Herkesin bir hayali vardır. Kimisi telefon kimisi kitap kimisi de benim gibi aile,yuva ister. Ama çaresizliğim dört yanımı vurmuş ayaklarım tutmuyor artık. 1997 yılında ben 8 yaşımdayken...
Mor ışıktan ve o lanet hemşireden kurtuldum. Artık daha iyiyim. Ama saçlarım hala yok. Hastaneye bir kadın geldi ve ve benimle görüşmek istedi. Tabi bunu bana doktor söyledi. Salih Doktor. Kadını anlatmak gerekirse; saçları beyazlamış da boyamış gibi saçı var. Annemin de öyleydi, hatırlıyorum. Beyaz tenli olduğundan saçı da çok yakışmış. Dudakları açık pembe renginde ruj sürülmüştü. Bu kadar ayrıntı yeter sanırım. Ben yine halsiz, yataktan kalkamaz haldeydim. Kafamda şu hani bandaj gibi ama başörtüye benzeyen şeyler var ya onlardan vardı. Kadın sosyetik biriydi galiba yanıma yaklaşmadı sadece 2 metre ötemdeki koltuğa oturdu. Ben sordum "Siz kimsiniz?" kadın da biraz durduktan sonra "Ben sadece senin gibi olanlara yardım ederim." dedi. Ben de "Yardıma ihtiyacım yok. Teşekkürler" dedim. Kadın biraz şaşırdı. Sonra kendini toparladı ve "Adım Sevcan. Senin annenin uzak bir akrabasıydım. Halimde de gördüğünüz gibi sosyetik biriyim. Amacım sana sahip çıkmak." deyince ben öksürdüm biraz. "E şey ben sizi tanıyor gibiyim. Annemin saçları da sizin gibiydi. Teyzem falan mısınız?" kadın uzaklara daldı birkaç dakika. Sonra da "Görüşürüz tatlım gitmem gerek." dedi ve odadan hızlıca çıkıverdi. Ben ne olduğunu anlamadım. Herhalde köyden falandır diye düşündüm. Ama sosyetik kadın nasıl köyden olabilirdi ki? boş ver dedim kendi kendime.
Bu gün olaylar bitmiyordu. Herkes sanki beni tanıyordu. Kaç tane uzak akrabam vardı benim? Salih Doktoru çağırtacaktım ki o arada odaya erkek genç bir çocuk daldı. Hemşireyi odadan çıkarttı ve hızlı hareketlerle yanıma oturdu. "Merhaba Canan. Acelem var..-" "Evet hareketlerinden belli" diyerek sözünü kestim. "Her neyse annen ve baban 3,4 senedir yanına gelmiyorlar, biliyorum. Ama bunun için üzülme. Her şey de hayır vardır." dedi. "Ne alaka ki?" dedim bende şaşkın ve biraz üzgün halde. "Bazen saçma sapan konuşurum kusura bakma. Benim gitmem gerek. Ama annen ve baban yaşıyor." dedi ve koşar adımlarla odadan çıktı. Ben de ne olduğunu anlamaya çalıştım ama küçük aklım buna yetmedi. 8 yaşında 3 yıldır okula gitmeyen bir çocuktan ne beklersin? En azından anaokuluna falan gidebilirdim. Ama hastaydım. Hem de çok..
Yıl 2001 haziranın 10'ununda.. 2 hafta önce taburcu oldum. Sanırım dünyanın en mutlu çocuğu bendim. Ama ne evim ne de yaslanacak bir ailem vardı. Elimde çantayla parka gittim. Parkta bir de ne göreyim?! 4 yıl önce odama giren o genç çocuk. Sanki hiç değişmemişti. Sadece sakalları uzamıştı biraz. Yanında ise 1 kadın ve 1 adam vardı. Bir an annem ve babam olabilirmi diye düşündüm. Ama bu imkansızdı. Onlar bir daha asla dönmeyecekti! Ölmüşlerdi biliyorum. Bunca zaman kandırıldım! Ama onlar çok güzel bir yerdeler biliyorum.. Artık yetimhanede kalmaya başlamıştım. Bir arkadaşım vardı. Aynı benim gibi, öksüz bir kız. Aynı yaştaydık yani 12 yaşındaydık. Çok yakın arkadaş olduk. Onun hikayesini dinledim, o da benimkini. Arkadaşımın adı Ezgi. Galiba ninesi falan koymuş adını. Ama konuya gelirsek..Annesi ve babasını çok feci bir şekilde kaybetmiş. Anlatmamı ister misiniz? Tabi ki evet..
"1992 yılında 3 yaşında bir kız vardı. Bu kız, ailesiyle pek mutlu değildi. Çünkü paraları yok, küçük bir kulübede yaşıyorlardı. Annesi her gün zeytin ekmek yiyordu. Bir gün babası bir çeteye girdi. Bu çetede çok para kazanacağını söyledi annesine. Annesi bağırdı, çağırdı. Kız da tabi bunlara kulak misafiri oldu. Küçük kız 3 yaşında olmasına rağmen her şeye aklı yetiyordu. Babası bir şekilde çeteye girdi ve büyük paralar kazanmaya başladı. aradan 4 yıl geçti ve artık bir villada oturuyorlardı. Havuzları, bahçeleri, parkları vardı. Sonra babası Holding açtı. Bu çeteden ayrılmak istedi. Bir kere suç ortağı olmuştu. Artık çıkamazdı bu çeteden. Çetenin başı kızın babasına çok sinirlendi. Babası rüşvet teklif etti fakat adamın gözünü öyle bir sinir boyamıştı ki dünyayı verseler kabul etmezdi. Babası bir şekilde çıktı bu çeteden. Adamları öldürmüş de olabilirdi, yakalatmış da. Artık babası dünyanın sayılı zenginleri arasına girmişti. Kız memnun ailesini seviyordu. Sabah uyandığında ise annesini bulamadı. Oturma odası, yatak odası, mutfak... Sadece tuvalet ve banyo kalmıştı. Kız ilk banyoya baktı. Bakmaz olaydı! Annesini öldürüp yere atmışlardı. Ayakları küvetin içindeydi. Kız çığlık attı. Eşini evde arayan adam kızının çığlığını duyunca koşa koşa geldi ve eşini ölü bulunca... Polisler arama başlattılar. Ama adam emindi. Eşinin ölmesinden o sorumluydu. Kızının önünde intahar etti adam. Kız da ağlaya ağlaya göz yaşı kalmamıştı. Yerlere kapaklandı. Sonradan aklı başına geldi ve evden kaçtı. Bir kaç hafta sonra Ankara'daydı. Kıyafeti yok, aç susuz.. Haberlerde annesi ve babasının ölümünü gördükçe ağlayası geliyordu. (Cadde veya sokaklardaki kahvelerden, bakkallardan görüyor.) 6 yıl boyunca ayaklarının üstünde duran bu kız.."
İşte böyle bir hikayesi var arkadaşımın. Çok üzücü. Ama benim hikayemi anlatamadım. Benim hikayem neydi ki? Annem ve babam öldü mü onu bile bilmiyorum. Bilmiyorum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessizlik
Mystery / ThrillerBu hikayede küçük bir kızın yaşam öyküsü yer alınmıştır. Tamamen kurgudur. Kızın hastalıklarla mücadelesi ve yükselişinden bahsediliyor. Burada Daha çok Gerilim dolu Anlar, Hüzünlü anlar yaşayabileceğiniz bir kitap olacaktır. UMARIM BEĞENİRSİNİZ!..