26 yaşındaydım. Aylin evlendiğinde.
Haberi telefondan, bizzat Aylin'den aldığımda, sanki kaslarımdaki bütün enerji bir anda yok olmuş gibi titremeye başladım.
"Adresi de yazarsan, davetiyeyi yollayayım sana."
Sesler boğuklaştı; çamaşır makinesinin gürültüsü, içerideki televizyondan gelen gün ortası programı konukları, o an geçmekte olan kamyon, Aylin'in sesi. Hepsi uyumsuz bir melodinin parçalarıymış ve müziğin sesi kısılıyormuş gibi boğuklaştı. Bir elimi en yakınımdaki duvara dayayarak, oradan güç aldım ayakta durmak için. Birkaç saniye sessiz kaldım, toparlandım sonra.
"Evleniyor musun?", zaten cevabını bildiğiniz bir soruyu sormak anlamsızsa da, bazen yine de sorarsınız.
"Evet."
Ağlamayacaktım, sesimin titremesine izin vermeyecektim. Durup dururken yıllar içinde uğraşıp kurduğum düzenimi tek kelimesiyle yıkamazdı.
"Mutlu musun?"
"Mutluyum Devrim, gerçekten. Seni o gün orda görebilmeyi çok isterim. Bunca zaman konuşmadık, konuşamadık belki ama sen her şeyden önce benim arkadaşımdın ve hâlâ öyle olduğunu düşünmek istiyorum. Benim için çok önemlisin. Şimdi kapatmam gerek, sana detayları yazacağım, sonra istersen tekrar konuşalım. Arayı kapatalım."
"Tamam, olur.", sanki görebilecekmiş gibi, zoraki bir gülümseme yerleştirdim yüzüme.
"Devrim?"
"Efendim Aylin?"
"Lütfen gel. ", söylediği şeyin tamamen yüreğinden geldiği sesinden belliydi.
"Tamam Aylin, gelmeye çalışırım.", ona ne zaman hayır diyebilmiştim ki?
Akşama kadar ruh gibi dolandım evin içinde. Sonra akşam yemeği niyetine bir paket cips ve bir şişe kırmızı şarap açtım.
Aylinle tüm geçmişimizi başından sonuna bir film gibi izledim kafamın içinde. Beş yaşımdan yirmi altı yaşıma kadar.
Şişenin dibini gördüğümde telefonumda son görüşmelerimden Yiğit'i buldum. Her şeyi anlattım ona hüngür hüngür ağlayarak.
"Devrim, lütfen güzelim toparla kendini. Önüne bakmaya çalış, yıllardır unutmuştun ne güzel, yine unutursun. Hatta bak ne diyeceğim, yarın geleyim Urla'ya. Güzelce konuşalım, takılalım. Toparlayacağım seni, sen hiç merak etme. Zaten haftasonu işim gücüm de yoktu, tatil olur bana da. Seni de çok özledim."
"Olur, teşekkür ederim Yiğit. İyi ki varsın.", sarhoş halimle, dilim dolanıyordu konuşurken. Dışarıdan bakıldığında gülünecek haldeydim hatta.
"Tamam, şimdi güzelce uyu olur mu? Zaten hayvan gibi içmişsin, daha fazla içme sakın."
"Bakarız."
Yiğit kıkırdadı sessizce.
"Ergen seni. Uyu hadi, salak."
Telefonu kapattım. Yiğit'in tavsiyesine de uymadım. Bir şişe daha içtim. Kustum. Balkonda sızdım.
Sabahın erken saatlerinde ürpererek uyandım. Temmuz da olsa, bu saatler hep soğuk olur. Boynum tutulmuştu. Rezil haldeydim.
Kahve yaptım kendime. Kahvaltı yapacak kadar moralim yoktu bu sabah.
Öğlene doğru Yiğit'i almaya gittim. İlk uçakla gelmişti gerçekten.
Eşyalarını misafir odasına yerleştirirken Yiğit ısrar edip durdu denize gitmek için. Gitarını da getirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kağıttan Uçak | gxg
Teen FictionBeş yaşındaydım. Annemin özenerek giydirdiği elbisemin kum ve tozla kaplanmasına aldırış etmeden kumdan kalemi tamamlıyordum. Onu ilk defa o parkta gördüm. Küçük ellerimle, yerde bulduğum bir kağıt parçasını - o zamanki becerimle başarabildiğim kad...