3 Yıl Sonra

52 19 3
                                    

***********

Bazı geceler vardır; gözlerin kapalıdır, aklın bulanık...Uyumazsın, ama uyanıkta değil zihnim. Kendi hayatının kabusundan uyanmak için uyursun.
Kulaklarımı kanatan bir ses odama  dolarken öyle bir gecenin sabahındayım. Uyumamama rağmen, gözlerim sımsıkı kapalıydı.
Gözlerimi açmadan elimi komedine doğru uzattım. Fakat uzattığım yer boşluktu. Biraz yana kayıp tekrar denedim. Çalar saatin sesinden her zaman nefret ederdim, ama o gün başım ağrıdığı için iki kat nefret ediyordum.

Sinirlenip gözlerimi hafifçe aralayarak saate doğru savurdum kolumu. Bakır saat düşüp zeminle buluştuğu saniye sustu. Sessizliğe tekrar kavuştuğum an gözlerimi daha sıkı yumdum. Yatmadan önce ağlamıştım. Makyajımı temizlemediğim için gözlerim kapalıyken bile canım yanıyordu. Ama gerçeği reddedebilecekmişim gibi sımsıkı yumuyordum gözlerimi.

Ancak, gözlerimi kapatmam yeterli gelmedi. Çünkü pencereden süzülen yakıcı altın renk, zaten acıyan gözlerimi iki kat daha rahatsız ediyordu. Yorganı tek hamleyle, yüzümü örtecek bir şekilde yukarıya çektim. Karanlık geceyi terk edip zihnime doluştu, diye geçirdim içimden.
Gündüzlerden tam da bu sebepten nefret ediyordum. Tüm acılarımız günışığında... Saklayamıyoruz ve saklanamıyoruz ( canım çok yanıyor). Gözlerimi usulca açtım.
Çocukken korkunca sığındığım yorganımın altında o gün kendimi çırılçıplak hissediyordum. Korunmasız ve çaresiz,

... Yutkundum " Burası yeterince karanlık değil " diye kendi kendime mırıldandıktan sonra yorganı bir çırpıda üzerimden attım. Mor çarşafımdan destek alarak doğruldum.
" Selam 3 yıllık ruhsuz duvarlar,
"merhaba  3 yıllık sevgili dolabım"
" sanada günaydın 3 yıllık sevgili aynam"
Ayaklarımı yatağın kenarından sarkıttığım an, bir önceki gece ağrı kesici içmek için yanıma koyduğum ancak sonra unuttuğum içi dolu su bardağımı devirdim, halıya doğru akan suyun üzerine basarak yatak odasından ayrıldım.
Banyonun kapısı aralıktı ayak parmağımın ucuyla kapıyı açtım.
Buz gibi fayansların saç diplerime kadar üşümeme sebep olması gerektirirken, tam tersi bir ısınma hissettim vücudumda.
Üzerimdeki hırkayı çıkarıp yere bıraktım ayaklarımın ucuna düştü. Ayak parmaklarımla itip küvete doğru yürüdüm küvetin kenarına yarım yamalak oturup musluğu çevirdim.
Soğuğu mu , sıcağı mı açtığımı bilemeden ve pek de umursamadan öylece suyun doluşunu seyrettim bir süre.
Küvet dolmak üzereyken ayağa kalkarak üzerimi çıkarmaya yeltendim.
Ancak tişörtün uçlarını henüz bir kaç santim yukarı kaldırmıştım ki, küvetin tam karşısındaki aynada acınası halde olan yansımamı gördüm.

Parmaklarım istemsizce gevşedi ve ağır ağır aynaya doğru yürümeye başladım.

Aynayla yüzüm arasında bir kaç santim kala durdum ve parmaklarımı yüzümde gezdirdim. Gözyaşları dolsun diye kuruyan dudaklarım, yüzümün siyahına  inat pespembeydi.

Gözlerim ise kıpkırmızı. Ne acı bir renk cümbüşüydü bu kader denilen lanetin acı kapalı kutusuna renlerine boşaltması gibi...
Ve yüzümde, görünmez ayak izleri vardı sanki. Biri çiğneyip geçmiş ve en yukarı tırmanmış gibiydi. Anlımı biraz geçince tam yukarıda durup kendini aşağı bırakmış... Yani gencecik yüzümde, bir ölünün yüzü varmış gibi... Parmaklarım, tam 3 yıldır düğümü çözülmeyen boynuma kaydı.
( HAYATTAKİ İLKLERİM DEN BİRİ )

Sanki ağlasam, tam oradan biri konfeti patlatacak ve gözyaşı yerine simsiyah konfetler süzülecekti yanaklarımdan.

Küvetin taşan suları ayaklarıma değerken içimin taşan suları yanaklarımdan sessizce akıverdi. Beklediğim gibi konfeti değildi akan, tabi ki.

Parmaklarımı, yanağımdan akan gözyaşına dokundurup sağa döndüm.

Banyonun dünden beri hiç sönmemiş olan lambasına doğru uzattım elimi. Parmağımın ucundaki ıslaklık, hiç bir anlam ifade etmedi bana. * Ne tuhafsın... * diye fısıldadım kendi kendime.

" Terlemek bile, ağlamadan daha olağandışı bir durum oldu."  Başımı iki yana sallayıp önüme döndüm. Manzaram yine taşan küvetti. Onada alışmıştım.

Çünkü küveti doldururken sık sık dalar, ayaklarım ıslanınca geri gelirdim kendime. Acele etmedim o yüzden usulca gidip musluğu kapattım.
Küvetin içine girmek yerine, dizlerimin üzerine çöktüm. Küvetin yanlarından sımsıkı tutup anlımı küvete dayadım. Eklem yerlerine kadar ıslanan parmaklarımın, canımı yakan bu rutine bir son vermesi için boynuma dolanmasını ve nefesimi kesmesini arzuladığım an, derin bir nefes aldım.

İçimden, ne kadar ertelersen ertele, hayatına bir mucize dokunmayacak, diye geçirip gözlerimi son bir kez daha öfkeyle kapattım.
Bir kaç saniye daha öylece kaldıktan sonra, hiçbir şey olmamış gibi gözlerimi açıp ayağa kalktım. Bileğimdeki lastik tokayla saçlarımı arkadan topladım.
Lavabonun önündeki ıslak mendilden bir tane alıp aynaya bakmamaya özen göstererek yüzümdeki karayı temizledim ve banyodan ayrılıp teyzemin odasına  geçtim. Kapıyı açar açmaz bana göz kırpan teyzemin ne olur ne olmaz diye sakladığı silahın yerine " Selam intihar aletim " diyerek göz kırptım.
Sonra silahı alıp salano geçtim. Masadaki suyu bir dikişte bitirdim o ara gözüm parmaklarıma çarptı.
" Baş parmağım ne kadar da tombul , ikinci parmağım ne kadar uzun küçük parmağımın tırnağı neden uzun "
kafamı iki yana sallayıp Kim bilir bu on sekiz yılda kendime dair fark etmediğim neler vardır.
" Ne kadar sinir bozucu..." diye mırıldandım.
  Ve silahı elime alıp " ne kadarda ağır mışsın " diye söylendim ama ben öldükten sonra bunun bir önemi kalmayacak
"sen benim beynimi hafifletecen...." önemli olan bu..!     Ve gözlerimi kapatıp silahı kafama dayadım.
"İşte şimdi gerçekten karanlık...!" Sağ gözümden bir damla yaş aktığını hissettim.
Sanırım ağlayan, içimdeki o küçük parçama ufak bir özür gönderdikten sonra silahı sıkıca kavradım

O sırada kulağıma bir uğultu geldi Ölüm uğultusu gibi.. Kulağımdaki uğultuya bir ses daha karıştı kapı sesi...
Gözlerimi açıp ısrarla çalan kapıya baktım. Önce umursamamaya çalıştım ama dikkatimi dağıtıyordu. Silahı sehpaya bırakıp kapıyı açtım...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 24, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

HAYATTAKİ İLKLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin