Sabahın erken saatlerinde gözlerini aralayan Elena bir kez daha tanrıya şükreder, bir gün daha yaşadığı için. Dün geceden kalma kıyafetlerle uyuduğunu görünce içinden küçük bir şaşkınlık yaşayıp dünü hatırlamaya çalıştı. Dün gece evini ödünç alan genç çocuğu hatırlayınca yüzü gerildi. Tatlı bir dille konuşup Elena'nın bir günlük evi için izin almıştı. Elini alnına götürüp, yüzünü buruşturdu. Daha buraya taşınalı çok uzun bir süre olmamıştı ve herkes onu küçümsüyordu. Bu ona ne kadar mantıksızca da gelse, biliyordu ki bu ülkenin geleneği gibi olmuş bir davranıştı.
Üzerinde ki nar çiçeği, dizinin altında biten elbisesinin ön düğmelerini açmaya başladı. Adımları banyoya doğru ilerlerken başının dönmesiyle yarıda kesilmişti. Küçüklüğünden beri bu hastalıkla mücadele ediyordu ve buna rağmen hiçbir önlem almıyordu. Hastalığının adı Senkop'du. Sürekli bayılma ve kısa süreli bilinç kaybetme etkileriyle biliniyor. Çorap söküğü gibi geçen günler, aylar, yıllar boyunca sadece tek bir kişiye söyledi Elena bu hastalığını. Küçüklük arkadaşına belirttiği gibi ailesine yetiştirip söylememesini istedi ondan.
Flashback - 2006
Elindeki meyve suyu dolu bardakların tepsisine tüm dikkatini vermiş önüne bile bakmıyordu. Bardaklar sarsılınca içinden kendi kendine 'kesin düşecek şimdi' diye geçirdi. Karşısında onu sırıtmayla izleyen kız arkadaşına sinirli bakışlarını yolladıktan sonra geri döndü önüdeki dikkatle yapması gereken işine.
"Niye gülüyorsun, çok mu komiğim ?"
"Fazlasıyla hemde." diyerek elini ağzına kapattı. Kahkahalarına engel olamazken Elena'da tepsiyi bahçenin ortasında duran sehpanın üzerine özenle yerleştirdi. Tepsiyi bıraktığında zaferle sonuçlanan işinin sonuna geldiğine sevinçle bir kahkaha attı. Ellerini birbirine kenetleyerek etrafında bir tur döndü. Ve yine oluyordu, yine bırakmıyordu yakasını. Başı çehreyi bulanık görmeye başladığında, elini alnına götürerek, sesli bir şekilde yutkundu.
Telaşla ayağa kalkan arkadaşı yanına gelip, ellerini yüzünden ayırıp gözlerinin içine bakmaya çalıştı.
"İyi misin Elena, ne oluyor ?"
Elini kaldırıp 'sakin ol' hareketi yapıp durdurmaya çalıştı. Ama nafile. . .
"Elena iyi gözükmüyorsun! Anneni çağırmaya gidiyorum burada bekle, kımıldama."
Ayağa kalkan arkadaşını tutmak için ceketinin kapüşonunu çekip, gitmesini engellemeye çalıştı. Arkadaşı ona korkuyla bakarak ne demek isteyeceğini anlamaya çalışıyordu.
"A-annemler bilmiyor, ve bilmelerini de istemiyorum."
Söylediklerine alayla bakan arkadaşına diz çökmesini isteyip, oturttu. Çimenlerin o eşsiz kokusu nefeslerine karışıyordu. Derin bir nefes alarak konuşmaya başladı.
"Bak anlıyorum iyiliğimi düşünüyorsun, farkındayım. Ama ben onların şuan bilmelerini istemiyorum. Ben de istedim öğrendiğim anda yanlarına gidip herşeyi anlatayım. Ne yazık ki onların mutluluğunu bozamam benim yüzümden. Görmüyor musun araları hiç olmadığı kadar iyi ve bu beni çok mutlu ediyor. Şu iki ayda artık evde boşanmayla ilgili bir kavga geçmiyor. Ve ben şu iki ayda nefes aldığım halde yaşayamadığım hayatı yaşıyorum. Onları böyle çok sevdim. Benim için mi yapıyorlar veya gerçekten mi böyleler bilmiyorum. Ama tek bildiğim eğer bu bir oyunsa, gerçekten çok iyi rol oynuyorlar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİ EN SICAK RENKTİR.
Teen Fiction"Sevmesini bilirim de o bilmiyor işte." "Sen onun öğretmeni ol." "Çok zamanımız yok." "Zamanın olmadığı bir yerdeymiş gibi davran ve göster ona kendini." "O zaman hemen, şimdi gösterebilir miyim ki?" "Elbette." Oturduğum kahverengi eski sandalyeden...