Ey çaresiz
Neyin çaresini arıyorsun
Neyin çaresi var,neyin yok
Yaz bunları bir kenara
Bir gün bulursun belki çareyi
İnsanlar ölmesin demiyorum
İstediğim ölümsüzlük değil
Ne kendim,ne başkası için
İstediğim,çocuklar ölmesin
Çocukların ölümüne dayanamıyormuşum demek
Hiç çocuğu olmayan,hiç çocukluğu olmayan
Hiç çocuklarla yaşamamış ben
Gözyaşlarım utancım değil
Daha önce de ağladığımı ansıyorum
Ama bir düşünce:
Ya öbür çocuklar da ölürse
O zaman ne yaparım
Ama saçmalık bu
Saçmalık mı,değil mi bilmiyorum
Bir tek şey istiyorum
Çaresizliği yenmek.
*Hakkari'de Bir Mevsim-Ferit Edgü****************************************************
Kazanmak diye bir şey yoktu aslında. Kazanmaklar kalıcı, ebedi ya da sonsuz değildi. Netice itibariyle kimse sonsuza kadar kazanamazdı. Yetmezmiş gibi eğer bir kere kaybettiyse insan, önceki kazanmaları da kaybetmiş oluyordu. Öte yandan kaybetmek diye birşey vardı. Çünkü kayıplar kalıcıydı, ebediydi. Kayıplar kalbin damarlarına binen baskıydı. Vardı ve hiç yok olmayacaktı. Kazanmaksa geçici bir temiz kan akışıydı. Coşkulu, hızlı ve sınırlıydı. Gelir ve giderdi. Oysa insan bir kere kaybetmeye görsün! Her beşerden illa ki birşeyler koparırdı. Çoban şehirlerarası yolda sağ ayağıyla gazı köklerken kendi kayıplarını düşünüyordu.
Her kaybında kendinden gidenleri hesap ediyor ve sanki gün geçtikçe silikleşiyordu. Kendi ağzından çıkan sese yabancılaşıyor, hızlanan nabzına anlam veremiyordu. Etrafına bakmıyordu adam artık. Birileri ölüyor, yardım istiyor, birileri birilerinden kaçıyor, çobansa mütemadiyen aynı tepede koyunlarıyla geziniyordu.
Adam o gün o tepede yaşananları kendine bile inandıramıyordu. Uzaklarda yanan bir araba ve yanında kanlı iki beden. Adama uzak gelmiyordu bu görüntüler. Onu korkutmuyor ya da telaşlandırmıyordu. Bir ölümü yalnızca görmezdi. Kulakları işitir, bedeni hisseder, burnu kanın kokusunu çok uzaklardan alırdı. Alırdı almasına ama yaklaşmazdı. Onun hikayesi tamamlanmıştı çobana göre. Doğmuş, yeterince yaşamış ve azraili beklemeye başlamıştı. Beş senesini bekleyerek geçirmişti Alemdar. Koyunları yavrulamış, yavruları büyümüş, sürüsü bir köye yetecek sütü vermişti çobana.
Bir sürüden başka hiçbir şeyi olmayan bir adam, dönüp bakmadığı ölümlere bir kadın daha fazla ağlamasın diye atılmıştı. Ezman'ın sesindeki çaresizlik tanıdıktı. Çığlığı tıpkı adamın daha önce işittikleri gibi kimseye ulaşmayacaktı. Beş senenin sonunda ilk kez bir yarayı elleriyle sarmıştı. Beş senenin sonunda ilk kez birinin sesini böyle yakından dinlemişti. Beş senenin sonunda ilk kez bir kadının gözlerinde gördüğü acıyı silip atmak istemişti.
Yanındaki koltukta derin bir uykuya geçmiş çocuk yıllar sonra ona insanlığını hatırlatmıştı. Çocuğa bir aile bulabilmek için iki hafta boyunca uyku uyumamıştı çoban. Şükür ki sonunda uzakta da olsa bir ev bulmuştu. Varışları bir gün, Türkü' yü oraya alıştırması üç gün, dönüşüneyse yarım gün vermişti. İşler istediği gibi giderse beşinci günün sabahında köye varmış olacaktı.
Geride Kalanlar' a geri dönmek için gün hesabı yapması da onun için yeni bir şeydi. Kadının köyü gördüğü, ahaliyi tanıdığı halde gitmeyeceğine emin olmuştu kendi içinde. Ezman'ın sesinde başka bir istek vardı. Ama yalnızca sesini ve gözlerini kullanarak labirent gibi birbirine dolanmış dağlı yolların arasında hayatta kalamazdı. Susmasını, saklanmasını ve hatta kaçmasını da bilmeliydi. Sonraki karşılaşmalarıysa bu beklentisinin imkansız olduğunu bas bas bağırıyordu. Kadının bünyesinde bulunmayan üç şeydi susmak, saklanmak ve kaçmak. Genç adam içindeki bu taze tedirgin hisle işlerini halletmiş ve köye, koyunlarına geri dönmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EZMAN
Fiksi UmumBugünden sonra kundaktaki hiçbir bebe dile gelmeyecek, hiçbir firavun ölümün serin sularına atlamayacak ve belki de hiçbir reankarnasyon kimseyi molla tayin edemeyecekti.İnsan öleli yüzyıllar oluyordu.Malcolm öldüğünde yanında açıkyürekliliği götürm...