Yüzü ahşap sıraya o kadar yakındı ki odağı bulanık olsa da görüyordu şu toz zerrelerinin silgi kalıntıları ile çizdiği şekilleri, onlara da karışan küçük küçük oyuntuları. Oralarda bir yerlerde iki oğlan el ele tutuşmuştu. Biri daha uzun bir kalem ucu kırıntısı diğeri daha kısa. Bunlar da yan yana duruşlarında el ele tutuşmuş o iki oğlana benziyordu.Diğerinin arasına hapsettiği elini sıktı. Yasladığı karnının üzerine biraz daha eğildi.
Sıradaki oyuntular ayın yüzeyindeki oyukları anımsatıyordu. KyungSoo o zamanlar, yani kelebeklerin çiçeklere konunca bebekleri olduğuna inandığı -çünkü bir kelebeğin çiçeğe konup havalandıktan sonra ardınca uçan sineği onun yavrusu sanmıştı ilkokulda kozalardan çıktıklarını öğrenene değin- zamanlar dolunayda belli olan ayın yüzeyindeki oyukları belediye işçilerinin açtığını düşünüyordu. Bir keresinde evlerinin yakınlarındaki yola oyuk açarken görmüştü onları. Balkondaydı ve olup bitenleri izleyebileceği mesafeydiler.
Başka bir zaman aynı üniformalı bir belediye işçisini parktaki oyununu bırakıp temizlik çalışması sırasında başının etini yemişti.Neden aya oyuk açmışlardı?
Ay onlara ne yapmıştı ki?
Yoksa ayda yer altı şehirleri mı vardı o oyuklardan girilen?
Öyle ya ! Belediye işçilerini yeşil üniformaları ile hep oralardan girip çıkarken görüyordu. Aynı Ninja Kaplumbağalardaki gibi..
"Karnın mı ağrıyor?"
Jongin, sanki Michelangelo gibi boş boğazın tekiydi. Ne diye elini tutmak istemişti ki? Ama içten içe biliyordu ki Jongin daha çok Donatello gibiydi..
"Elin mi ağrıyor yoksa?"
Bugün de elini tutmak isteyecekti.. biz olalım dediği bu etkinlikler dizisi hiç bitmeyecek bir sürü eylem içeriyordu. Ve KyungSoo en çok da kalbinden korkuyordu. Çünkü Jongin elini tuttuğu zaman o kadar gür çarpıyordu ki nerdeyse işitme yetisini kaybetmişti.. Ağaçların sallandığını görüyordu ama rüzgarın esip durduğu dünyaya dair hiçbir şey işitmiyordu. Bu kadar basit şeylerin kendisini bu denli güçlü sürükleyişine anlam veremiyordu. Korkuyordu. Ama içten içe tatlı bir sızıyı damarlarının çeperlerinde her yerde hissediyordu.
"Yemek mi yemedin yoksa?"
Bu okul çıkışında da aynı şeylerin olacağını biliyordu. Bundan kaçamıyor ama tutulmaktan da sakınmıyordu.
"Alooo! Kime diyorum! Mal oldun Jongin'den sonra hee! Eski KyungSoo'yu istiyorum!"
KyungSoo önünde elini sallayan oğlana baktı.
"Raphael'e benziyorsun.."
Sonra eline.. Onun tuttuğu elini diğer eli ile tuttu. Başını iki yana salladı. Jongdae'ye döndü.
"Elimi tutar mısın?"
Jongdae şaşkınlıkla onu izliyordu.
"Oğlum sen ne çeşit vakasın?!"
KyungSoo, onun söylenmelerini dinlemeden elini tuttu. Jongdae onu kafası kadar karışık bakışlarla süzüyordu.
"Ee! Bir halt oldu mu bari?"
"Elini ben tutuyorum. O yüzden bir halt olduğu yok. Senin tutman lazımdı."
"Ver bakim.."
KyungSoo benzer açı ile olmasa da derme çatma elini tutan ele baktı. Terliydi ve elini kaşındırıyordu. Yapış yapış hissi veriyordu. Yine o çöreklerden yediğini anlaması zor olmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ona Koşmak, Onu Yazmak
Novela JuvenilKim Jongin'in milli bir atlet olmak gibi bir hayali yoktu fakat koşarken rüzgarın saçlarını dağıtmasını ve terini soğutmasını seviyordu.. Bu özgürlüktü. Do KyungSoo hep oradaydı; koşu sahasının çevresinde, sınıfının kapısında, kantindeki masasının ç...