Bölüm 5- Bayrak

71 7 8
                                    



Güzelim çiçek, aslında o kadar güzelim miydi, çiçek altı üstü, bu söylediğimi geri alayım ben, ne demek altı üstü, güzel bir yanı, iç okşayan bir yanı vardı kırmızısının, bizim bayraklar gibi, şimdi onlar belki sadece öyle kızıl olsalar, dalgalanmasalar rüzgârda, kim bakar ki öyle huşu ile, huşu da bir tuhaf kelime, yani bayrağın belki de böyle bir özelliği, yönü var, dalgalanmasa olmaz, ama yine de en güzel bayrak bizimki, kızıl olan, siyah da güzel mesela,ama kızıl apayrı, beyazı da seviyorum aslında, ama beyaz bayrak olmaz, var mı, ben kitaplarda görmedim beyaz bayrak, belki en son,en nihayetinde, yani devrimden bile çok sonra, tek ve yegâne bir bayrak, ne kızıl ne siyah ne mavi. Beyaz bir bayrak."

                                *Murat Uyurkulak-Tol*
**********************************************

Taziye evi boşaldığında adamla kadın çoktan kendi saflarına katılmıştı. Hasret'in ondan bir yaş küçük kız kardeşiyle Ezman, günün geri kalanını beraber geçirmişti. Eninde sonunda herkes kendi kabuğunun içinde kıvrılmış olacaktı fakat Ezman yanlarında durabildiği kadar duruyordu. Kadın haftalar önce elinde megafonla yaptığı hatayı kendine ve köylüye unutturmak adına herkes gibi yaşıyordu. Herkes gibi susuyor, herkes gibi gülmeye devam ediyordu. İki ayın sonunda bir düzine kız çocuğunun ellerinden tutarak okula götürmüştü. Yolları uzundu, bir dere ve dik bir tepeleri vardı geçmeleri gereken. Zeliha ve Gönül en küçükleriydi çocukların. Kadın ellerini bu iki kıza vermiş ve her sabah onlarla aynı yolu arşınlamıştı. Dönüş yolunu tek başına tamamlayan kadının kulakları hep bir müzik duymak istiyordu. Duyamayınca da kendisi mırıldanmaya başlıyordu. Sonra güç alıyordu sesinden ve iyice kaptırıyordu kendini. Sesi yağmurdan parlamış arazide yankılanıp köye ulaşıyordu kadından önce.

İşte çobanın gözlerini kapatan da, koyunlarını sahipsiz bırakan da, bir serap gibi ortadan kaybolan da kadının şakıdığı türkülerdi. Ezman sesinin boşlukta dans ettiğini düşünuürken adam hepsini sığdırıyordu içine. Bir erkeğin bir kadına baktığı gibi bakmıyordu çoban. Sadece öfke ve yıkım gördüğü ömrünün ona göre uzatmalarında bir rüyaydı kadın. Geleceğin elinden tutup, yine yok yere ölen gelecekler için tüketiyordu kendini. Adamın gözünde kadın acemiydi, tezcanlıydı. Gördüğü bu rüyanın kısa süreceğini düşünüyor ve duyduğu yumuşak sese iyice kulak veriyordu.

Alemdar kadının pes etmesinin yakın olduğunu fısıldarken Behram yalnızca kadının hayatta kalmasını yazıyordu istek kutusuna. Çobanın günleriyse kendi tepesinde akıp gitmeye devam ediyordu. Arada sırada kendisini ziyaret eden Hezarfen dışında pek misafiri de yoktu. Yaşlı adam çobanın köye geldiği ilk günden beri yakınlarındaydı. Adamın Hezarfen'e duyduğu saygı, yaşlı adamın kimsenin diyemediklerini yaşının getirdiği üstünlükle söyleyebiliyor oluşundan geliyordu.

"Bu kız senin kurtuluşun evlat!"

"Benim kurtuluşum ancak cehennem olur Hezarfen."

"Onun yangınının yanında cehennem sayfiye kalır."

"Kendimi ateşe atmamı mı istiyorsun?"

"Sen kendini at bir ateşe. Kim bilir,belki İbrahim'i yakmayan ateş seni de yakmaz."

"Beni gözünde peygamber mi yaptın şimdi de?"

"Bırak kimin seni ne yaptığını? Sen ne olacaksın onu düşünmeye bak!"

Düşünmek için bolca vakti vardı adamın. Ama artık köy eskisi kadar sessiz kalmıyordu. Köy hareketlendikçe çobanın uykuları kaçıyordu. Kendini unutmak ve unutturmak için geldiği bu yerde kendisine takılan binbir çeşit isimle hayaleti oynayamıyordu.

EZMAN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin