" yüreğimde şaşkınlığımın ardında kalan hoş sedayla size selam gönderiyorum. Sevgi en güzel ilaçtı yorgun kalpler için. Annemi babam o kadar güzel seviyordu ki her zaman gerçek aşk bu derdim ve gerçekten aşkı yaşamak isterdim. Hissetmek... Onlar, araya girmiş yıllara rağmen gözlerindeki parıltıyı yitirmemişti. Olacaksa sevda böyle olmalıydı, yanacaksam ebedi bir yangın olmalıydı, sonum olmalıydı, sonsuzum. Aşk basit değildir. Aşk sözden çok cesaret ister. Cesaretin var mı aşka ? İyi düşün evet mektup yazdın ama yine de sorgula kendini. Beni soracak olursan cesaretim boyumu aştı, yüreğim aşka açtı..."
Yazdığı mektubu katlamış sanki kırılmasından korktuğu narin bir eşyayı muhafaza eder gibi saklamıştı. Oysa bir kağıt parçasından ibaretti ama içinde barındırdığı duygular sebebiyle kağıttan fazlasıydı. Tekrar tekrar okumuştu Tahir'in mektubunu. Rüya sanıyordu ama elle tutulur bir gerçek vardı parmaklarının arasında, kalbinin duvarına asılı bir mektup vardı. Sabah olmamıştı o gece hep aynı yerde kalbinin derinliklerinde kanat çırparak karnına konan kelebekler uyumasına izin vermemişti. Sonraki gün Sariye sormamıştı ne yazdığını. Mahremiyet algısı farklıydı; aşk mahremdi, sözler mahrem. Sır gibiydi sevgi, vardı ama yakın dostundan dahi sakınacak kadar değerli ve özeldi. Fahriye de hiç okumamıştı onların mektuplarını saygı duyuyordu sevgilerine, derinlik onların kalbindeydi zaten yüzeysel olan kısmını ise biliyordu. Böyle hassas kalplerin terazisinde aşk ağır basmıştı. Gün geçmiş aşk büyümüştü. Mektuplar ulaşmış kalpler bağlanmıştı. Ahmetle Sariye artık vuslata ulaşmış gözleri buluşmuştu. Sadece gözleri bile yüreklerindeki vuslat ateşini dindirmişti. Tahir daha sabırsızdı hzılı yaşamak isteyen cesur sevenlerdendi. Bu durum Fahriye'nin kalp sağlığına iyi gelmiyordu. Aşkın sarhoşluğu bedeninde arızalara yol açıyordu. Herkes mutluydu birtek Sema mutlu değildi. Ablası hüzünlüydü. Ondan küçük kardeşi bile aşkı bulmuş bir tek o sevilmeyi unutulmuştu. Fahriye'nin her geçen gün büyüyen aşkıyla beraber onun içindeki kıskançlıkta gün geçtikçe büyüyordu. Ablasının üzüntüsünü elbette fark etmişti onun için dua ediyordu' oda bu hisleri yaşasın sevsin ve sevilsin' diye. Yine bir ikindi vakti ayaklanmıştı özlemi yakıyordu içini. Evde kimse yoktu sadece Sema ve Fahriye vardı. Evde kimse olmadığı zaman kapıyı çalıp not bıraktığı bazen çiçek getirdiği oluyordu Tahir'in. Kapının sesini duyduğu anda kalbi çıkacak gibi atmaya başlamıştı. Dizlerinin bağı çözülmüştü aynadaki görüntüsüne baktı açıkta kalan saçlarını yazmasının altına sıkıştırırken heyecandan kupkuru olan dudaklarını yalamıştı. Hareketleri yavaştı, Sema gelenin Tahir olduğunu anlar ve bu yüzden kapıyı açmaz diye düşünüyordu. Derin bir nefes alıp kapıya doğru hızla yürümüştü. Kapının önünce ablasını görmeyi beklemiyordu umudu kırılmıştı 'o değilmiş' diye geçirdi içinden. Sema hareketliliği hissedince Fahriye'ye çevirdi donuk bakışlarını sonra hızla yanından geçip gitmişti geçerken ise çarptığını umursamamıştı bile. Anlam verememişti Fahriye. Kapıya yaklaşınca Tahir'i görmüştü onu gördüğü anda gülümsemeye başlamıştı hemen. Elindeki çiçeği çok sonradan fark etmişti. Kelimelerden uzakta gözleri kenetlenmişti birbirlerine. Fahriye ilk çeviren olmuştu bakışlarını masum bir sevdaydı talebi, haram bakışlarla kirletmek istemiyordu aşkını.
"gözlerini, gözlerimden ayırdığın an kıyametim oluyor.'' kafamı sanki mümkünmüş gibi daha fazla eğdim. Yanaklarım alev almıştı. Kanatlanıp uçmuştu kalbim.
"yüzüme bak Fahriye'm" demişti. İsmime nasılda yakışmıştı sahiplenmesi. Adımı daha çok sevdim. Kafamı usulca kaldırmıştım kısa sürmüştü. Kafamı yere eğince gülmüştü. Elim istemsiz kalbime gitti bu hızla Tahir'in üstüne fırlayacaktı kalbim. Daha çok güldü karşısında bu kadar heyecanlanıp küçük duruma düşmeyi istememe rağmen aşkın yüzü kara her defasında yerlere düşürüyordu beni. Bahçelerindeki sümbülden bir demet yapmıştı nasılda güzel kokuyorlardı, uzatmıştı bana doğru.
"Teşekkür ederim Tahir'im" der demez çiçeği alıp kapıyı hızla çarpmıştım. En son Tahir'in kahkahasını duymuştum. Nasılda güzel gülüyordu. koşarak odamın önündeki pencere geldim. Hala kapının önündeydi biraz ilerleyip yukarı baktı. elimi ağzıma kapatarak gülmeye başladım oda gülümseyerek yürümeye başladı. Hala aynı yerde durmuş gülümsüyordum. Ablamın aniden bağırmasıyla sıçramıştım.
"Bu neydi şimdi Fahriye? Allahtan korkmuyorsun bunu anladık biri görür laf eder diye demi korkmuyorsun ? Nasıl bir kız oldun böyle ? Artık tiksiniyorum senden gerçekten! Kendine gel! Hep o aklı beş karış havada leyla leyla gezen Sariye yüzünden böylesin değil mi? ikinizde aynı or.."
"Yeter kes sesini! Ablamsın tamam ama haddini aşma !"
"Ahahaha hem saygılı hem ahlaklı... nasılda masum.." dedi dalga geçerek ne olmuştu birden bire anlamıyorum... Az önce mutluluktan havaya uçarken şimdi hıçkırarak ağlıyordum. Evden çıkıp hemen Sariye'nin yanına gelmiştim neler demişti benim güzel dostuma. Benim olduğu kadar onunda arkadaşıydı az daha küfür edecekti, neler olmuştu aniden? Sariyeyi gördüğüm anda ağlayarak sarılmıştım. Ne olduğunu anlatmıştım tabii onu suçladığı kısmı atlayarak... Oda anlam verememişti bu duruma. Annemler eve dönene kadar eve gitmemiştim. Onlar gelince hızla odama gidip yatağıma girmiştim yorgunluktan gözlerim kendini uykuya teslim etmişti. Rüyalarımda bile ablamla uğraşmıştım kötü bir şey olacaktı hissediyordum.
Son günler ablamın kötü bakışlarıyla ve içimde anlam veremediğim bir sıkıntıyla geçmişti. Sariye, Ahmeti sevdiğini söylemişti ailesine. İşler pek istediği gibi gitmemişti tabii karşı çıkmışlardı. Ahmet yetimdi ve hayata karşı zor mücadelesi vardı. "Aşk karın doyurmaz kızım yazarlık hele hiç doyurmaz. Bizim aklımızda bir doktor var uygun zaman olduğunda konusu açılacak sen sadece sus şimdi ve bu konuyu bir daha açma." Diyerek net bir şekilde uyarmıştı babası. Sariye konuşmadı, günlerce konuşmadı. O üzgünken bende üzülüyordum. Tahir daha sık görüşmek istiyordu artık mektuptan ziyade, ev telefonundan konuşuyorduk, evde kimse olmadığında.
Buluşmuştuk bir defa mahallenin sonundaki söğüt ağacının altında. Heyecandan konuşamıyordum. Zaten mana yüklü bakışlardan fırsat kalmıyordu iki çift kelama. Ama sesine hasrettim, yanımdayken bile ona hasrettim. Bu nasıl aşk Allah'ım. Yazsam kalem kırılır, konuşsam aşıklar utanır, sussam yüreğim dağlanır. Ama ey Kalbim ben susmayı seçtim. Yandım yandım kül oldum aşkımdan. Kavuşursak eğer küllerimden yeniden doğup seni kucaklamaya hazırım sevdiğim. Günler geçiyordu küllerim sarmıştı dört bir yanı. Sariye günler geçtikçe hastalanmıştı. Kalbi dayanmamıştı bu üzüntüye ailesi dayanamıyordu bu hâline. "Nasıl olsa vazgeçer" diye düşündükleri için şimdi soluğu hastanede almıştık. Kalbi dayanmamıstı üzüntüye. Hastalanmıştı hepimiz kahrolmuştuk. Kalbim dayanmıyor dediğinde edebiyat olsun diye söylediğini sanmıştık. Ama öyle değilmiş gerçekten dayanmamış kalbi. Kronik kalp yetmezliği var demişti doktor.
Daha fazla üzülmesin diye Ahmeti kabul etmişti Feyza teyze ve Yunus amca. Sevinmişti Sariye ama buruktu içi, kalbi ağrıyordu fark ediyordum. Zaten zaman su gibi akıp giderken düğüne bir hafta kalmıştı. Herkes heyecanlıydı artık Ahmet tamamen kabul görmüştü. Kötü haber kapımızı çalmıştı. Dedem vefat etmişti. İmam fark etmişti öldüğünü. Sürekli cemaate katılan Mustafa dede iki gün boyunca gelmeyince evine gitmişti. Kapıyı açmayınca ses beklemişti belki hastadır kapıya gelmeye mecali yoktur diye. Beklediği sesi duymayınca kapıyı kırmıştı. Mustafa dedenin yatağında cansız bedeni bulmuştu. Dedem yanımıza gelmek istememişti. Iki oğlu Almanyada öteki ülkenin diğer ucunda yalnız bırakmışlardı onu. Ölüm haberi sarsmıştı babamı. Yunus amca ve Feyza teyze bizimkileri yalnız bırakmamıştı. Ablamla bende gitmek istedik ama izin vermemişti babam. Onları yolcu etmiştik. Sariye bizim evdeydi ama ablamın iğneleyici laflarına ve kötü bakışlarına en fazla bir gün dayanıp eve gitmişti. Semayı tanıyamıyorlardı artık. Üç gün olmuştu 4 gün sonra düğün vardı. Babamla konuşmuştum Mevlüt okunduktan sonra yola çıkacaklardı. 'Yarın evde oluruz' demişti. Özlemiştim onları. Sariye son hazırlıklar için Feyza teyzeyi bekliyordu. Geleceklerini söylediğimde 'haberim var bende az önce konuştum' demişti. Dedemin ölümü içimi yakmış olsada Sariye için mutluydum. Her şey çok güzel olacaktı.
Ablamla çok konuşmasakta annemler için yemek hazırlamıştık beraber. Ablam, Sariyeyi de çağırmıştı tuhaf bir sekilde 'Yol yorgunu olacaklar onlarda buraya gelir' demişti.
Artık gelmeleri gereken saat geçmişti. Kapı çalınca 'geldiler' diye kapıya koşmuştum. Kapıyı açınca belkide hayatımı alt-üst edecek anı yaşayacağımı tahmin dahi edemezdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yüreğim İzdiham
EspiritualBu hikaye aşırı hüzün içerir. Tutunduğu dalı kesilen genç bir kız ve yine tüm dalları kesilmiş minik bir kız çocuğunun birbirine tutunma hikayesi. Ömürlerinin sonbaharında kalanlar her daim yaprak döker ve bir yandan onları tarumar eden bir rüzgar. ...