39. İnsan Abisini Öpmez

15.5K 1K 93
                                    

"Pekmez!"
"Papatya!"
Diye bağırdılar genç adamlar aynı anda ama bunun farkında bile değillerdi. Yakup hayatında ilk defa kızıl bir papatya görmenin verdiği şaşkınlıkla ve arzuyla nefes almayı unutmuştu. Koşmak Papatya'yı bir yerlere saklamak istiyordu.
Mesela en derinlerine.

Onur arkadaşının yanında huysuz bir at gibi debelenip durduğunu gördüğünde sinirlerine hakim olamayarak dirseğini Yakup un göğüs kafesine geçirdi.

"Senin ben ..."
"Bırak bana koymayı falanda al şu kızı gidin bir yere adam gibi konuşun," dedi Onur ve ağzından çıkan sözlerin ağırlığına kendiside şaşırdı. Ne zaman evli ve dört çocuk babası kıvamına gelmişti böyle?

Yakup acıyla dolu suradını Onur a çevirdi ve ağzının kenarından akan salyasını diliyle silerek sakatlandığına dair derin izler sundu Onur'a. Onur soğuk bir kahkaha atarak arkadaşını Papatya ya doğru itti Yakup buna kahkaha bile diyemezdi ama arkadaşının itişine karşı koymadı ve Pekmez i kolundan tutarak çekiştirmeye başladı.

"Onur seni doğunun dağlarına bayrak direği diye dikerim!"

Ve Şenol merdivenin dibinde herkesin nefesini tutmasına neden oldu ama bunu umursamadan uyarısını yaptıktan sonra yavaşça iki çiftin yanından ayrıldı.

Onur, Pekmez in kolunu tüm uyarılara rağmen bırakmadı. Kimseden korkusu yoktu. Korktuğu tek şey karısını bir daha öpmek isteyecek oluşuydu.

Misafirhaneden gelen bağırışlar, Yakup un Papatya ya aç ve öfkeyle bakan gözleri, Onur un Pekmez i ağaçlık alana doğru acımasızca sürükleyişi. Bunlar askeriyenin yabancı olduğu şeylerdi ama doğuda destan yazan adamlara durun siz ne yapıyorsunuz diyebilecekde hiçkimse yoktu. Doğrusu vardı ama bunu yapmak isteyecek kimse yoktu. Biraz gerçek hayatın sıkıntılarıyla güzellikleriyle boğuşmak onlarında hakkıydı.

*

"Asya aç kapıyı!"
"O ünüforma üstünde olmasa seni yere sererdim!"
Asya çığlık atmak yerine yatağın üstünde dizlerini karnına çekmiş kısık sesle kendi kendine mırıldanıyordu. Kapıyı kırmaya çalışan adamın öfkesine karşılık oldukça sakindi.

Yıldırım onun tepki vermeyişine ve son sözlerine içerlemiş olacak ki acıyan elini görmezden gelerek kapıya vurmaya devam ediyordu.

"Aç şu kapıyı!"
"Kır ya kır bir de devletin malına zarar ver ne olmuş! Benim kalbimi kırmışın kapıyı kırsan ne olur!"
Asya mırıldanıyor yatağın ortasında minik bir top gibi hareketsiz duruyordu.

Yıldırım hızla misafirhanenin giriş katına indi ve kükreyerek Asya nın odasının yedek anahtarını istediğini dünya aleme duyurdu ve sonunda istediği olunca sessizce oradan uzaklaştı.

Asya duygu karmaşasının verdiği yorgunlukla uyuyakalmıştı. Yıldırım yatağın ortasında ki minik bedene elinde olmadan gülümseyerek baktı.

Yavaşça yatağın kenarına otursa da yatak onun ağırlığına isyan ederek kulak tırmalayan bir ses çıkardı.

Asya gözlerini açmadan yanına gelen adamı kokusundan tanıdı.

"Git buradan!"
"Nereye gideyim!"
"Dağa çık terörist avla ama benden uzak dur!"
"Devlet seni bana emanet etti!"
"Emanetine bu kadar sahip çıktığını bilmiyordum!" dedi alayla Asya ama bu sözleri Yıldırım ı çıldırtmıştı.

Genç adam onun küçük yüzünü tek eliyle kavrayarak kendisine çevirdi ve güçlü bedenini yatağa eğdi.

"Böyle cümleler kurarken iki kere düşün!"
Asya çenesini onun elinden kurtarmak için çırpındı durdu. Elleriyle yüzünü saran elleri tırmaladı ama yeşil gözlerde en ufak bir değişiklik görmedi.
"Düşünmeyeceğim tamam mı düşünmeyeceğim sana ve sana dair hiçbir şeyi düşünmeyeceğim," derken göz yaşlarını tutamadı.
Yıldırım ellerine süzülen yaşları sakinleşerek izledi.

Asya onun durulmasının ardından hareket etmeyi kesti. Ama Yıldırım ın tenini hatta kanını titreten hırıltılı kalın sesinin sıcaklığını yüzünde hissedince bu defa farklı sebeplerden kıpırdanmaya başladı.

Yıldırım tüm heybetiyle üstüne eğilmiş neredeyse onu altına almıştı. Yeşil gözleri yüzünde geziniyor sıcak nefesi yüzüne vuruyordu.

"Beni düşünmeden geçirdiğin tek bir saniyen bile yok değil mi o yüzden bu kadar sinirlisin o yüzden beni kızdırmaya belki de dikkatimi çekmeye çalışıyorsun!"

Asya bir hışımla ayağa kalkmak istedi ama çenesini tutan el onu tekrar yatağa bastırdı bu sefer Yıldırım ın dudakları yanağına değiyor nefesi kulağına çarpıyordu.

"Bırak beni asker!"
"Sen bu askere aşıksın!"

Asya o an gözlerini kapadı yok olmayı diledi ama değişen hiçbir şey olmadı. Gözlerini açtığında ondan uzaklaşmak üzere olan Yıldırım ı gördü.

"Bir daha arkadaşlarımı dövme!"
"Bir daha ki sefere iyi bir arkadaş edin!"
Dedi ve yataktan kalktı Yıldırım. Güçlü bedeni acıyla doluydu. Ruhu ve bedeni Asya için deli olurken zor ve güçlü adamı oynamak her şeyden daha zordu.

*

"Ormanda kendini daha iyi hissediyorsundur! Baksana sürekli beni asıl yaşam alanına çekip duruyorsun" dedi Pekmez alayla. Acıyan kolunu ovuşturup Onur a sessizce küfürler ediyordu. Genç adam onu hayranlıkla izlemekten kendini alamıyordu. Bir kadın nasıl aynı anda tüm duyguları içinde uyandırabilirdi ki? Pekmez her şeyden herkesten farklıydı. Ya da Onu daha önce hiç bu kadar sevmemişti.

Ne zaman doğmuştu içinde ki bu anlamsız ve ani sevgi bilmiyordu ama ona ateş saçan gözlere kapılıyordu.

"Ormanda kendimi neden daha iyi hissedeyim ki?"
"Odunsun ya hani yabancılık çekmezsin ağaçlar arasında!"
"Onca sene okumuşsun benden çok insan görmüşsün espiri kaliten bu mu?"
"Bu valla bununla idare edeceksin," dedi Pekmez ama onun iğnelemesine bozulmuştu.

"Ne yapmaya çalışıyorsunuz Pekmez?"
"Ne yapmaya çalıştığımızı düşündün?"
"Kıskandırmaya?"
"Beni neden kıskanacağını düşüneyim ki?"
"Ben senin kocanım!"
"Beni öpüp kaçan bir koca!"
"Pekmez sus!"
Pekmez yeşillerin içinde bir kadının nefesini kesecek kadar güzel duran kocasının yakasına yapıştı ve onu öptü. Onur sa ilk öpücüğünü almış bir çocuk kadar şaşkın ve ne yapacağını bilemez haldeydi. Kocaman açtığı gözlerini Pekmez e dikmişti ama karısı kendisini kaptırmış bir halde onu öpüyor adeta tadını iliklerine kadar hapsediyordu. Onun ısrarına dayanamayan Onur karısını kucağına aldığı gibi gözlerden uzak ve sık ağaçların arasına taşıdı. Dudaklarını Pekmez den koparıp etrafı dikkatlice kolaçan etti. Tekrar Pekmez e döndüğünde güzel karısının nefes nefese gözleri kapalı bir şekilde onu beklediğini gördü ve bu davete karşı koymadı.

*

"Okula gitmem gerek beni bu odaya neden çıkardın?"
"Okul bekleyebilir, her akşam kapıma dayanır oldun bir günde ben seni odama davet edeyim dedim ne olmuş?"
"O gün bugün değil!"
"Randevu mu almam lazım hem senin bu halin ne?"
"Ne olmuş halime?"
"Tuhaf olmuşsun," dedi Yakup bir dağ ayısı gibi homurdanırken. Papatya onu ilk defa böyke zorlanırken görmüştü. Alaycı adam kaybolup gitmişti.

"Tuhaftan kastın ne Yakup abi?"
"Bana abi deme!"
"Abimsin abim olmalı ve öyle kalmalısın!" Dedi Papatya ve arkasını döndü ağlamamak için derin derin nefes aldı.

"Akşam burda olursan görüşürüz Yakup abi," dedi ve kapıya uzanıp her şeyi ardında bırakmak için acele etti.

Ama Yakup burnundan ateş soluyordu. Kızıl saçlar kotun sardığı dar kalçalar ve tenini ortaya çıkaran bir kazak hepsi onu kusursuz göstermişti. Ama Yakup o an Papatya yı eski haliyle daha çok sevdiğini anladı. Ona baktığında modern bir kadın görüyordu. Ama eski haliyle her şeyi içinde barındıran bir güzellikti. Hem anne hem eş hemde içindeki tutkuyu uyandıran bir alev topu...

Yakup elini kapıya dayadı ve Papatya yı kapıyla kendi arasına sıkıştırdı.

"Bak güzelim insan abisine böyle aşkla ve arzuyla bakmaz onun dikkatini çekmek için güzel giyinmez ve kesinlikle abisiyle öpüşmez!"

"Öpüşmek..."

Ve Yakup Papatya yı hayal ettiği gibi öptü...
Delicesine...

AŞK SAVAŞI  (Yıldırım Candaroğlu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin