Beş yaşındaydım.
Annemin özenerek giydirdiği elbisemin kum ve tozla kaplanmasına aldırış etmeden kumdan kalemi tamamlıyordum.
Onu ilk defa o parkta gördüm.
Küçük ellerimle, yerde bulduğum bir kağıt parçasını - o zamanki becerimle başarabildiğim kadar- uçak şeklinde katlayıp parktaki o koyu kahve saçlı kıza doğru fırlattım. Kağıt, kızın kafasına çarpıp yere düştüğünde bana bakan bir çift sinirli gözle karşılaştım. Yüzüme istemsiz, sinsi bir gülümseme yerleşmesi kendi kendimi ele vermeme yetti. İpek gibi saçlara sahip kız bana yaklaştıkça gözlerinin ne kadar güzel olduklarını fark ettim, ela gözler.
Ben daha ne olduğunu anlayamadan kız üstüme çullandı. Çocuk parkının kum kaplı zeminine düştüm. İpek saçlı kız da benim üzerime düştü. O beni, kafasına kağıt uçak atmam konusunda azarlarken benim tek odaklanabildiğim şey bir çift ela gözdü.
Dudaklarımdan kısa bir kahkaha kaçıverdi,"Gözlerin çok güzelmiş.".
Kız önce sustu, birkaç saniye durakladı, sonra ise kocaman bir kahkaha bahşetti bana.***
Yedi yaşındaydım.
O altı yaşındaydı.
Tamamen maviye boyanmış odasında yatağın üstünde oturuyordum. Onun en sevdiği yer ise üzerinde süper kahraman resmi olan halısının üstüydü.
Kafasını yavaşça kaldırıp gözlerini benimkilerle birleştirdi ve sordu,
"Devrim, sence neden hiç kız süper kahraman tanımıyoruz?"
Bu soru karşısında bir süre düşünmek zorunda kaldım ve aklıma gelen en mantıklı cevabı verdim,
"Çünkü kızlar prenses kıyafetleri giyerler. O elbiselerin içinde süper kahraman gibi hareket edemezler.".
Kaşlarını hafifçe çattı, düşünür gibi bir hali vardı.
"Biz de elbise giymeyiz o zaman.",
omuz silkti.
Hayatımda duyduğum en mantıklı şey olduğunu düşündüm ve yüzümü bir heyecan dalgası kapladı.
Bu sözünün ardından ikimiz de üstümüzdeki elbiselere göz gezdirdik. Sonra birbirimize baktık. Sanki ikimiz de ne yapmamız gerektiğini çok iyi biliyorduk.
Aynı anda ayaklanıp Deniz'in odasına doğru koştuk.
Deniz benden iki yaş büyüktü, Aylin'in ağabeyiydi.
O zamanlar iyi anlaşırdık. Yıllar sonra neler olacağını nerden bilebilirdik ki?Deniz'in dolabını hızla açıp kendimize birkaç tişört ve pantolon arakladıktan sonra bir çırpıda giyinip Aylinlerin iki katlı evlerinin giriş katına indik.
Aylin'in yüzünde sinsi bir gülüş belirdi. Mutfaktaki dolaplardan birini açıp iki tane masa örtüsü çıkardıktan sonra birini bana doğru uzattı.
Kırmızı, kareli örtüye bakıp "Pelerinlerimiz!" diye haykırdı.
Duraksadım, "Ama masa örtüsünden pelerin olmaz, Superman'in pelerininde kocaman bir S harfi var."
Bana katılır gibi kafasını salladı biraz düşündükten sonra.Birkaç dakikaya kalmadan Aylin'in sahip olduğu bütün pastel boyaları kullanarak masa örtülerimizin -yani pelerinlerimizin- üstüne kendi süper kahraman amblemlerimizi çiziyorduk. Adlarımızın baş harflerini özenle kumaşlara çizdikten sonra pelerinlerimizi birbirimizin boyunlarına iliştirdik.
Mahallemizde delice koşuyor, kısa süre önce uydurduğumuz senaryolara uyarak sırayla birbirimizi kötülerden kurtarıyorduk. Çocukluğumun en güzel günlerinden biriydi.
***
On iki yaşındaydım.
Hoşlandığım şeyleri yeni yeni keşfediyordum.
Kızlar.
Bir gün kızlar tuvaletinde büyük sınıflardan birkaç kişinin konuştuğunu duydum.
"Acayip şeyler duydum kızlar. Selin lezbiyenmiş.", yanındakilere fısıldadı sarışın olan.
Diğerlerinin yüzüne iğrendiklerini belirten bir ifade yayıldı.
"İnanamıyorum. O kızı evime çağırmıştım.", kısa olan korkuyla fısıldadı.
"Neyseki seni becermemiş, ucuz atlatmışsın kızım."
Gülüştüler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kağıttan Uçak | gxg
Teen FictionBeş yaşındaydım. Annemin özenerek giydirdiği elbisemin kum ve tozla kaplanmasına aldırış etmeden kumdan kalemi tamamlıyordum. Onu ilk defa o parkta gördüm. Küçük ellerimle, yerde bulduğum bir kağıt parçasını - o zamanki becerimle başarabildiğim kad...