2. Bölüm

559 31 2
                                    


Eğer bir gün bütün işlerim yolunda ve sorunsuz bir şekilde giderse sevmediğim bir insana iltifat mesajı atmayan mal olsun. Bana kırmızı görmüş bir boğa gibi bakan adamı umursamadan kemerimi açıp tuvalete koştum. Tuvalete girdiğimde birkaç dakika sakinleşmeye çalıştım, daha sonra elimi yüzümü yıkayıp yerime geçtiğimde yanımda oturan adam yoktu. Başka yere geçmiş olmasını ümit ederek derin bir 'oh' çekmiştim ki yanımda beliren cüsseyle nefesim tabiri caizse kursağımda kaldı.

Merakıma yenik düşerek üzerine bir göz attım. Az önceki gömleğinin aksine dar bir tişört giydiğini gördüm. Az önce gömlekle çok ketum duran bu adam şuan daha bir albenili duruyordu. Ve ne kadar karşımdaki adama sinir olmuş olsam da vücudunun bir mankeni bile kıskandıracak bir cinsten olduğunu kabul etmek gerek. Sahi bu adam sporcu falan olabilir mi ? Onu izlemeye o kadar çok dalmışım ki Bay Kalas'ın gözümün önünde salladığı eliyle kendime geldim. Dikkatimi gözlerine verdiğimde gözünün ateşler çıkardığına yemin edebilirim. Ben hala ayran budalası gibi gözlerinin içine bakarken sert bir kaç soluk alarak ;

'Bana bir gömlek borçlusun 'dedi, adeta tıslayarak. Abartıyordu. Tamam belki de abartmıyordu. Haklı adam! Mesela biri bana bu şekilde yapsa bende onun üstüne kusar ve pislik çıkartırdım. Adam en azından bir gömlek istiyordu ben olsam batan pazardan aldığım 5 tl verdiğim bir tişört dahi olsa adamı büyük masrafa sokardım. Ama anladığım kadarıyla benim üzerine kustuğum, Bay Kalasa ait olan bu gömlek baya pahalı bir şeydi. İnsan giymeye kıyamazken ben üzerine kustum. Adam beni şuracıkta boğsa gıkımı çıkarmam. Haklı ne de olsa.

Ama ben Derin SOYSAL kendimi asla ezdirmem. Suçluysam da suçsuz olduğumu kanıtlamak için bütün çirkinlikleri yapardım. Ve bu karşımdaki adamdan ne kadar korksam da huyumdan vazgeçmeyerek ;

'Ne abarttın be! Sanki başka gömleği yok Beyefendi'nin.' Dedim bilmiş bir edayla. Ben bu dediklerimi düşünmeden dedim ama karşımdaki adamın gözündeki seğirmeyi görünce düşünmeden konuşmanın ne kadar mantıksız olduğunu anlamam uzun sürmedi. Eğer mümkün olsaydı bu Kalas beni burada bakışlarıyla öldürürdü. Tekrar derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalıştı.

'Az önce üzerine kustuğun ve mundar ettiğin gömleği 300 tl'ye aldım ve ilk giyişimdi ufaklık. Ve sen kendini bilmiş çocuk bana zararını ödeyeceksin!' dedi. Ama sanırım ben duymadım. Bu Kalas bir gömleğe 300 tl mi verdim dedi. Ve bu gömleği batırdığım için benden tekrar aynısını mı almamı istiyordu? Bu durumdan kendimi kurtarmam gerekti yoksa durduk yere bu Kalasa o kadar para verecektim. Ki bende o parayı verecek göz yok, hiç olmadı, olacağını da sanmıyorum.

'Sen sırf kustum diye attın mı gömleği? Af edersin ama paran fazla felan mı geldi bilader? Koysaydın bir poşete yıkardın be. Bak emin ol o zaman maksimum 10 liracık masrafın olurdu. Cık cık cık hiç yakıştırmadım.' Diyerek akıl verdim pişkin pişkin. Verdim vermesine de keşke konuşurken adamın kolunu sıvazlamasaydım. Mahallelerdeki emekli amcalara benzemezdim en azından. Bir bana bir koluma baktı sonra bileğimi sertçe tutarak ayağa kalktı, tabi peşinden bende zorunlu bir kalkış yaşadım.

'Bana baksana sen! Kiminle dalga geçtiğini sanıyorsun sen?' Diye yüzüme doğru tısladı. Ben ortamı yumuşatayım diyorum ama bu Kalas kimliğini bırakamıyor demek.

'Çek o elini! Yoksa olacaklardan ben sorumlu değilim.' Dedim tıpkı onun gibi yüzüne doğru tıslayarak. Bu tehdidime sadece güldü ve bileğimdeki elini daha da sıkılaştırarak beni kendine iyice yaklaştırdı.

'Ne yapacaksın ufaklık? Kolumu falan mı ısıracaksın?' diye dalga geçince bende şarteller iyice attı. En iyi yaptığım şey olan ters köşeyi uygulayacağım bu Kalasa.

Hafifçe gülümsedim ve parmaklarımın ucunda yükselerek yanağımı yanağına değdirerek konuşmaya başladım;

'Emin ol daha can alıcı şeylerde yapa da bilirim' diyerek kulağına doğru üfledim. O an bileğimdeki elin gevşediğini hissedince gözlerimi devirdim, SAPIK KALAS.

Fırsattan istifade dizimi sertçe bacak arasına geçirdim. O an bileklerimi saran eli ters çevirerek iyice sersemleşmiş olan Kalası ters çevirdim ve kolunu sırtına yapıştırdım. Ayağımla dizlerine baskı uygulayarak uçağın dar koridoruna yüz üstü yatmasını sağladım. Ve kolunu sıkıca tutarak tek dizimle belinden bastırdım. Her an kalkabilir ne de olsa. Kendimi güvenceye almam gerek.

Hiç zaman kaybetmeden arka cebinde bulunan cüzdanını aldım ve içinde bulunan kendine ait olduğunu düşündüğüm kartviziteyi elime alıp cüzdanı geri yerine koydum. Demek doktordu. Tam kalkacakken kolunu da ısırıp tekrar kulağına yaklaştım

'Demek o kadar da ufaklık değilmişim, ha Toprak HANZADE?' diyerek üzerinden kalktım ve sanki hiçbir şey olmamış gibi eşyalarımı alarak uçağın arka taraflarına doğru yürümeye başladım.

Tam birkaç adım atmıştım ki birinin kolumdan çekerek beni koltuklara çekmesiyle adeta şok oldum. Beni çeken kolun sahibine bakınca tatlı gülüşlü bir kızla karşılaştım.

'Resmen doktoru yere serdin be kızım' diye cıyakladı. Daha sonra 'Bu arada ben Elif' diyerek elini uzattı sonra sanki kendisiyle tartışıyormuş gibi daha konuşmama fırsat vermeden elini indirip bana sıkıca sarıldı. Öyle sıkı sarılıyordu ki bi ara nefes alamadım. Sonra benden ayrıldı. Ve kocaman gözlerle bana baktı.

'Derin. Adım Derin SOYSAL.' Dedim. Aslında insanlarla ilk tanıştığımda iyi anlaşamayan ben bu kızı sevmiştim.

' Ee Trabzon' a yolculuk neden ? Orada mı yaşıyorsun? Yaşıyorsan şimdiye kadar neredeydin ?'

'Yok maalesef orada yaşayamıyorum . Oraya sadece uzun süreli tatile gidiyorum. Ve son olarak şimdiye kadar İstanbul'daydım. 'dedim. Anlar bir şekilde başını salladı.

'Sen?'

'Bende tatile gidiyorum benim sultan aradı özledim deyince kıyamadım. 'dedi.

'Sultan kim ?' diye merakla sordum. Gülerek

'Sultan yani Babaannem ' dedi. Ne kadar güzel insanın Trabzon gibi bir yerde akrabalarının olması. Keşke benim Anneannem ve Dedem yaşıyor olsalardı bende onları sürekli ziyarete giderdim. Ben dalmış giderken ;

'Bana sakın otelde kalacağını söyleme' dedi merakla. Bende bu merakına karşı hafif tebessüm ederek

'Birkaç gün Trabzon'da yaşayan arkadaşlarımın evinde kalacağım. Daha sonra otele yerleşeceğim.' diyerek açıklamada bulundum.

'Haa demek birkaç gün arkadaşlarında kalıp bana geleceksin. Tabi bana uygun gelebilsin.' Dedi. Şaşırarak ona baktım.

'Yok ben böyle bir şeyi kabul edemem.' Dedim. Beni hiç dinlemiyormuş gibi elime bir adres yazılı kağıt sıkıştırdı.

'Üç gün sonra saat sekizde seni kahvaltı masasında görmezsem seni bulurum. Ve emin ol dedemin beylik tabancasını kullanmamı istemezsin ' dedi ve 'Trabzon'lu bir kızla inatlaşmaman gerektiğini bilsen iyi olur .' diye ekledi.

Biz konuşmaya o kadar dalmıştık ki uçağın inişe geçtiğini pilotun sesiyle anlamış olduk. Kemerlerimizi bağlayarak inişin gerçekleşmesini bekledik. Daha sonra valizlerimizi aldık. Ben taksiye o ise kendini bekleyen arabaya gitmek üzere birbirimizden ayrıldık. Beni götürebileceğini defalarca kez söylemesine rağmen nazikçe onu reddettim.

Sonunda hayalimdeki şehirdeyim. Taksinin ara koltuğunda başımı cama yaslamış bir şekilde otururken elim istemsiz bir biçimde cebime gitti ve kartviziteyi çıkarttım. Hafif bir tebessüm geçti dudaklarımdan. Nasıl rezil ettim ama Kalası diye geçirdim içimden.

'Elimden çekeceğin var doktor bey' diyerek fısıldadım.


Oylarınızı hor görmeyin canlarım.

Laz DoktorHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin