Bölüm 58: Hayatta kalmak

6.5K 461 202
                                    

Kuş sesleri kulaklarımı uğuldatırken gözlerimi kırpıştırdım. Yoğun toprak kokusu burnuma doluyordu. Neler oluyor? Yanağım nemli bir şeyin üzerindeydi. Görüşüm yerine geldiğinde panikle doğruldum. Toprakta yatıyordum. Neler oluyor?

Hızla doğruldum fakat başım da aynı hızla dönünce toprağa yığıldım. Kalbim deli gibi atıyor, kulaklarımda yankılanıyordu. Gözlerimi yumup vücudumu gevşetmeye çalışarak derin derin nefes aldım. Birkaç saniye sonra kalp atışlarım normale döndüğünde, yavaşça gözlerimi açtım.

Uzun gövdeli sık ağaçların arasından gün ışığı süzülüyordu. Neredeyim? Saat kaç? Neler oldu? Neden buradayım? Kabus bu. Evet, öyle olmalı.

Etrafta ağaçlar harici hiçbir şey yoktu. Yavaşça ayağa kalktım. Neden ormandayım?

Avuçlarımı yüzüme bastırdım. Zihnimde dönen binbir soruyla beynim patlayacakmış gibi hissediyordum. Buraya nasıl geldim?

En son ne oldu? Hatırlamaya çalıştıkça başım daha da fazla ağrımaya başladı.

°En son donuk zaman bitmişti, kulübeye yürüyorduk. Birden etrafımızı kaplayan duman bulutu... Koku...

Ellerimi gözlerimden çektim. Biri bizi bayılttı! Hasiktir!

Panik bulutu tekrar bana hücum ederken dizlerimin üzerinde yere çöktüm. O zaman Derek nerede? Curtis? Ya Bruce? Jace ve Essie'yi bulmamışlardır umarım. Umarım. Tanrım...

°Ormanda tek başınasın.

"Fark ettim," diye homurdandım iç sesime. Ne kılıçlarım ne silahlarım üzerimdeydi. Siktir. Hepsini almış olmalıydılar!

Sakinleşebilmek için nefes antrenmanlarına devam ederek yavaşça doğruldum. Etrafa bakınmaya başladım, nerede olduğumu bulabilirsem buradan kurtulabilme olasılığım da artardı. Ağaçların ortasındaki çorak bir düzlükteydim. Ayaklarımın altında yapraklar, ince dallar çatırdıyordu.

Etrafa göz gezdirirken saat on bir yönündeki ağacın altındaki çalılıktan dışarı sarkan kamuflaj deseni gözüme takıldı. Yalpalayarak ona doğru koştuğumda bunun bir sırt çantası olduğunu gördüm. Hızlı adımlarla çalılığın yanına gittim ve çantayı çekip aldım. Üzerinde September yazıyordu. Siktir!

Çantanın fermuarını sabırsızca sonuna kadar açtım ve ters çevirerek içindeki her şeyin yere dökülmesini sağladım. Bir çakmak, iki konserve yemeği, kırmızı renkli bir su matarası, bir ekmek bıçağı, bir pusula ve bir tane de uyku tulumu. Ve beyaz bir zarf. Eğilip titreyen ellerimle zarfı aldım ve kenarından yırtarak açtım. Bir bilgisayar çıktısıydı.

Vahşi hayata hoşgeldin September. Ormanları sever misin? Hepinizi ormanın farklı yerlerine dağıttık. Bakalım önce kim kurtulacak? Hayatta kalmak için çantanın içindekileri kullan. Sona kalan dona kalır ona göre!

Kağıdı hızla top haline getirdim ve ağaca fırlattım. Lanet olsun! Lanet olsun! Sizi orospu çocukları! Siktiğimin çantasıyla beraber yapayalnızdım ve donuk zamanda üşümüyoruz diye kalın giyinmediğim için üzerimde sadece boğazlı kazağım vardı!

Gözümden süzülen yaşları elimin tersiyle sildim. Ağlamak beni hayatta tutmaz.

Derek... O nerede acaba? İyi mi? Birbirimize ulaşabilir miyiz?

Yerdeki her şeyi çantanın içine geri tıktım. Susamıştım fakat suyu idareli kullanmalıydım. O yüzden sadece iki yudum içebildim. Ton balığı ve fasülye konservesi mi? En azından bir iki gün idare eder beni. Yani Umarım. Lanet olsun!

ZAMANCILAR ( THE TIMERS) I.KitapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin