...
İşte, beş yıldır duymadığım ses heyecanla adımı anıyordu."Devrim?"
"Aylin. Merhaba."
"Selam, eh ben şey, rahatsız ettiğim için özür dilerim. Ee-", sesi titrek ve aceleciydi.
"Aylin, sakinleş.", sesime neşeli bir ton katmaya çalıştım ama benimki de onun sesi kadar titrek çıktı.
"Bugün seni aradığımda sevgilin çıktı telefona. Senin adına sevindim." Hayal kırıklığı mıydı hissettiğim sesinde yoksa öyle olmasını mı istiyordum?
"Evet, ee, Cemre'ydi. Senin aradığını bana o söyledi."
"Devrim, ben İstanbul'dayım bir süreliğine, belki, ee, buluşmak istersin diye düşündüm, arayı kapatmak için.", ve aceleyle ekledi, "Yani, yanlış anlama, arkadaş olarak.".
Birkaç saniyeliğine duyduklarımı sindirmeye çalıştım.
"Ee, tabi, olur. Ben sana mesaj atarım yeri ve zamanı.", duraksadım, "Beni neden buldun? Neden beş yıl sonra?".
Derin bir soluk verdi, "Bunları yüz yüzeyken konuşuruz. Olur mu?".
"Tamam. Görüşürüz o zaman."
"Görüşürüz Devrim.", ve telefon kapandı.
Tüm söylenenleri aklımdan defalarca geçirdim. Bir şişe şarap açtım sonra. İki kadeh doldurdum, bana ve Cemre'ye. Yatak odası kapısının pervazına yaslanıp içeride yatağın üzerine bağdaş kurmuş ders çalışan sevgilimi izledim.
"Şarap getirdim.", Cemre'nin gözlerinde minnettar bir parıltı doğurdu bu.
"Teşekkürler canım.", kitabını ve notlarını kenara bıraktı, "Haftaya finaller var biliyorsun değil mi?"
"Farkındayım.", öne eğilip ipeksi saçlarını kulağının arkasına ittim ve dudaklarını yavaşça öptüm.
"Bu ne içindi şimdi?", yüzündeki hınzır gülümsemeyi bastırdı.
"Hayatımda olduğun için. Her an.", bu sefer beni öpen oydu, önce yavaşça, sonra tutkuyla.
Sonra bir an geri çekildi, "Az önceki telefon görüşmenle ilgili konuşmak ister misin?"
Sırıttım, "İyi bir psikolog olacaksın.".
"Benimle buluşmak istiyormuş, yani arkadaşça. Kabul ettim. Galiba anlatacağı şeyler var."
"Peki.", şarabını yudumladı.
Sarılarak uyuyana kadar sohbet ettik. Aylin'se aklımın bir köşesinde öylece durdu, bir saniye bile çıkaramadım onu aklımdan.
***
Aylin'e adresini verdiğim kafede on dakika bekledim. Kendime orta şekerli bir kahve söyledim. Dakikada en az beş kere telefonumun saatine bakmaktan kendimi alamıyordum. En sonunda kafenin kapısından içeri girerken gördüm onu. Gözleri beni aradı.
"Aylin, buradayım.", hafifçe elimi kaldırdım beni fark etmesi için.
"Devrim!", aceleyle bana doğru bir adım atarken yüzüne istemsiz bir gülümseme yayıldı, sonraysa yavaşlayıp ciddileşti.
Bense durmadım. Ayağa kalktım ve sarıldım bana doğru gelen genç kadına. Büyümüştü, benim gibi.
Kollarımı sırtında hissettiğinde derin bir nefes verdi. O da sımsıkı sarıldı bana.
Her şeye, herkese rağmen yıllar sonra yine yan yanaydık, yine birlikteydik işte. Ayrılmazdık biz.
Benimle ilgili dikkatini çeken ilk şey saçlarımdı. Dalgalı, kahverengi saçlarım.
"Mavi değiller.", çekingen bir gülümseme vardı yüzüne yerleştirdiği.
"Evet. Orijinale döndüm."
"Yakışmış."
"Teşekkür ederim. Sen de kestirmişsin.", o uzun ipeksi saçların yerini omuz hizasında dalgalar almıştı ama hala yumuşacık görünüyorlardı. Onlara dokunmak istedim bir an için, eskiden olduğu gibi saçlarıyla oynamak istedim. Yapamadım.
"Değişiklik iyi olur diye düşündüm.", işte, kırılmış her kadının klişe bahanesi. Çoğumuz saçlarımızı kestirince bir şeylerin yoluna gireceğine inanırız gizli gizli.
"Güzel olmuş."
Biraz sohbet ettik sonra, neler yaptığımızdan, nerede yaşadığımızdan. Hayatımıza giren insanlardan.
"İstanbul'a psikoloji okumaya geldiğimden haberin vardır belki. Cemre'yle üniversitede tanıştık. Arkadaştık, sevdik işte sonra birbirimizi. Yedinci ayımız. Birlikte kirada oturuyoruz, ev yakın buralara. Seni hangi rüzgar attı Istanbul'a?"
Yutkundu. "Teyzem kalp krizi geçirdi geçen hafta. Onu ziyarete geldim.", bakışları aşağı kaydı.
"Geçmiş olsun, umarım yakın zamanda iyileşir. Ailen de burada mı?"
"Hayır, onlar gelmediler. Annemle teyzemin arası pek iyi değildir. Biliyorsun."
Konu konuyu açtı. Saatlerce oturup konuşmuşuz orada zamanın nasıl aktığını fark etmeden. Eh, ne de olsa en yakın arkadaşlardık biz bir zamanlar.
Ama arkadaşlık bunca şeyden sonra bizim için sadece iyimser bir dilekti.
Çantasına elini attı Aylin. Hediye paketine benzeyen küçük kırmızı bir kutu çıkardı. Utangaç elleri kutuyu bana uzattı.
"Gelmeden önce almıştım sana."
Kutunun içinde bulduğum şey istemsizce gülümsememe yol açtı. Kağıttan uçak sembolüne sahip bir kolye.
"Aylin, bu çok güzel. Teşekkür ederim."
"Nasıl tanıştığımızı unutmadım.", o da gülümsüyordu.
Işte o an dayanamadım, kalkıp sarıldım ona. Sımsıcak kollarını vücuduma sarınca, evimde gibi hissettim. Arkamı dönüp kolyeyi boynuma takmasını söyledim. Tekrar önüme döndüğümde göz göze geldik. Ancak kısa süre sonra bu bakışmanın garip hale geleceğini bildiğimden, yanından kalkıp tekrar masanın karşı tarafındaki yerime geçtim.
Saatime baktım. 23.12. Eve gitmem gerektiğini biliyordum. Ama tam da burada zamanı durdurup onunla öylece kalmak istiyordum.
"Aylin, gitmem gerekiyor.", dedim gönülsüzce.
Anlayışlı şekilde başını salladı, hayal kırıklığını saklamaya çalışarak.
"Yarın akşam döneceğim."
Düşündüğümden daha erkendi bu. Bunca zaman sonra onu tekrar bulmuşken, bırakmak istemiyordum. Biraz düşündüm, kafamın karıştığını fark etti.
"Biliyor musun, beş yıl görüşmememizin acısını çıkartmak istiyorum.",yüzüme sinsi bir gülümseme yerleştirdim.
Onun da yüzü gülüyordu.
"Peki, bunu nasıl yapmayı planlıyorsunuz Devrim hanım?"
"Bir zamanlar bir dostumun dediği gibi, her üzücü ve mutluluk verici şeyin kutlandığı şekilde, içkiyle."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kağıttan Uçak | gxg
Teen FictionBeş yaşındaydım. Annemin özenerek giydirdiği elbisemin kum ve tozla kaplanmasına aldırış etmeden kumdan kalemi tamamlıyordum. Onu ilk defa o parkta gördüm. Küçük ellerimle, yerde bulduğum bir kağıt parçasını - o zamanki becerimle başarabildiğim kad...