Changkyun öğle tenefüsünde yemek yemek için poşetiyle beraber arka bahçeye gitti. Bahçenin köşesinde ufak bir masa vardı. Hava soğuk olduğu için kimse buraya gelmiyordu. Genellikle okul binasının dışına bile çıkmıyorlardı. Ürpertici rüzgarla montuna daha sıkı sarıldı. Adımlarını hızlandırıp masaya ulaştı ve yavaşça oturdu. Gözleri rüzgarın etkisiyle sulanmaya başlamıştı. Burada tek başına olmayı o da istemezdi. Hele de doğum gününde. Fakat onun arkadaşı yoktu. Mumaları üfledikten ne dilediğini ısrarla soracak bir yakını yoktu. Bir dilim pasta almıştı pastaneden. Onu yiyecekti işte. Poşeti ve içindeki kutuyu açtıktan sonra tam karşısındaydı çikolatalı pasta. Yanına iki tane de çatal koymuşlardı. Yere düşerse yedek olarak kullanırdı. Poşetin içindeki mumu üzerine yerleştirip montunun cebinden çıkardığı çakmakla yaktı. Bu çakmağı sigara içen bir öğrenciden ödünç almıştı.
Gözlerini kapatıp bir dilek diledi Changkyun. "Yanımda olacak birini istiyorum. Lütfen Tanrım. Yalnız olmak, güzel değil."
Gözlerini açtığında rüzgarın çoktan mumu söndürdüğünü gördü. Gözleri doldu. Daha mumu bile üfleyemiyordu. Soğuk ellerini yüzüne bastırdı ve ağlamaya başladı. Bir süre sonra o tanıdık sesi duydu.
"Niye buradasın? Hem de bu soğukta?"
Ellerini yüzünden çekip başını kaldırdı. Bu Jooheon'du. Geçen karşılaşmalarından beri Changkyun kendini onu izlerken veya onu ararken buluyordu. Ve şuan yanında olması onu çok heyecanlandırmıştı.
"B-ben soğuğu severim."
"Sesin titriyor. Bu pasta da ne? Doğum günün mü?"
Changkyun soğuktan pembeleşmiş burnu ve utançtan kızarmış yanaklarıyla başını salladı. Jooheon gülümseyerek Changkyunun karşısına oturdu.
"İyi ki doğdun o zaman Changkyun."
"Adımı hatırlıyorsun." Dedi burnunu çekerken.
Jooheon gülümsedi. "Tabii ki hatırlıyorum. Hadi şu mumu yakalım." Jooheon parmağının ucunu diliyle ıslattıktan sonra rüzgarın yönünü buldu. Sol taraftan geliyordu. Changkyun'un önünden aldığı çakmağı aldı ve rüzgarı eliyle engelleyerek mumu yaktı.
"Bir dilek tut Changkyun. Daha sonra beraber üfleyelim."
Changkyun gözlerini kapattı. Jooheon'un onu bırakmamasını diledi. Gözlerini açtığında Jooheon gülümseyerek ona bakıyordu. İkisi aynı anda dudaklarını büzüp üfleyerek aralarındaki ufak mumu söndürdüler. Jooheon'un gülümsemesi Changkyun'un içini ısıtmıştı. Dışarı olduklarının ve havanın ne kadar rüzgarlı olduğunun farkında bile değildi. Zaman dursun istedi. Zaman dursun ve bu güzel anda kalsınlar istedi. Çatallardan birini uzattı ona. Daha sonra Jooheon'un güzel elleriyle çatalı kavrayışını, pastaya batırıp birazını aldıktan sonra kendisine uzatışını izledi. Çok mutluydu. Jooheon çatalın ucundaki pastayı doğum günü çocuğuna yedirdikten sonra gülümsedi. Gerçekten, zaman durmalıydı.
Ama okulun hoparlörlerden yayılan zilin sesi büyüyü bozdu. Jooheon özür dileyerek kalktı ve koşarak içeri girdi. Changkyun ise pastasını kutusuna geti koydu ve bir mumunu cebine attı. Daha sonra sınıfına yöneldi.
---
---
Kimse okumuyor ama yayınlamaya devam edeceğim
5 Ekim 2017
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Way // joo-kyun ✔
Short Story•Tamamlandı• Jooheon gerçek olamayacak kadar güzel hissettiriyordu. °Lee Jooheon + Im Changkyun° 04.10.17~14.10.17 Kısa hikaye #508 Kısa hikaye #475 Kısa hikaye #456