0.7 under the rain

836 124 31
                                    

Bir cumartesi günüydü. Changkyun tiyatro kulübü etkinlikleri için okula gelmişti. İlk günden elemeler yapılmış ve ilk oyunlarının rolleri belirlenmişti. Eline bir kağıt tutuşturulmuş, kendi kısımlarını ezberlemelerini istemişlerdi. 2. derece bir karekteri oynuyordu. Başroller kadar önemli değildi, fakat önemli bir rolü vardı.

Diğer herkes teker teker gitmişti. Fakat Changkyun daha çok çalışmak için okulda kalmıştı. Sesinin yorulduğunu hissettiğinde saatini kontrol etti. Akşam olmuştu. Siyah, tek omuzlu geniş çantasına koydu senaryo dosyasını. Daha sonra okuldan çıkmak için merdivenlere yöneldi. Bodrum katta prova yaptıkları için temiz havadan mahrum kalmış olan akciğerleri, giriş kata ulaştığında tertemiz toprak kokusuyla doldu. Yağmur yağıyordu. Changkyun toprak kokusuna bayılırdı. Fakat okulun içine yeteri kadar hava gelmiyordu.

Kapşonunu kafasına kapatıp binadan çıktı. Okul bahçesindeki ağaçlardan birinin dibine oturdu. Daha sonra ezberlediği kısımları tekrarladı.

"Korkuyorum Juan. Öylece geçip gitmesinden ve sessizliğimde boğulmaktan."

O sırada, ağacın diğer tarafından bir ses geldi.

"Korkma küçüğüm. Beklemek yıpratır seni, git ve söyle sevdiğini. Zaman beklemiyor kimseyi. Bakmıyor kimsenin yaşına."

Changkyun ayağa kalkıp arkasına doğru yürüdü ağacın. Jooheon'un beyaz saçları ve gülümseyen karizmatik yüzünü görünce bütün gerginliği yok oldu ve onun yanına oturdu.

"Ama Juan, varlığımdan haberi olmayan biri o. Güzelik abidesi birinin benimle işi olmaz ki? Ben yalnızca bir kalfa değil miyim? Kimse işi olmadıkça tanımaz, görmez beni."

"Sorun bu değil Pablo. Kendine güvenmiyorsun. Sen mükemmel bir kalfasın, güzel bakana. Ah, baksana! Bu değil mi Maria?"

Changkyun gülerek onun omzuna yasladı başını.

"Nereden biliyorsun bu metni Jooheon?"

"Geçen sene oynamıştım ben de. Juan olarak. Tek repliklerim bunlardı, unutmamışım."

Changkyun esen rüzgarla titredi fakat umrunda değil ne kadar soğuk olduğu. Güzelim kokuyu içine çekti. Jooheon'un kokusuyla harmanlanmış toprak kokusu... Bir daha bu kokuyu alamayacağı hissine kapıldı.

"Jooheon Hyung, beni eve bırakır mısın?"

Jooheon gülümsedi ve başını olumlu anlamda salladı. Daha sonra ağaçtan destek alarak ayağa kalktı. Elini uzatıp Changkyun'u ayağa kaldırdı. Yağmur damlaları yüzlerine damlayıp çenelerine akıyor oradan da yere düşüyordu. Jooheon'un dudakları ıslandığı için parlak bir renk almıştı. Changkyun buna karşı koyamamış ve ufak bir öpücük kondurmuştu dudaklarına. Jooheon gülümsedi ve şemsiyesini açtıktan sonra kolunu Changkyun'un omzuna attı.

---

---

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


---

Gece atabiliyorum üzgünüm

Ama bölümün yarısı yazdım zannediyordum bir paragraf yazmışım

Anca yetişti ehe

Kötü hissediyorum. Çok yaklaştı. Çok az kaldı. Kitap bitecek. Final olacak.

10 Ekim 2017

The Way // joo-kyun ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin