A.'ya
Cemre evden gitti gideli tam iki ay beş gün oldu.
O geceden sonra Cemre'yle uzun süre konuşmadım. Sadece kalan eşyalarını toplamaya geldiğinde birkaç cümle kurduk, bir de geçen aylar içinde birkaç mesaj attık birbirimize, merakımızdan.
Aynı şey Aylin için de geçerliydi.
Bir süre aşktan elimi eteğimi çekmeye karar kıldım. Çünkü ne duygusal gelgitlere daha fazla katlanacak gücüm ne de yaptıklarımdan sonra kimseyle konuşacak yüzüm kalmıştı.
Cemre'nin gitmesiyle evde tek başıma kalmak beni depresyona sürüklemeye başladı sonra, oldum olası yalnızlığı sevemedim. Üstelik kirayı da tek başıma kaldıramıyordum.
Fazla arkadaşım yoktu, olanların çoğu da Cemre'yle ortak olduğundan onlarla da konuşamaz hale geldim, bana doğal olarak cephe almışlardı.
Arkadaş ya da sevgiliyle harcayacak vakte gerek kalmayınca bir sürü boş zamanım oldu. Böylece finallerimi, çok güç olsa da, verebildim.
Kirasını zar zor ödediğim evden çıktım. Ailemin yanına, İzmir'e döndüm. Annemi çok özlemiştim. İnsanın başı ne zaman derde girse aklına annesi geliyor bir şekilde. Ona her şeyi anlattım. Sabırla dinledi beni. Sonra da başımı okşayıp "Geçecek." dedi, "Bunlar da geçecek."
Evime döndükten sonra iki hafta boyunca yatağımdan nadiren çıktım. Temel ihtiyaçlarımı karşılayıp saatlerce dizi izlemekten başka pek bir şey yaptığım söylenemezdi. Bir de ağlamaktan başka tabii.
Haftalar birbiri ardına dizilip aktı gitti. Ne sevdiklerimi tutabildim hayatımda, ne de zamanı. Yine ağustos sıcağının derimi kavurduğu bir gün, içinde bulunduğum acınası durum canıma tak etti.
"Bana tatil gerek." dedim kendi kendime.
Bir sabah -şanslıydım ki kahvaltıya babamın da kalabildiği bir sabah- lokmamı ağzıma atarken soruverdim,
"Halam yazlıkta mıdır şimdi?"Annem ve babam bu soruma şaşırdılar, çünkü o yazlığa en son 6 sene önce gitmiştim ve hoşuma gitmediğinden, ne zaman ziyarete gidecek olsak her fırsatta evde kalmak için bir bahane uydurmuştum.
Halam ellili yaşlarda bir kadındı, güçlü karakterliydi. Pek konuşmazdı ama bakışlarından, ne demek istediğini pat diye anlardınız. Nadir görüşsek de, kendisine hem hayranlık beslerdim hem de biraz korkardım ondan içten içe.
Babam gözlerime bakıp, "Hayırdır kızım, ne internet çekiyor ne de gezecek bir yer var diye mızmızlanıp yıllardır oradan kaçan sen değil miydin?" dedi. Haklıydı.
"Benim farklı bir şeye ihtiyacım var, baba. Belki herkesten, her şeyden uzak olmak iyi gelecek."
Annem söze girdi, "Olur kızım, git sen. Kafanı dinle." Başını hafifçe sallarken yüzünde yine o anaç gülüşü vardı.
***
So I pick up the pieces, I get on the midnight train
I got my reasons, but darlin' I can't explain
I'll always love you
But tonight's the night I choose to walk awayKulaklığımı çıkardığımda, valizimin yerde sürünen tekerleri ve etraftaki ağustos böceği seslerini duydum. Yaz güneşi derimi yakarken çaldım halamın kapısını.
Halam yılın altı ayını burada geçirirdi. Küçük bahçesinde domates biber yetiştirir ve büyük bir engeli olmadığında mutlaka her sabah denize giderdi. Hiç evlenmedi. Hiç "aile" kurmadı. Babamın bazen halamın haline acıdığını görürdüm, sanki evlenip çocuk yapmayan insan eksik kalırmış gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kağıttan Uçak | gxg
Teen FictionBeş yaşındaydım. Annemin özenerek giydirdiği elbisemin kum ve tozla kaplanmasına aldırış etmeden kumdan kalemi tamamlıyordum. Onu ilk defa o parkta gördüm. Küçük ellerimle, yerde bulduğum bir kağıt parçasını - o zamanki becerimle başarabildiğim kad...