(2) hüzün denemesi

296 67 124
                                    

Fahriye Hanım gözünün önüne gelen anları yok etmek istercesine kafasını sağa sola salladı.

"Kız yüzüğü naptın sen, ayıptır verde götüreyim " dedi bir anda konuyu değiştirince ikiside afalladı . Hüzün gülümsedi .
"Aman aman ayıp olmasın sonra başkalarıda istemez evde kalırım falan " dedi bir yandan da yüzüğü Fahriye hanıma verirken. Fahriye Hanım durumu ciddeye aldı sesini endişe bürümüştü

"Hii aman aman kimseler duymasın vah yavrum " diye söylenmeye başladı . Hüzün güldü bu defa gülüşündeki burukluk gözle görünür cinsteydi. Sarıldı Fahriye hanıma.
"Olur mu öyle şey kız ben bu güzellikle evde falan kalmam" deyip yanağını sıktı.
Sadece Fahriye hanımın yanında oluşan deli halleriydi bunlar. Seviyordu onu . Hayatta olan, sarıldığı öptüğü tek sevdiğiydi Fahriye hanım.
Düşlerde sevdiği sarıldığı ve hatta öptüğü annesi dışında...
Pastaneyi Hüzün'e emanet edip yüzüğü vermek için yola koyuldu. Üzerine aldığı ince feracesi sonbahar soğuğunu iliklerinde hissetmesine sebep olmuştu. Hızlandırdı adımlarını Hüzün tek kalmasın tez gidip geleyim dedi. Biliyordu Hüzün dalıp gidecekti yine uzun uzun kesecekti bağlarını dünyadan. Şüphesiz öyle de olmuştu. Pastane boştu. Pencere kenarındaki koltuğa oturmuştu dizlerini kendine çekmiş gözlerini bahçede esen rüzgara ve onu etkisiyle süzülen yapraklara dalıp gitmişti . Sonbahar... o kadar dalmıştı ki kapının açıldığını dahi duymamıştı. Gelen kişi sesledi yine duymadı. Onu ayıktıran gözlerinin önünde gidip gelen bir el olmuştu. Çok korkmuştu elini kalbine koyup bir müddet bekledi sonra sağ eliyle damağını kaldırdı. Zor bela kendine gelmişti hemen doğruldu.
"Kusura bakmayın ne istemiştiniz?"
Rüzgar'da dalıp gitmişti şimdi.
"Beyefendi bir problem mi var?" Dedi sert bir tonla rahatsız olmuştu bakışlarından.
"Ben şey -" dedi ne diyeceğini bilmez bir halde . Hüzün sinirlenmişti.
Tezgahın arkasına doğru gitti . Ortalığı topladı.
Genç adam masaya oturdu."şuan açıksınız değil mi?" Diye saçma sapan bir soru sordu . Şuursuz olduğunun farkındaydı ama aslında öyle demek istemedi .
"Sizce ? "

"Yani Fahriye teyzeyi göremediğim için sordum"

"İşi var birazdan gelecek " dedi Hüzün umursamaz bir tavırla çünkü umursamıyordu insanları.

"Sizi ilk defa gördüm"

"Görmeniz de gerekmiyor. Sipariş verecekseniz konuşun yoksa cevapsız kalacaksınız"

Rüzgar şaşırmıştı. Kızın yumuşak bir mizacı var gibiydi ama tavırları sert bir rüzgârı andırıyordu. Ve genç adam rüzgarın sert tokadını yediğini hissetti.
"Tamam tamam. Türk kahvesi istiyorum "dedi sonra sırıtıp "ama tuzlu " dedikten sonra göz kırptı. Hüzün elindeki bardağı sıkıca tuttu ama az sonra elinden fırlayacağı apaçık belliydi. Rüzgar bunu görünce ortamı yumuşatmak için konuştu "Fahriye teyzenin kızı mısın ?"
Hüzün evet derse belki ona olan saygısından haddini bilir diye düşündü o yüzden sadece evet diye cevap verdi. Genç adam sesini çıkarmadı. Yalan söylediğini biliyordu. Gözleri dalıp gitti onunda Hüzünün olduğu yere bakıyordu.
Az sonra kahve kokusu da pasta kokularına karışmıştı.
Nakış işlemeli masanın üstüne inen Rüzgar'a göre antika sayılması gereken fincana takıldı gözleri bu defa. Sonra tepsiyi tutan ellere baktı. Sezai Karakoç boşuna dememişti.

Ellerin, ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi...
Ellerinden belli olur bir kadın.
Denizin dibinde geziyor gibi
Ellerin, ellerin ve parmakların.

Aklına düşen mısralar diline de düştü.

"Ellerin, ellerin ve parmak-" diyemeden Hüzün söze girdi.

"Annem değil. Yalan söylemek istemezdim bir anda öylesine söyledim. Ama annem sayılır. "Bir yandanda kahveyi masaya indirip "afiyet olsun" diye fısıldadı. Sonra kaçar gibi uzaklaştı daha doğrusu kaçtı. Niye öyle demişti ki ellerinden ona neydi?
Kahveye baktı Rüzgar onun o kaçar tavrı sözünü kesişi hoşuna gitmişti. Kıyamıyordu içmeye sırf Hüzün yaptı diye. Düştüğü halden dolayı kendini yadırgadı.
"Baksana, iki sokak aşağıdaki parkın ordaki sendin değil mi yaklaşık bir saat önce"
Olumlu anlamda başını salladı sadece.
"Yanında bir erkek vardı " dedi sesi kırgın çıkmıştı. Kocaman adam dokunsalar ağlayacak moddaydı.

"Evet nişanlım " dedi.Oysa nişanlısı dahi değildi. Sadece söz olmuştu henüz kimse bilmiyordu bile. Nakış işlemeli örtüyü sıktı tekrar pencereye döndü ve tek kelam dahi etmedi. Hüzün kurtuldum diye sevdi içten içe. Sonuç itibariyle tam ayrılma haberi yoktu yüzden nişanlım diyebilmişti.
Pastanede çok sessizdi bu gün hiç müşteri yoktu. Tam o sıra kapıyı açıldı . Fahriye Hanım sonbaharın o serin esintisinden kaçarcasına girmişti içeri kapıyı da hızlıca kapatmıştı. Farkında değildi içeride müşteri olduğunun hararetli bir şekilde konuşmaya başladı.

"Kızım Fatma hanımın yüz ifadesini görmen lazımdı. Onlara "Kızım istemediği için olmayacak bu nişan" dedim havalı bir şekilde çok üzüldüler tabi gül gibi kızı kaçırdılar kim olsa üzülür" dedi o sıra bir kıkırtı duydu Fahriye Hanım anında kafasını çevirdi. Hüzünse olduğu yere sinmişti. 'Rezalet dedi kendi kendine utanmıştı fazlasıyla.

"Aa oğlum hoş geldin " dedi hâlâ sesi neşeliydi.
"Hoş buldum " dedi bir yandan da gülümseyerek Hüzün'e baktı .
"Hangi Rüzgar attı seni buraya uzun zamandır yoktun"

"Yapma teyzem ya " dedi sitemkar bir ses tonuyla. İsmi Rüzgar olduğu için soğuk bir espiri yapmıştı Fahriye Hanım.
"İşlerim yoğundu . Dışarı hava almaya çıktım. Sonra kızın biri kediyle dertleşti"
"Hüzün birden kafasını kaldırdı. Rezil olmuştu... Ama umrunda değildi. Hiç tepki vermedi bu yüzden.
"Eee" dedi Fahriye Hanım devam etmesi için bir yandan da onun masasına doğru ilerliyordu.
"Oralı olmadım başta ama dikkatimi çekti. Sonra kız defterini orda bıraktı. Daha doğrusu düşürdü ve fark etmedi "Hüzünün gözleri kocaman açılmıştı.

"Ay oğlum taksit taksit anlatma sonra ne oldu baktın mı deftere?"

"Sakın!" Diye bağırdı Hüzün.
İkiside Hüzün'e şaşkınca döndü.
"Yani bulduysa defteri sahibine versin değil mi yani ayıp denen bir şey var "

"Bilmiyorum yarın aynı saatte yine oraya gideceğim gelirse veririm defterini." Hüzün öfkeyle mutfağa geçti. Rüzgar ve Fahriye hanım derin muhabbetlere dalmıştı. Gözü öylece mutfak tarafındaydı Hüzün'ü bir kez daha görmek için muhabbeti uzattıkça uzatıyordu. Ama artık gitmesi gerekiyordu.
Derin bir nefes aldı müsaade isteyerek ayrıldı.
Ne yaptığının bilincinde değildi. Dalıp gitmişti bir ummana. Yada kapılmıştı ilk defa bir rüzgâra. Bilmiyordu ne olduğunu en zoru da bu değil miydi? Bilinmezlik. Kolundaki saate baktı yavaş yavaş. Hareketleri mi yavaşlamıştı yoksa zaman anlamını mı yitiriyordu , bunu da bilmiyordu. Yüreğindeki heyecanın tarifi yoktu. Sanki tüm filler yüreğinde toplanmışta hepsi aynı anda zıplıyormuş gibi bir sarsıntı hissediyordu. Aşka inanmıyordu ama bu çok farklıydı ilk defa tanıştığı bir duygu ilk defa gördüğü bir kız . Nasıl açabildim birden kapılarımı yeni tanıdığım birine , diye kendine kızarak ve anlam veremeden yoluna devam etti. Uzadıkça uzayan yolda tek düşündüğü yine Hüzün'dü. Parkta o çocuğa söylediklerini anımsadı . "Sevgi anlayışın nasıl ki ? Gerçekten seni tanımak istiyorum " dedi dalgındı . O sıra arabaya gelen arkadaşını fark edemeyecek kadar dalgın. Oysa onu almak için gelmişti.

"Bende seni tanımak isterim yakışıklı " dedi Eymen. Aniden duyduğu sesle ürkmüştü Rüzgar.
"Abi iyi misin ?" Dedi Eymen ciddi bir şekilde.

"İyiyim" dedi zaten iyilik insanın yüreğindeydi öyle demişti Hüzün yüreğini gayet iyi hissediyordu hemde hiç kadar ummadığı kadar.

Hüzün için ağır bir gün olmuştu zaten ardarda gelir her şey demeden duramıyordu. Yine çekilmişti içine. Ah düştü dudaklarına dolan gözlerini yüreğinde hissettiği acının somut olduğunun kanıtıydı. Zor bir gün geçirmişti onu sevdiğini iddia eden birinin daha gidişini izlemişti. Bir trk Fahriye Hanım vardı işte . Çok şükür dedi derin bir nefes eşliğinde.
Yarın zor bir gün olacaktı yüreğindeki acı şiddetlenirken kaybolmak ister gibi yatağına daha çok sığındı.
Büyümüş bedeni küçücük bir hâl aldı. Aynı yatakta aynı acıyla kıvranan bir çocuk belirdi gözlerinin önünde.
" Fahriye anne babam bu gün mü ölmüş yani ben doğmadan 8 gün önce" beş yaşındaydı henüz ve farkında değildi çoğu şeyin.
"Evet kızım " dedi Fahriye hanım. Küçük bedeni sarsılsada koşarak odasına çıktı Fahriye hanımda peşinden gitti. Minik bedenini yatağa bırakıp hıçkıra hıçkıra ağlamıştı. Fahriye Hanım güçsüz kalmıştı. Küçük bir çocuktu ama içli ağlayışı... Bedenine ağır yüktü ruhunun acıları.

Yüreğim İzdihamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin