Sabahın altısıydı.. Merdivenlerden koşarak inmek gürültüsü için elverişsiz bir vakit olabilirdi eğer başka türlü bir babaya sahip olsaydı.
"Yemeğini ayakta yememelisin Jongin. Yere döküyorsun. Temizlik yapmak istemiyorum."
Lokmalarını hızlıca ağzına tıkıştırmış sütünü yudumluyordu ki gelen uyarı ile sandalyeyi hızlıca çekip oturdu. Fakat bu hamlesi ile süveteri birkaç damla sütten nasibini almıştı. Lacivertine konmuş süt lekesi puantiye gibi görünüyordu. Sanki de KyungSoo'nun küçük not defterinin kapak deseni gibi.
Süveterinin lekeli yanını kaldırıp parmağı ile okşadı. Hatırlattıkları ile onları silip silmemekte kararsız görünüyordu.
"Biliyorsun. Annenin bir süre daha kalması gerekiyormuş.. yeni romanı için.. Viyana'da.."
Adam sonradan sonradan aklına düşüyormuş gibi kesintili eksiltili söylerken Jongin en sonunda sildi süt lekelerini. Onu hatırlatsalar bile bu şekilde kirli gösteriyordu. Onunla görüştüğünde özensiz görünmek istemiyordu.
"Salzburg.." dedi, lekeyi sildikçe süveterin ilmiklerine işleniyordu sanki.
"Viyana'nın barokları gibisi var mı? Ondan vazgeçemez.." adam huysuzlanıyordu ve işler her an bir çekişmeye dönüşebilirdi. On yedi yaşında ve ergen olan kendisiydi ama annesi yeni romanı için seyahate çıktığından beri huysuzluk eden babasıydı. Sevgi yoksunluklarının farklı oluşuna verdi Jongin. Geniş ayalı esmer eline daldı gözleri ve orada ak ellerin avcuna yaslanırken ki titreyişlerini hayal etti.
"Mozart'ı doğuran şehri görmeye gittiğini biliyorsun, sen de.." dedi.
Sütünü hızlıca bitirip mutfaktan koridora atıldı. Babasının, bedeni çoktan toprak olmuş bir adamdan karısını kıskanışı ile hırçınlaşmasına şahit olmak utanç vericiydi.
"Ben çıktım. Akşama görüşürüz!!"
Ayakkabılarını giymeye çalışırken babasının sesi girişe ardından yetişmişti.
"Birinci olmak için koşma evlat! Mutlu olmak için koş!"
"Birinci olduğumda mutlu oluyorum baba!!"
Belki de babasındaki bu hallerin ne kadar yakıcı bir his olduğunu bildiğinden izlemeye dahi tahammülü yoktu.
KyungSoo'nun da türlü türlü arkadaşları vardı ve Jongin her gün yeni bir arkadaş ile daha tanışmayı kaldıramıyordu. Bu arkadaşlar bir şekilde kolayca onu güldürüyor, uzun sohbetlere çekiyor, onunla tartışıyor ve kendisinin yapamadığı şekilde ondaki zeka kıvrımlarını ortaya çıkarıyorlardı. KyungSoo'nun bundan ne kadar zevk aldığını parlayan gözlerindeki ışıltıda görmek mümkündü. Daha bir göz alıcı oluyordu sevdiği oğlan, Jongin daha bir aşık biraz daha şaşkın oluyordu.
Tramvaya değin koştu durmaksızın. Kasımın, Seul'e saldığı ayazlar ısınan vücuduna işlemiyordu artık. Tramvay vagonunu dolduran kalabalığın sıcaklığı terini çoğaltıyordu ki okul durağında indiğinde havanın ayazı bu kez ki hücumunda galip geldi teri ile ıslanmış bedenine..
Önü sıra akıp giden seyrek kalabalıkta dolaştı gözleri.. Onlardan biriydi bu oğlan ama kalbini türlü sancılara gark ediyor, ansızın hatırına düşüp yüzüne bir gülümseme olarak konuyordu.
"Kime bakınıyorsun bee!?"
Omzuna yaslanan kol ile derince bir iç çekiş saldı. Yanındaki gencin pembe saçlarının alnında gözlüklerine değin dökülüşünü süzdü.
"Saçların görüşüne engel olmuyor mu koşarken?"
Başını hafifçe yana saldı ve saçları usulca savruldu diğer yana..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ona Koşmak, Onu Yazmak
Ficção AdolescenteKim Jongin'in milli bir atlet olmak gibi bir hayali yoktu fakat koşarken rüzgarın saçlarını dağıtmasını ve terini soğutmasını seviyordu.. Bu özgürlüktü. Do KyungSoo hep oradaydı; koşu sahasının çevresinde, sınıfının kapısında, kantindeki masasının ç...