Herkes bir adım geri çekildiğinde Barış hızlıca bir hamle yapıp Çağlar'a kafa attı. Çağlar acıyla inleyerek yere düştü. Ece ve Yağmur hemen benim yanımda bitti, Koray ve Çınar dışarı Barış'ın yanına çıktı.
''Ne işin var lan senin burada?'' diye bağırdı Barış.
''Sessiz ol lan, çevredekileri başımıza toplayacaksın şimdi.'' dedi Yağmur. Çağlar elini burnuna götürdü, başını kaldırıp Barış'a baktı.
''Sana da merhaba, eski arkadaşım. Beni içeri buyur etmeyecek misin?'' dedi sinsice gülümseyerek.
''Bak bir de dalga geçiyor...'' Koray araya girerek onu durdurdu.
''Abi, tamam gerek yok. Sakin...''
''Silahı var mı? Üstünü arayın.'' dedi Ece telaşla. Yağmur yanımızdan uzaklaşıp önce pencerelerden dışarı bakmaya, daha sonra kapıları ve perdeleri teker teker kapatmaya başladı.
''Kimse yok gibi görünüyor. Yalnız gelmiş. Siz yine de tetikte olun.'' diye seslendi.
Bakışlarını bana çevirdi fakat hızlıca başka yöne çevirdi. Aklıma birden beni buraya getirdiği zamanki ifadesi geldi. Aynı öyle bakıyordu.
''İçeri gelsin.'' dedim birden. Tüm bakışlar bana çevrildi. Özellikle Çınar ve Barış bana sorgulayan gözlerle bakıyordu. Tek amacım bazı cevaplar almaktı. Korkudan köşe bucak kaçtığımız bu on dokuz yaşındaki çocuk neden bizden yardım istiyordu? Bugünkü bakışlarının sebebi neydi? Herkes neden tuhaf davranmaya başlamıştı?
Barış onu hızlıca yerden kaldırıp içeri ittirdi. Ece ile birlikte salona geçtim. Daha sonra Çağlar, Barış, Çınar ve Koray içeri girdi.
''Oha artık, içeri mi aldınız bir de. Çağlar bey siz hiç zahmet etmeyin. Biz şimdi sırayla kendi boğazımızı keseriz. Şöyle elden ele...'' dedi Yağmur. Çağlar belli belirsiz güldü.
''Ne istiyorsun şu anda bilmiyorum. Sadece Hilal dediği için buradasın. Beş dakikan var ve sonra defol git.'' dedi Barış. Çınar'ın sesini çıkarmaması da tuhaf geliyordu.
''Görmeyeli çok değişmişsin, dostum. Neredeyse tanıyamıyorum seni. Sen bu kadar ön planda olur muydun? İnan bana bir fırtınanın içinde olmamıza rağmen bu halin dikkatimi çekmedi değil.'' dedi Çağlar Barış'a.
''Yok ya, ben direkt beynini patlatıp kurtulacağım şimdi...''
''Yeter!'' diye bağırdım dayanamayarak.
''Kesin şunu! Çağlar, buraya neden geldin?'' diye sordum sakince. Bana içten ve samimi bir gülümsemeyle bakmaya başladı.
''Hilal, seninle geçen her saniye bana tekrar seni sevmekle doğru bir seçim yaptığımı hatırlatıyorsun. Bu gergin ortamda sakin kalarak bile farkını ortaya koyuyorsun. Sen gerçek bir meleksin. Ama ben seni hak etmiyorum. Artık değil.'' dedi.
Çınar'ın bir bana bir de Çağlar'a bakıyordu. Omuz silktim.
''Başına gelen en güzel şey olmayı dilerken, başına felaketleri getirdim. Başta iyi gidiyordu her şey olmak istediğim kişi olmak üzereydim...'' Barış ve Çınar aynı anda sinirlenmeye başladıklarını belli eder şekilde hızlıca nefes alıp verdiler.
''Sen başına ne felaket geliyorsa hak ediyorsun. Umarım bunu biliyorsundur ama sanmıyorum. Egon izin vermiyordur.'' dedi Ece kollarını göğsünde birleştirerek.
''Çağlar, kardeşime bak. Senin yüzünden bu halde. Sen yaptın. Ne yapmaya çalışıyorsun?'' diye sordum.
''Kardeşine elimi bile sürmedim, Hilal. Tek amacım seni ve onu biraz daha fazla koruyabilmekti. Kuthan'ın gittiğinden emin olduktan sonra onu farklı bir odaya alıp güvende olduğundan emin olmaya çalıştım. Sana veya ailene asla zarar vermezdim.''