Hava yeni yeni aydınlanıyor ve güneş yüzünü gösteriyordu. Yine ölmemişti ne acı yeni bir sabaha başlıyordu.
Ne olacaktı acaba bugün? Bu lanet yerde durmaya devam mı edecekti?
Ve birden o köhne yerin kapısı açıldı. İri yarı, uzun sakallı, esmer bir adam tuttu kolundan delikanlıyı. Sürüklemeye başladı ama dirayetli biriydi genç adam ayağa kalktı.
''Evel Allah ayaklarım var."
Adam gülümsedi. Ne değişik adamdı yahu. Hiç katil gibi değildi. Büyük beyin yanına çıkacaklardı. İstese adamın elinden kurtulurdu adam sıkı bile tutmuyordu. Ama bunu yapmadı çünkü içinde patlayan ölüm arzusu onu cesur kılmış ve büyük bey denen herifin karşısına geçip ölüm fermanını imzalamak istiyordu. Nihayet uzun uzadıya yeşillikler ve güllerle dolu yoldan geçen iki genç adam yüksek bir merdiveni bulunan, pembeye yakın panjurları olan, saray gibi bi eve giriyorlardı.
Salih her tarafı inceliyor ve yeni hapishanesinin gardiyanının sahip olduğu evi aklına mıh gibi kazıyordu.
Sonunda yaka paça edilip çıkartıldı o Büyük Bey denen şahsın yanına. Adam son derece haşin biriydi ve galiba fazla acımasızdı. Bizim delikanlı da ise cahil cesareti vardı ölüme koşmak için gelmişti buraya zaten. Adam bütün heybeti ile ayağa kalktı ve delikanlının yanına geldi. Elini omzuna koydu ve konuşmaya başladı.
"Hangi ırktansın bilmem delikanlı. Hangi kayıp sokağın dik yokuşusun, hiç de anlamam. Lakin etrafındaki olayları inceleyen ve bunları zihnine kazıyan bi adama her zaman ihtiyaç duydum. Seni araştırdım delikanlı. Sevgiline tecavüz edilmiş ve ölümü kollarında ölmüş..."
Salih adamın elini sıktı sertçe. Onun bunları soğuk kanlılıkla anlatması canını sıkmıştı. Lakin yaklaşık 2 saniyelik bir hareketi, ona yaklaşık 40'a yakın tabancanın dönmesine sebep oldu.
"O kollarımda ölmedi onu kurtardım ben. Beni bekliyor gideceğim ben onun yanına. Sıkın lan sıkın! Yalvarırım sıkın! Bitsin bu işkence yeter dayanamıyorum! Vurun lan beni! Bitsin lan bu çile!"
Sözleri biter bitmez silahın kabzasını yemesi bir oldu. Ayılmıştı yeni yeni. Tepesinde yine o adam yine o soğuk bakışı. Adam Salih'in çenesini bir sağa bir sola oynattı ve bir tokat attı. Bir anda ayılan Salih olayın şoku ile bir tokat attı adama. Adam çok sinirlenmişti hemen bütün silahlar doğruldu Salih'e. Salih sesini biraz yükselterek, "Bir boku beceremediniz amına koyayım!" dedi. Adam gülümsedi. Saçını asıldı Salih'in.Ve bir kaç tokat attı. "Bak delikanlı istediklerimi yapmazsan, ailen ölür."
Hayatında duyduğu en acı cümlesiydi sevdiğin ölür, sevdiğin ölü cümlesi... Yine düştü çıkmaz sokağa. Nasıl oluyor da hiç yürümeden bütün çıkmaz sokakları buluyordu?
Zar zor kendine gelen genç adam yorgun bi ses tonuyla seslendi. "Yalvarırım dokunma onlara, ne istersen yaparım..."
Dünyanın en acı cümlesiydi ne istersen yaparım cümlesi. Düşünsene elinde kozların yok, elde tutulur bir şeyin yok... Lakin yapmazsan kaybedeceğin şey çok.
Salih kendine gelmiş kendini toparlamıştı. Sadece 1 günde bu kadar canlanması Büyük Bey'i sevindirdi. Yanına çağırdı Büyük Bey Salih'i. Önünde birkaç tane mermi ve bir kaç tane silah vardı. Salih'e uzattı silahlari.
"Hangisini istersin?"
"En çabuk hangisi öldürür?"
"Hangisini doğru kullanırsan o öldürür."
"Peki hangisi daha hafif?"
"Al bak aslanım terazi miyim ben seç birini tak beline. Akşam 9'da mekan basacağız sen benim yanımda dur. Ateş etmezsin zaten."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Miktar Ölü
ActionKaç parça insanız? Kaç parça kilit var ruhumuzda? Her acı, bizi biraz daha mı büyütür? Yoksa biraz daha yoksuzlaştırır?Bir adamı bir kadın mı iyileştirir?Lanetimsi bir dünyada buhranlı bir hikâye buhranlı bir kahraman... Evet kahraman aslına bakarsa...