Gün, ekimin etkisiyle henüz solmadan havayı soğuturken tıkanmaya başlayan nefesi ile yavaşlayarak durdu. Ellerini önce beline yaslayarak nefesini düzene sokmaya çalışırken dizlerinin üzerine eğildi.
"İyi misin, Jongin?" sırtındaki el, atletini terli sırtına daha çok yapıştırmıştı.
Elini havada sallarken "i-iyi.." diyebildi, bacak kaslarında çoğalan ağrı ile duraksadı, "iyiyim Minseok.." dedi..
Sahanın diğer ucunda hala koşan genç onları farkedince rotasını bozarak sararmaya yüz tutmuş çimenlik alandan onlara yöneldi.
"Niye durdunuz? Daha iki turumuz var." genç söylediğinde Jongin doğrularak bir elini yeniden beline yaslayarak destekledi.
"Bensiz devam edin. Benim yüzümden koçtan siz de azar yemeyin." sahanın kenarındaki banklara yönelmişti ki tribünlerdeki o görüntü ile adımları yavaşladı. Artık tanıdık gele figür günlerdir olduğu gibi yine onları izliyordu, bu kez sağ kanadın beşinci sırasında. Jongin uzak mesafeye rağmen onu seçebilmişti. Çünkü okul sonrası antrenmanlarını izlemeye genelde kızlar katılır ve isimlerini haykırarak onlara destekte bulunurlardı. Jongin bu tezahüratların çoğuna kulaklığındaki şarkılarla tepkisiz kalırdı.
Ardına dönüp "bugün de yedeğin var mı, Luhan hyung?" sordu, yüzünde mahcup bir gülüş yayılmıştı ve eğik bakışları ile bir evet almayı umuyor gibiydi.
"Öğren artık havlu taşımayı! Yok sana yedek medek!" Luhan çalıştığında Minseok hafifçe tuttu bileğinden. Jongin'in duyamadığı bir şeyler söylese de Luhan reddediyordu.
"Bu da sorumluluğumuzun bir parçası. Sağlığı için her gün havlusunu getirmeli. Neden ona havlu taşıyayım ki?!" Minseok'un eli yavaşça çözüldü. Luhan terli saçlarını geriye atarak ofladı.
"Ben haklıyım. O da sorumsuz Minnie. Yapma şöyle.."
Jongin, ikisinin farklı yöne kaymaya başlayan tartışmalarından sessizce sıvışarak soyunma odalarına aralanan kapıya koşar adım ilerledi. Luhan'dan bir de bunun azarını yemek istemiyordu.
Kapıya yaklaştıkça diğerinin netleşen görüntüsü ile duraksadı. Eleman her kimse doğrudan kendisine bakıyordu ve mesafeye rağmen bakışları birbirine takılmıştı. Jongin onun hiç bozmadığı bakışlarına direndi. Diğerinin iri gözleri daha da irileşti. Jongin kaşlarını çattı. Ve genç aniden hapşırdı. Yüzüne kapanan elindeki kalem neredeyse gözüne giriyordu ama burnuna çalmaktan kurtulamamıştı.
"İyi misin?!" Jongin bir elini dudaklarının kıyısına perde yaparak haykırdığında genç, kırpışan gözleri ile hızlıca başını salladı.
Jongin, sadece bir el selamı ile onu geride bırakacakken yerinden hareketlenen genç hızlı adımlarla tribünü sahadan ayıran tellere ulaştı.
"Şeyy.." çantasını karıştırırken Jongin de tellere yaklaştı. Çantasından küçük bir bez torba çıkarmıştı. Jongin'i doğru sallayarak "temiz havlu.. spor dersinde kullanmama gerek kalmadı.." birden söyleyiverdi. Jongin ona şaşkınlıkla bakarken gencin elmacıklarına hoş bir pembelik yayıldı.
"Ihmm.. Ekimdeyiz. Havalar serin ve terlisin. Üşüteceksin.." dedi genç ve biraz daha kızarmasıyla Jongin güldü.
"O çanta bu tellerden geçmez." dedi ve omuzlarını silkti. İkisi de yükselen güvenlik ağına baktı. Üzerinden torbayı atsa bile henüz sulanmış çimlerin ıslaklığı ile buluşması pek hijyenik durmuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ona Koşmak, Onu Yazmak
Novela JuvenilKim Jongin'in milli bir atlet olmak gibi bir hayali yoktu fakat koşarken rüzgarın saçlarını dağıtmasını ve terini soğutmasını seviyordu.. Bu özgürlüktü. Do KyungSoo hep oradaydı; koşu sahasının çevresinde, sınıfının kapısında, kantindeki masasının ç...