***
Bir tarafı hayvan gübresi öte tarafı saman dolu ahırda aldığı tek kokuydu; İhtiras..Adım adım yaklaştıkça bedenine, eli ayağı birbirine dolanıyor, dizginlerinin ellerinden kayıp gidişini seyre dalıyordu.
Ne adamın kendisine doğru attığı adımlarının sesi ne de az ötede bağlı olan ineğin getirdiği geviş ulaşıyordu kulağına. Yalnızca bir tek şeyi işitiyordu;dört nala koşan yüreğini.
Daha fazla gidecek yeri kalmadığında çözülmüştü adamın dili. Ne uzun susmuştu sahi! Onu tanıdığı günden beri pek az konuşmuştu.
Onu tanıyor muydu ki Ezman?
"Söyle Ağca,kimim ben?" Kimdi o? Hangi yuvarlağın, hangi memleketin toprağından yaratılmıştı? Hiçbir rengi sevmez gibiydi. Bu heybeti hangi çamur şekillendirmişti?
Genç kadına Ağca diyordu. Lekesiz, bembeyaz. Peki ya kendisi? Kara desen değil, ak desen yanından geçemez.
"Türkü sana Behram demişti. Yolcuların koruyucu meleği.." dedi sonlara doğru kısılan sesine mani olamazken. Konuşabiliyor olduğuna bile şaşıracaktı, çok sonra..
"Türkü'ye Behram oldum. Fakat adım değil vasfımdı o benim." Aldığı nefesi Ezman'ın boynuna bir esinti gibi ulaşırken yasladığı alnı alnına değdi deyecekti.Çoban da kadın gibi hissediyor muydu? Uçurumun sonunda ölüm olduğundan değil de düşerken yaşayacağı acıdan korkar gibi.
"Söyle kimim ben Gök?" dedi sorusunu yineleyerek.
Kadın ismini onurla taşımıştı yıllarca. Ezman'dı o! Gök'tü. Özgürdü. Peki ya adam? Hapis kalamayacak kadar hırçın, özgürlüğe inanmayacak kadar bezgin. Ona hangi ırkın dilinden türemiş isim yakışırdı?
"Hezarfen hep doğruyu söyler. O sana Alemdar diye sesleniyor. Yakışıyor da sana."
Sancağı taşıyana, önderlik edene denilirmiş Alemdar. Ona en çok Alemdar olmak yakışıyordu, Ezman'ın gözünde. Ne var ki çoban kendinde hep eğreti buldu bu ismi. Şimdiki asabiyeti de bundan kaynaklanıyordu.
"Hangi kervanın lideri oldum da bir bayrağım olsun? Hangi sancağı verirler benim kanlı elime?" dedi bir adım gerilerken. İstedi ki attığı her adım kadının yamacına getirsin onu. İstedi ki hiç yüzünü çevirmesin kendi yüzünden.
"Türkü'ye melek, Hezarfen'e bayraktar! Ya sana? Sana ne oldum?" dedi iyice huysuzlaşan kehribarlar. Aralarındaki boşluk hızla kapanıyor, kapandıkça nabızları yeniden yükseliyordu.
"Bana.." dedi kekeleyen sesine mani olmaya çalışırken. Yutkunup devam etti."Bana hemdem oldun sen." deyiverdi bir çırpıda. Bu konu kapansın istiyordu artık. Sırtından akan terleri hissediyor, atan kalbini kulaklarıyla işitiyordu. Sanki kabirde sorguya çekiliyordu kadın!
Hemdem, arkadaş demekmiş. Bunu da Serhat'tan öğrenmişti. Öyle sesleniyordu sorgu meleğine, hemdem diyerek. Ona arkadaş olan, Ezman'a da olmuştu elbet.
Ama bundan da hoşlanmamıştı çatık kaşlı asabi adam. Duymak istedği neydi? Ne için böyle öfke doluydu? Kadının yaslandığı kuru tahtaya attığı yumruk hangi yanlışaydı? Çünkü öyle demişti bir keresinde; Attığım her yumruk bir yanlışın boynunu bükmek içindir.
"Arkadaş arkadaşı yarı yolda bırakmaz. Duyduğunu değil hissettiğini işitmek isterim!"
Evet, çok yalnız bırakmıştı Ezman'ı. Arkadaş dediğin aynı yolda yürümez miydi arkadaşıyla?Kadın onun yolunu bile bilmezdi.
"Doğrudur! Çok döndün arkanı. Ama benden duymak istediğini sen söyleyeceksin önce. Türkü'ye Behram olduğunu söyleyen de Serhat'a Hemdem olan da sensin. Benim için biçtiğin vasfın nedir?"
Dili çekingen bir havayla dönüp dolaşsa da içindeki yaralı kadın çok farklı şeyler söylüyordu..
Sözleri bittiğinde yaşarmıştı gözleri. Yine aynı gözler, pınarlarında biriktirdiği tuzlu suyu salıvermeyecekti. Hafifçe dönen başıyla yaslamıştı avuçlarını bir mıknatıs gibi çekilip durduğu bedene. Genç adamın sol kolu kadının bir yılan gibi kıvrılmış belini sararken nefesi düzensizleşmişti Ezman'ın. Onun da dağlanıyor muydu teni kadının ki gibi?
"Biliyorsun Dildar. Benim sana ne olduğumu çok iyi biliyorsun. Ateşinde yaktığın vakit görmüş, koynunda uyuduğumda hissetmiş, yaşımı sildiğinde anlamıştın. Söyle ki yolumdan öteye gitmeyesin. Söyle ki nefesimi kesmeyesin."
Ezman, ilk kez sesinin titreyişine şahit oluyordu adamın. Bedeni sarsılıyor ama belindeki kolu asla gevşemiyordu. Düşüyordu ama kadına hissettirmemek istiyordu.
İkinci kez Dildar demişti Ezman'a. Erkek Dildar diye, gönlünü alan kadına seslenirmiş. İçinde küçük bir kız çocuğuyla yaşayıp duran bu kadının gücü yeter miydi onun gönlünü almaya?
"Kays'sın sen. Ne Leyla'nın aşkıyla çöllere düşersin ne de ilahi aşkı böyle yavan keşfedersin. Hakiki Kays sensin. Zehri dudaklarında, sevdayı kalbinde saklayansın. Yar için ölmez yaralanırsın. O yarayla her gün dağlanırsın. Kays! Sen bana vatansın."
***Bugünden sonra kundaktaki hiçbir bebe dile gelmeyecek, hiçbir firavun ölümün serin sularına atlamayacak ve belki de hiçbir reankarnasyon kimseyi molla tayin edemeyecekti. İnsan öleli yüzyıllar oluyordu. Malcolm öldüğünde yanında açıkyürekliliği götürmüştü. Castro eşitliği, Che özgürlüğü, Mandela insanlığı, Gandhi dürüstlüğü, İsa kardeşliği alıp gitmişti. Ama Hitler ruhunu ruhumuza katabilmekte ısrarcı. Toprak her şeyi yutmuştu da bir düşmanlığı yutamamıştı.
Sence sevgili okur, hangi tarafı seçmeli?Bütün bu değerler savaşında ne uğruna yürümeli? Tarafsız yeni bir yol inşa etmek ne denli mantıklı? Beşer dediğimiz şu şaşkın mahluk kendi vuslatı için nelerden vazgeçebilmeli? Ya da yalnızca yek bir yürekle kaç cephede savaşılır?
Bütün bu anlatacaklarım bir kahramanlık öyküsü değildir sevgili okur. Fakat bir kalp, kaç çocuk sığdırır yüreğine, bir silah kaç yalanı vurabilir yahut bir avuç toprağa kaç üniforma el koyar; bütün bunlar bir kahramanlık öyküsünden çok daha fazlası. Söyleyeceklerim bir düş değil lakin dilerdim ki hakikat de olmasındı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EZMAN
General FictionBugünden sonra kundaktaki hiçbir bebe dile gelmeyecek, hiçbir firavun ölümün serin sularına atlamayacak ve belki de hiçbir reankarnasyon kimseyi molla tayin edemeyecekti.İnsan öleli yüzyıllar oluyordu.Malcolm öldüğünde yanında açıkyürekliliği götürm...