Özür dilerim...
Ama güzel bir haberim var. Aranızda Karabük'te oturan varsa 29 Eylül Emre Aydın konserinde beni bulabilirsiniz.Bölüm şarkısı; Emre Aydın-Hoşçakal
▶Sibel'den◀
"Aa! İrfan? Ablacığım ne işin var senin burada?" deyip Fiko'dan ayrıldım.
"Annene mi birşey oldu yoksa." dedim aklıma gelen kıyamet alametiyle.
"Yok abla yok. Bizim bir arkadaş kavgaya karışmış da. Fena benzetmişler hıyarı. Bir de artistleniyordu. Cebimizde para yok ama yumruğumuz külçe altın diyordu. Zengin bebelerini görünce korktu herhalde damat." deyip gülünce ben de güldüm.
Gözü Fiko'ya takılınca baştan aşağı süzüp ellerini cebine soktu.
"Geçmiş olsun abi." deyip 'Ne oluyor?' anlamında göz kırptı.
"Enişten." dediğimde "Onu gördük." diye mırıldandı.
"Bu kızı üzmeyeceksin." dedi işaret parmağını Fiko'ya sallayarak.
"Bana bak lan." dedim kolundan çevirerek. "Büyüdün de bodyguard mı oldun başımıza. Ulan küçücük bebeydin de ananı nasıl sömürdüğünü hatırlıyorum. Artistlik yapma şimdi dönersin arkadaşın gibi yamuk kaportaya. Hadi naş anam." dediğinde Fiko hayran hayran, İrfan da hayvan hayvan bakıyordu.
"Hızlandırılmış kurs sayesinde." deyip saçımı savurdum. "Ne duruyorsun len sen hala?" dediğimde söylenerek ayrıldı yanımızdan.
Fiko'nun soran gözleriyle karşılaştığımda açıklama yaptım.
"İrfan bizim ya. Nurcan Teyzemin küçük oğlu. Nasıl büyümüş ama. Babasıyla yaşıyor İrfan. En son gördüğümde 4 yaşındaydı."
Gözlerim dolmuştu. Zaman ne kadar da çabuk geçiyordu öyle.
"Gel buraya." dedi Fiko ağlamaya yüz tutmuş halimi görüp beni kendine çekerek.
Sahile doğru giderken sarmaş dolaş halimizi gören kız kıza gezen gruplar ya da yalnız insanlar bize bakıp bakıp duruyorlardı.
Hasetlerinden çatladıklarına emindim. Çatlasınlar çatlamasına da gözleri kaldıysa ne yapardık? Gözü olanın gözü çıksın!
Bir banka oturduğumuzda başımı omzuna yaslayıp denizi izlemeye başladım.
"Kaç gündür bakıyorum, bakıyorum bulamıyorum. Koyduğum yerde değil." diye fısıldadı kulağıma.
Başımı kaldırarak şaşkınca baktım ona. Arkamı döndürüp ellerini omuzlarımın üzerinden geçirip boynuma kolyemi taktı.
Gülümseyip ona döndüm. "Sen buradayken Dünya durduğu için olabilir mi acaba?" dedim kedi gibi ellerimi göğsümde yumup.
"Mümkünatı var kedicik." diyerek burnumu işaret ve orta parmağı arasında sıkıştırdı.
"Ay nefes alamıyorum." dediğimde çıkan sese güldü. Gülüşü içime işliyordu.
"Sen böyle gülünce gözlerin kısılıyor ya, içim gıcıklanıyor böyle." dedim ellerimi belirli belirsiz sallayarak.
"Sen hiçbir şey yapmadan dururken bile benim içim gıcıklanıyor." dedi yüzünü yaklaştırarak.
Ne güzel seviyordu bu adam böyle. Sanırım en çok sevişini seviyordum.
İyice birbirimize yaklaşırken arkamızda birisini hissettiğimizde doğrulduk.
"Ece? Ne işin var senin burada?" diye sordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Avukat Hanım ~FikBel~
Fiksi PenggemarO koğuşun içine hapsolmam değildi önemli olan. Hatta buraya gelişim Dünya için bir iyilikti çünkü insanlar benim yüzümden hayatını kaybediyordu. Peki madem bunu biliyordum o zaman neden yapıyordum? Evet, gerçekten de Avukat Hanım haklı. Ben tam bir...