4. Bölüm

381 77 39
                                    

Dördüncü Bölüm: Mış gibi yapmak

Bilal Yılmaz, Deniz'i geçirdikten sonra gerisin geri terk ettiği odaya girmiş, Burak Emir Yılmaz'ın karşısına dikilmişti. "Sökül bakalım Senarist BEY. Ne bu çay ocağı mevzu?"

Masum bakışlarını kendisine hesap soran ağabeyine çevirip, masum ses tonuyla, "Ne bileyim abi, ben yardımcı sandım" diyerek cevaplayan Burak Emir, olabildiğince inandırıcı olmak için elinden geleni yapmıştı.

"Yardımcı sandın? Burak sen benimle dalga mı geçiyorsun oğlum?"

"Yok Patron, daha geçen konuşmadık mı Ayşen Abla yaşlandı, çok yoruluyor diye? Ben ondan yeni eleman aldın sandım" Eğer Burak abisine birden 'patron' demeye başladıysa bu, onun huyuna gitmek istediğini gösteriyordu.

"Yalancılığı en iyi siz senaristler kıvırıyorsunuz! İşiniz bu zaten, '-mış gibi yapmak'!"

Genç adam şaşırmış gibi yapıp. "Estağfurullah ağabey ne yalanı?"

"Yeme beni Burak" dedikten sonra geçip masanın önündeki koltuğa oturan Bilal Yılmaz kardeşinin şirinlik çabasına hiç prim vermemişti. "29 yaşına geldin lan. Gözümün önünde büyüdün, yalan söyleme tarzını bile biliyorum." Adam durdu, derin bir nefes alıp verdikten sonra, "Dizi yaz desek yazmazsın, iş yalana geldi mi kurgunun dibine vurup, böyle destan yazarsın" deyip eliyle masadaki kağıtları karıştırdı. "Biz de bekliyoruz Senarist BEY bir iş koyacak önümüze! Yalanlarına harcadığın enerjiyi kurguya harca birader!"

Burak Emir Yılmaz sakince abisini dinlerken bir yandan da gülmemek için kendini zor tutuyordu. Sustu, ne diyecekti ki? Kızı bekleme salonunda asilik yaparken gördüm, karşıma gelince test etmek istedim falan mı? Ağabeyine bu durumu nasıl açıklayabilirdi bilmiyordu. Sana ne lan kızın itaatsizliğinden derdi- ki haklıydı da-, bu yüzden niyetini ele vermek istemedi. Onun yerine oturduğu yerden kalkıp Deniz odaya girmeden önce ilgilendiği çiçeklerinin yanına geçti. "Ağabey, onu bunu boş ver de kim suluyor bunları böyle? Toprağı boğmuş"

Bilal Yılmaz kardeşinin vurdumduymazlığına sinirlenmişti, "Hay sana da... Çiçeğine de toprağına da!" diye söylendikten sonra odadan çıkıp gitti.

O gittikten sonra abisini deli edebilmiş olmanın hazzıyla gülen Burak Emir Yılmaz, güllerin önünde durmuş yeni yeni kendini göstermeye başlayan tomurcuklara bakıyordu, nasıl olduysa aklına Deniz denen o kız geldi. Abisinin sinirinden sonra kızın o şaşkın hali de gülümsemesini büyütmüştü, tatlı kızdı.

O gülleriyle ilgilenirken, güle bakarken düşündüğü kız da yolculuğunu bitirmiş eve girmek üzereydi. Kapıyı cansız bir şekilde çaldıktan sonra boynunu büküp beklemeye başladı.

Çok geçmeden kapıyı açan Meryem Hanım'ın karşısında ruhsuz bir Deniz görünce yüzüne bir gölge düşmüştü sanki, "Gel kızım" dedi ve birkaç adım geri çekildi.

Deniz montunu da astıktan sonra "Susadım" deyip mutfağa yönelmişti ki annesi de peşinden gitti.

"Ne oldu?"

"Seçildim anne."

Kızın sakin sakin ardak çıkarmış suyunu doldurduğunu gören kadın inanmamıştı, "Sen o şirkete alınmış olacaksın ve bu kadar sessiz kalacaksın? Hayatta inanmam"

Genç kız annesine yan bir bakış attıktan sonra suyu tek seferde ağzına dikip boşalan bardağı şak diye tezgaha bıraktı. O sırada annesi 'kıracaksın dikkat et' diye kızmamak için zor tutmuştu kendini. "Seçildim anne, seçildim ama o kadar mutluyum ki nasıl sevineceğimi bilmiyorum"

Bu sözler üstüne gülümseyip, "Aferin" diyen Meryem Hanım aklına gelen şeyle gülümsemesini daha da büyütüp kızının gözlerine baktı. "Lisede hikaye yarışmasını kazanınca da böyle olmuştun" dedi. "Sevinçten donmuştun"

Tükenmiş KalemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin