Ne Ölü, Ne Diri

41 9 2
                                    

Bugün çok değişik bir güne uyanmıştı ve galiba artık bi katildi. Biri uyandırdı onu. Elindeki silahı gördü Salih. Adam iri yarı biriydi ve nedense bu adamı daha önce görmemişti. Adam Salih'e seslendi;

"Kalk hadi, burda bu kadar uyuyamazsın."

Adam anlatmaya başladı Salih'e. Salih bayıldığını hatırlamıyordu. Ama kafası felaket ağrıyordu. Sessizce adamı dinlemeye başladı. Sanki ölü toprağı vardı üstünde.

"Gece geldin buraya tabii hatırlamazsın. Sahi, o kafayla kim neyi hatırlar ki?"

İri yarı bu adam kollarını acıtmıştı Salih'in, ama o adama ses edecek dermanı bile yoktu. Sessizce gideceği yeri bile sormadan adamın yanında devam etti yürümeye. Büyük bir poligona geldiler silahlar ve şarjörler masada, efendilerini bekliyorlardı. Sahi, dün gece kanı kirlenen Salih artık o silahların efendisimiydi?

Sessizce adam Salih'e baktı ve eliyle poligonu göstererek, "Hadi bakalım başla." dedi.

Teknede öğrendiği kadarıyla bu silahlar ağır değildi basit birer tabancaydı. Ve Salih'e göre çerez sayılırdı. Olduğunca ehemmiyetli bir şekilde silahını ayarladı lakin beynindeki tilkiler rahat durmuyordu. Adama baktı tek başınaydı. Üstelik silahını Salih'e doğrultması en az 10 saniye sürerdi. Salih ise o sürede çoktan adamı halletmiş olacaktı ki, o arada bir ses duydu.

"Yanlış yapmazsın değil mi evlat? Bence yapmazsın. Çünkü; annen şu an ona oğlundan geldiğini düşündüğü arabayı sevinçle yıkıyordur."

Salih bu sözleri duyunca afalladı. Annesine verdiği sözü tutmuş muydu yani? Nasıl olabilirdi ki bu? Bu adamlar Salih'in beynini kağıda dökmemişlerse bu sadece basit bir tesadüftü. Salih'in kafasındaki tilkiler ne kadar uslu durmasa da, aldığı bu haber onu şevke getirdi ve tabancayı hedef tahtasına çevirdi. Sahi yoksa bizim delikanlı içindeki arsız katili dışarıya çıkaracak kadar vahşileşmiş miydi ve bunu bir gecede nasıl başarmıştı?

Silahı hedef tahtasına doğrultu sol dudağını ıssırdı sakince. Ardından sol gözünü hafifçe kapadı, hedefe baktı. Son kez ve silahını ateşledi. Ardarda tam 7 kurşun ve hepside tam 12'ye.

Salih'in başında bekleyen iri yarı adam ağzını dahi açamadı ve şaşkınca acemi şansı dedi. Salih diğer silahi aldı eline bu diğerine göre daha ağırdı. Bir anda kendini bir oyunun içinde gibi hissetti. Yapmak istediği çılgınlıklara odaklandı iki silahın da şarjörünü taktı ve aynı anda eline aldı ikisinide.

Sahi bu vahşilik nerden gelmişti bir anda? Aynı anda ikisini de ateşledi ve aniden tak tak tak hedeflerin hepsi 12'ye gitmedi. Bu sefer ama soğuk kanlılığı o iri yarı adamı 12'den vurmuştu adam sakince ellerini birbirine çarptı ve dedi ki:

"Bu kadar oyun yeter Küçük Bey. Hadi şimdi Büyük Bey'in yanına."

Salih sessizce adamın yanında yürüyor nefes alırken bile dikkat ediyordu. Bir başka binaya geçtiler sahi bu adam buraları nasıl almıştı? Nasıl bu kadar rahat mafyacılık oynuyordu?

Aklında Şiba yoktu çünkü kendine onu düşünmemek için söz vermişti.

Büyük bir binaya geldiler kocaman bir kapısı vardı, hatta bolca okuduğu Osmanlı Romanları'nda anlatılan saray kapıları gibi görkemli bir kapısı vardı bu kapıdan içeri doğru girdiler.

Klasik mafya filmlerinde gördüğü gibi bir mekan yoktu ne absürd tablolar ne elinde puroyla bir mafya babası, ne de onun tetikçileri o mafya filmlerinde ki gibi janti ve karizmatikti. Duvar bomboştu yerde uzunca bir ipek halı vardı Büyük Bey'in tamamen ahşaptan olan masası ve eski usül bir müzik sistemi vardı. Eski usül derken gramafondu bu müzik sistemi.

Bir Miktar ÖlüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin