Bölüm 3- Filler

89 9 8
                                    




"Kulağındaki bu gürültü hiçbir şey, daha artacak, yırtacak zarını.
Kendiliğinden ışıyan aydınlıklar kamaştıracak gözünü bir anda.
Kendiliğinden kapanan kapılar göreceksin, akan sular, kazılan mezarlar.
Makine senden zalimlik ister, kollarını kıskanır, izin vermez insanlığa."
Har - Murat Uyurkulak
*******************************************

Ömrün terazisinde kefelere konulanlar yanlışlar ve doğrular değildi. Sonralar ve şimdiler vardı. Sonraya bırakılan ve şimdi ele geçirilen hayatlar terazinin kefelerinde dengeyle sallanırdı. Ezman şimdileriyle dolu olan kefesini iyice alçaltmıştı. Göğsü kabarıyordu genç kadının. Her sabaha aynı gülümsemeyle uyanıyordu. Sobanın üzerinde kaynattığı suyla yıkanıyor, kahvaltısını yapıp yola koyuluyordu. Köyün içinde yürümek bile hoşuna gidiyordu. Bazı vakitler kendini mutluluktan ağlarken yakaladığı bile olmuştu. Yıkık dökük sağlık ocağının kapısının önünde dikilmiş elleri belinde uzun uzun düşünmüştü. Bir doktorun bu köye gelme ihtimali kadının gün içinde hiç konuşmama ihtimaliyle aynıydı. Ezman'ın yarası bedeninde olan ahaliye dağıtacak şifası yoktu. Fakat onlara ruhlarındaki yaraları nasıl iyileştireceklerini gösterebilirdi. Bunu da elleriyle yapamazdı maalesef. Beşerin ruhundaki yarayı yalnız kendi dikebilirdi.

Sağlık ocağını köylünün de yardımıyla birkaç günde istenilen hale getiren Ezman'ın sıradaki görevi ruhu yara almış ahaliyle bağ kurmaktı. Taş taşımaktan daha yorucu olan bu vazifeyi aheste aheste ilerletiyordu. Öncelikli endişesi henüz reşit olmamış kız çocuklarınaydı. Herkes farklı yollar çizebiliyordu kendine. Kimisi yürüyor kimi emekliyor kimisi koşuyordu. Kız çocuklarıysa anne karnından düştükleri ilk andan beri aynı yerde duruyorlardı.

Telaşlı ve yorucu serüvenin birinci ayını tamamlamış ve aklında ilk günkü soru işaretleriyle her gece yatağa girmişti. Elinde değneği, kafasında kasketi, yüzündeki rahatsız ifadeyle karşısına iki kere çıkmış olan çobana duyduğu merak da katlanarak büyümüştü. Bir iki kez laf arasında köylünün ağzını yokladıysa da elle tutulur bir bilgiye ulaşmamıştı. Daha fazla irdeleyip yanlış anlaşılmaktan korkan Ezman, günün sonunda tanıştığı bir meczuptan öğrenecekti bütün hakikati.

Evine yakın bir tepede bazen yanında bir köpekle bazense tek başına gezinip duran yaşlı adamın, köyün meczubu olduğunu öğrenmişti. O günden sonra da adamla iletişim kurmanın hayalini kuruyordu. Henüz güneşin kendini yeni yeni gösterdiği sabahın erken saatlerinde bıçak gibi keskin havayı solumak için dışarı çıkan Ezman, yaşlı adamı bir kez daha aynı tepede görmüş ve buluşmalarının gerçeleşmesi için oraya doğru yol almıştı.

Başına gelen hiçbir hadise kendiliğinden cereyan etmeyecekti. Kadın hepsini kendi elleriyle ete kemğie büründürecekti. Bir seher vakti ayağında plastik pabuçlarıyla yaşlı adamın yanına vardığında içindeki tedirgin edici histen kurtulmak için çok geçti.

"Sonunda gelebildin! Kaç vakittir seni bekliyoruz!" diyen adama karşı kaşları süratla çatılmış ve ağzı hafiften aralanmıştı.

Köylünün söylediklerine göre aklı gidip gelen, kimseye zararı olmayan, zaten kimsesi de olmayan bir amcaydı. Adını soranlara Hezarfen dermiş fakat asıl ismi Bayram imiş. Edindiği istihbarattan ya da adamın yüzündeki sempatik ifadeden olsa gerek kadın korkmak yerine keyiflenmişti bu karşılamayla.

"Beni mi bekliyorsunuz? Neden?" derken yaşlı adamın karşısında hafif engebeli bir kayaya yaslanmıştı.

"Neden olacak, daha fazla çukur kazmamak için!" diyen adam hiddetle gözlerini genç kadına dikmişti.

EZMAN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin