sürü tırnak izi var sevgilim. hafif de morarmış tenin. sen benim giysilerimi çıkartmakla uğraşırken ruhun bile duymuyor seni nasıl dikkatle incelediğimi. parmak uçlarımı gezdiriyorum boynunda. ardından yüzümü biraz yaklaştırdığımda diş izlerini fark ediyorum bu sefer. içim sızlıyor.

namjoon, yapma be sevgilim. kendini benden başkasına tattırmak sahiden bu kadar hoşuna mı gidiyor?

parmaklarımı ve bakışlarımı boynundan çektiğimde, yatırıyorsun beni çarşafının üzerine. sırtım başta soğuktan dolayı ürperiyor biraz. ancak kısa sürede alışıyorum. çıplak göğsüm, tamamen senin hizmetine sunulmuş gibi. bacaklarım desen titriyor, bacaklarımın arası desen son derece savunmasız.

sonunda üzerime çıkıyorsun. senin üzerinde de tek bir kumaş parçası kalmamış. tebessüm ediyorsun ve biraz önce müzik setinden açmış olduğun yavaş parça odanın içine dolmaya başlıyor. bizim bu sessizliğimizin aksine, tek ses kaynağı o oluveriyor.

ellerini yanaklarıma yerleştirip dudaklarıma kapanıyorsun aniden. sanki birkaç saat önce öpüşenler biz değilmişiz gibi. ne bu sabırsızlık sevgilim? sana yetemiyor muyum? yerimi doldurmaya çalışan o çocuk da mı artık yetmemeye başladı yoksa?

yavaş yavaş emiyorsun kurumuş dudaklarımı. aralıyorsun, içeri ittiğin dilinle damaklarımı tadıyorsun. sanki bu tadı hiç bilmiyormuş gibisin. anlamıyorum. anlamlandıramıyorum. ancak yine de sesimi çıkarmıyorum.

dudaklarımdan ayrıldığında, hafifçe inildiyorsun. ellerini çekiyorsun yanaklarımdan, belimin her iki tarafına yerleştiriyorsun. göğsümün her bir noktasını tadıyorsun bu kez. ardından biraz yukarı çıkıp boynuma geliyorsun. en sevdiğin bölge, değil mi namjoon?

boyunlara zaafın var senin, çiz(dir)meyi çok seversin.

öpmekten bunaldığında işi daha da ciddileştiriyorsun. dişlerini geçiriyorsun benim narin boynuma. aç bir kurt gibi ısırıyorsun beni. söylesene sevgilim, çok mu lezzetli geliyorum sana? ya da belki de beni içtiğim zamanlar bu kadar güzel buluyorsundur.

canım acıyor. çığlık atacağım zaman dudaklarımın üzerine bastırıyorsun işaret parmağını. ses çıkarmama müsaade etmiyorsun. anın büyüsünün bozulmasını istemiyorsun.

kurtlar hakkında bir yerde okumuştum sanırım, kurbanlarını paylaşmayı ve yemeklerinin bölünmesini hiç sevmedikleri yazıyordu. son derece haklı olduklarını görüyorum şimdi. bir kurdun altında, onun nefsini doyurmaktan başka işe yaramıyorum.

tırnaklarını geçiriyorsun bu kez. canım daha da yanıyor. sanıyorum ki kan da akıyor. çünkü kanayan yeri yalıyor ve kıkırdıyorsun. "joon-ah, lütfen biraz nazik ol..." mırıldanıyorum halsizce. belki beni dinlersin diye küçük bir ricada bulunuyorum.

yeniden kıkırdıyorsun. "özür dilerim, hayatım." kanattığın yeri öpücüklerinle iyileştirmeye çalışıyorsun bu kez. okşuyorsun ve üflüyorsun üzerine, acıdığını hissetmeyeyim diye.

söylesene sevgilim,
neden bana bunu yapıyorsun?

göremesem de boynumun artık morardığına kanaat getirdiğim vakit, bacak arama yerleşiyorsun. nazikçe okşadığın ve öpücükler bıraktığın bacaklarımı omzunun her iki yanına doluyor ve şehvet dolu bakışlarını bakışlarıma sabitliyorsun.

izin almak istercesine.

buruk bir gülümseme sunup başımı sallıyorum hafifçe. nezaketen onayı aldığında acele bir şekilde müzik setinin kumandasını buluyor ve müziğin sesini biraz kısıyorsun.

çünkü benim şehvet dolu kesik sesimin ve nefeslerimin, o müzikten daha etkileyici olduğunu düşünüyorsun.

19:02






safderun | namkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin