Çekingen bir ifadeyle ''Selam.'' diyebildim.
''Arkadaşınla çok mutlu gözüküyordunuz.'' Kesinlikle hesap soracak.
Kafamı Sıla'ya çevirdim. Havuzun kenarında kıs kıs gülüyordu. Ona baktığımı görünce göz kırptı ve havuzun diğer ucuna yüzdü. ''Hayır. Evet. Biz sadece öylesine konuşuyorduk.''
''Çok gergin görünüyorsun, bir şey mi oldu, rahatsız ettiysem gidebilirim.'' dedi. Tam ayağa kalkacakken onu durdurmak için istemsizce kolunu tuttum. Bana çok masum, çok hoş bir ifadeyle bakmıştı ki, içimi tepemizde duran güneşten daha çok ısıtmıştı. Hemen ne yaptığımın farkına varıp elimi çektim.
"Bu arada ben Çınar." dedi elini uzatarak.
"Ben de Hilal." elini sıktım. Tekrar eline dokunmanın verdiği hisle utandım ve kendimi geri çektim.
''Nereden geldin?'' diye sordu.
''İzmir.'' Umarım ''belli zaten.'' gibi klişe bir cümle kurup beni kendinden soğutmaz.
''Ben de İstanbul'dan geldim. Ama burayı daha çok seviyorum.'' dedi. Gülümsedim. Yeniden kafamı Sıla'ya çevirdim. Sıla konuşmadan işaretlerle bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Çınar, telefonuna baktığı için bizi görmüyordu. Daha fazla belli etmemek için son kez Sıla'nın dediğini anlamaya çalıştım ve kafamı Çınar'a çevirdim. Aynı anda o da telefonuna bakmayı bıraktı. İki saniyelik bir düşünme sonunda Sıla'nın muhtemelen ''Partiye davet et.'' demeye çalışmış olabileceğini düşündüm.
''Şimdi benim gitmem gerekiyor.'' dedi Çınar. Seni tekrar görebilecek miyim?
''Seni tekrar görmek isterim. Telefon numaranı almam da bir sakınca var mı?'' Hem aklımı okumuş olabileceğine, hem de bu kadar kibar olmasına anlam veremiyordum. Kesinlikle onda farklı olan bir şeyler vardı ve ben onu tanımak istiyordum. Telefon numaramı -aldıktan sonra gözden kayboldu. O gittikten hemen sonra Sıla yanıma geldi.
''Sıla, kesin rezil olduk. Allahtan çocuk çok kibar da hiçbir şey demedi.'' Söylediklerime aldırış etmedi, heyecanla yerinde kıpırdandı.
''Ee, anlat. Adı neymiş, partiye çağırdın mı?'' Telefonumdan saate baktım. Parti için elbisem yoktu ve alış verişe çıkmam gerekecekti.
''Şimdi buna vaktim yok, alış verişe gitmem lazım. Akşama giyecek hiçbir şeyim yok. Daha doğrusu vardı ama bulamıyorum.'' Sıla bana güldü.
''Ne gerek alış verişe çıkmana. Ben elbiseden bol bir şey getirmedim. Eminim bedenlerimiz birbirine yakındır. Bizim odaya gidelim, sen onları dene, denerken de bana olanları anlat.'' dedi. Teklifini düşünmeden kabul ettim ve kendi odamda duş aldıktan sonra onların odasına geçtim.
''Evet, ne düşünüyorsun?'' diye sordum üzerimdeki kırmızı elbiseyi gösterirken.
''Biraz fazla iddialı sanki. Hem kırmızı rujla iyi gider ama eminim annenlerin hoşuna gitmez.'' Haklıydı onun yerine iki elbise daha denedim. Sonra birkaç tane daha. Gerçekten de tüm valiz hakkını elbiseye harcamış olmalıydı. Ben giyinirken bir yandan da Çınar'la ilgili sorduğu soruları cevaplıyordum.Çoğunlukla sorularını yanıtlayamıyordum çünkü iki dakika içinde onun tüm hayat hikayesini öğrendiğimi sanıyordu.
''Hey, saçlarını ben yapayım mı?'' diye sordu. Kabul ettim.
''Bu elbise sana çok güzel oldu. O yüzden eşsiz bir saç şekli yapacağım sana.'' dedi ve saçlarımla oynamaya başladı. Bir yandan ben de ufak tefek makyaj yapıyordum.
Artık otelin bodrum katında bulunan parti ve eğlence bölümüne gitmemiz gerekiyordu. Ben eşyalarımı hazırlarken kapı çaldı. Sıla ''Kuthan geldi.'' dedi. Sıla'yla birlikte kapıya çıktık ve Kuthan ile tanıştım. İlk izlenimlerime göre Kuthan da iyi birine benziyordu.
Üçümüz birlikte partiye indik ve bir masada oturmaya başladık. Parti ilk önce eğlenceli müziklerle başladı ve üçümüz birlikte eğlendik. Ta ki DJ, çiftlerin dans edebileceği romantik bir müzik açtığında. ''Ben gideyim'' der gibi ellerimi kaldırdım ve masaya gitmek üzere yola koyuldum.
''Bir yere kaybolma kız, bir sonraki tur da seni dansa kaldırırım.'' dedi Kuthan arkamdan. Ona dönüp gülümsedim. Masaya giderken anne ve babam ya da herhangi biri mesaj atmış mı diye baktım fakat hiçbir şey yoktu. Telefonuma bakarken bana uzanan bir el gördüm.
''Benimle dans eder misin?'' Kafamı kaldırdığımda Çınar ile göz göze geldim. Gülmeye başladığımda o da güldü. Tabii ki diyerek elini tuttum. Bir elimi tutarken diğer eliyle belimi kavradı ve beni kendine yaklaştırdı. Dans ederken gözlerini benden ayırmıyordu bense kafamı kaldırıp ona bakamıyordum. Boyunun uzunluğuna ilk defa dans ederken fark etmiştim.
''Senin buraya girme iznin var mı bakalım?'' diye sordu.
''On yedi yaşındakiler de genç kategorisine giriyor.'' dedim. Gülümsedi.
''Ama alkol kullanmak yok. Ben de sevmiyorum zaten.'' dedi. Başımı salladım. Bunu kendini düşünerek mi yoksa beni düşünerek mi dedi anlamamıştım fakat yine de üstüne düşmedim.
''Seni tanımak istiyorum, Hilal. İnsanların ilk bakışta nasıl biri olduklarını çoğunlukla çözerim. Sen benim hayatımda olması gereken birisin.'' Beni korkutmak istemiyordu anlaşılan. Çok temkinli yaklaşıyor. Vereceğim her cevaba, ağzımdan çıkabilecek her kelimeyi dikkatle dinliyordu. Onu istemiyorsam, bunu bilmek istiyordu.
''Ben de seni tanımak isterim, Çınar.'' dedim. Neden bu kadar çekingen davranıyordum bilmiyordum. Belki de annemle babamın beni yirmi yaşında bir erkekle dans ederken görmesinden korkuyordum. Muhtemelen onunla aramızdaki yaş farkı ile ilgili bana bir sürü tavsiyeler vereceklerdi fakat birkaç yıl sonra bunun hiçbir anlamı olmayacaktı. Ayrıca yaşın, cinsiyetin ve dış görünüşün fazla önemli olduğunu düşünmüyorum. İnsanlar birbirine karşı uyumlu olduğu sürece ya da birbirini mutlu ettiği sürece neden böyle şeyler önemli olsun ki? Günümüzde insanlar birbirlerine o kadar çok kötü şeyler yapıyor ki, kimse kimseyi sevemiyor. Kimse kimseye güvenemiyor.
Birbirimizin gözlerinin içine bakarak dans ettiğimiz sırada ayakta zor duran, boyu benden bir hayli uzun, saçları dalgalı röfle sarısı, kırmızı elbiseli bir kız geldi. Çınar bana baktığı için onu görmemişti. Kız, Çınar'ın omzuna dokundu.
''Aşkım, benimle dans etmeyecek misin?''