Sabahın ilk ışıkları ile birlikte boğuk sesler geliyordu içerden. Bu ses Mezar'ın sesiydi ve sahiden de sabahları hiç çekilmeyecek bir ses tonuna sahipti.
Yatağından yavaşça doğruldu. Hemen yanında bulunan çekmeceden sigarasına uzandı ve sakince sigarasını içmeye başladı. Pencereden dışarı bakıyor, sessizce nerde olduğu konusunda tahminlerde bulunuyor, ardından başına gelen bunca olayın onu hâlâ öldürmemesine şaşıyor, bir sigara daha yakıyordu. Farkında olmadan 4-5 sigara içmişti bile.
Aniden kapı çaldı.
"Salih Bey, girebilir miyim?"
Bu evin hizmetçilerinden biri olmalıydı. Her ne kadar ses tonu genç bir kızı andırsada 30-35 yaşlarında oldukça bakımlı bir dul kadındı kendisi.
Hiçbir ev arkadaşının hikayesini bilmiyordu Salih. İçindeki merak kırıntıları onu bu kadını tanımaya zorluyordu. Salih kadına içeri girmesi için telkini verdi ve kadın içeri girip hemen yerde bulunan kâğıt parçalarını ve sigara izmaritlerini toplamaya başladı. Salih kadına baktı ve sakince onu adeta bir polis edasıyla sorgulamaya başladı:
"Kimsin? Burda ne işin var? Niye bu çöplüktesin ve neden burda 2 tane aptal adamın ayak işlerini yapıyorsun?"
Kadın kafasını yere doğru eğdi ve suçlu bir ses tonuyla cevaplamaya çalıştı sorulan soruları.
"Efendim özür dilerim
Bir yanlışım mı oldu? Lütfen bana kızmayın. Ya da kızın, ne isterseniz yaparım. İster bir gece yarısı çağırın beni odanıza, ister bir kahvaltı sabahı yeter ki bu işte çalışayım."Bu sözler Salih'i sinirlendirmiş ve daha da hiddetli konuşmasına sebep olmuştu. Salih kadının kolundan tuttu ve gözlerine bakarak konuşmaya başladı.
"Sen sadece bu evin temizliğinden sorumlu ve ara sıra da yemeklerimizi yapan bir kadınsın. Ve bana sakın bir daha bedensel ya da ruhsal olarak sana eziyet etmemi isteme. Ayrıca da o Mezar denen herif bir bok yiyecek olursa da sakın ola ki beni habersiz bırakma!"
Kadın Salih'e baktı ve sözlerini sıralamaya başladı. Bu adam kadınlara zarar vermeyen sadece basit bir tetikçiydi. Belki de onu gözünde çok büyütmüştü. Ama az önce sarfettiği kelimeler saygıyı hakettiğini gösteriyordu.
Bir anda kadının gözleri doldu. Salih'e baktı uzun uzun.Ve gözlerinden damlalar akarken konuşmaya başladı.
"Bak delikanlı sakın ola ki Murad'ıma kötü söz söyleme. Siz ona Mezar dersiniz ama o benim Murad'ım. Sen diyeceksin ki Murad senin neyin olur, ben söyleyim; 15 yaşındaydım. Evden okula diye çıktım. Babam yoktu benim. Artık istersen sen de piç de inan umrumda değil. Sokağın başını döndüğüm zaman 20'li yaşlarında 3 tane adam vardı. Ağızlarının suyu akıyordu. Ve o gün... O gün ben... Ben öldüm..."
Salih kadına baktı. Sözleri bitmeden aklına kendi Şiba'sı geldi. Dayanamadı tutamadı göz yaşlarını ve bir baktı ki kadın da susmuş. Ortada iki insan var. İki ölü belki de. Asla cümleler konuşmuyor. Göz yaşları akıyor sessizce cümlelere. Kadın güçlenmeye çalışır bir edayla Salih'in gözlerine baktı ve sakince konuşmaya başladı.
"Sakın Murad'ıma söyleme bunları o babasını askerde şehit oldu biliyor. Ve sakın ola ki bir daha Murad'ıma iftira atma. O senin sandığın gibi kalpsiz ruhsuz biri değil. Kahvaltı hazır inersin birazdan!"
Salih belki de o insanların hikayelerini hiç sorgulamamalıydı. Çünkü sanki burdaki her insan bir çukurdu. Ve kime sorsa çukurlar derinleşiyor içinde ölen Salih oluyordu. Ne yapmalıydı? Neler yemeli neler içmeli neler konuşmalıydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Miktar Ölü
AçãoKaç parça insanız? Kaç parça kilit var ruhumuzda? Her acı, bizi biraz daha mı büyütür? Yoksa biraz daha yoksuzlaştırır?Bir adamı bir kadın mı iyileştirir?Lanetimsi bir dünyada buhranlı bir hikâye buhranlı bir kahraman... Evet kahraman aslına bakarsa...