4.Bölüm

2 0 0
                                    

En güzel ikinci kaybedişim henüz burada bitmemişti.
Saatlerce evin bahçesinde annemin çığlıkları ve komşularımız olan kadınların bağırışlarıyla beklemiştim.Annemin her çığlığında irkiliyor ve onun için üzülüyordum fakat aynı zamanda heyecanlanıyordum da çünkü hayatımıza küçücük bir birey daha katılıyordu.Abla oluyordum...
Annemin çığlıkları arasında gözlerim saatler öncesinde duvarın kenarında bıraktığım siyah elbiseme kaymıştı.İkindi vaktinin loş güneş ışığında daha güzel duran elbiseme doğru adım adım gitmiştim,yavaşça elbiseyi ellerime alacağım sırada annemin çığlıkları dinmişti ve daha önce hiç duymadığım başka bir çığlığın sesi sarmıştı evimizi.Bir bebeğin ilk gözyaşları düşmüştü hayatıma.
Kalp atışlarımın artan hızıyla eve girdiğimde ilk gördüğüm şey kardeşimdi,masum ve muhtaç bir bebek.
Annem bitkinlikle bir bebeğe birde bana bakmıştı,yüzüne yayılan yorgun gülümsemeyle gözlerinden usulca yaşlar süzülmüştü.Kardeşim beyaz bir kumaşa kanlı bedeniyle sarılmıştı ve ağlıyordu.Hayatımda göreceğim en temiz ve saf kanın o olduğunu bilmiyordum o zamanlarda.Abla olan küçük bedenim korkmuştu ancak onu kucağıma veren komşu kadın bana gülümsemişti.Kardeşim kollarıma gelince bir meleğin kanatları altına sığınmış bir günahsız gibi ağlamayı kesmişti.Onun garip kokusunu içime çekmiş ve kanlı yanağını öpmüştüm.Onun kanı ve benim kanım artık sonsuza beraber olacaktı.
Komşu iki kadın annemi tebrik ettikten sonra kardeşimi benden alıp anneme vermişlerdi.Annem sağ göğsünü çıkartıp bebeğin bakir dudaklarına koyduğu anda içimdeki duygu fırtınası arasında kaybolup ağlamaya başlamıştım.Hem gülümsüyor hem de ağlıyordum.İlk kez bir bebeğin emmesine şahit olmuştum,kendi kardeşimin varlığını içimde hissetmiştim o an.
Kardeşimin doğduğu yılda ben sekiz yaşıma basmış olmalıydım.Sayılı günler çabuk geçer derlerdi hep öyleymiş,onun doğmasını çabucak istemiştim ve sonunda da doğmuştu.Kardeşimin doğumuyla bütün acılarım ve yaralarım iyileşmişti sanki.Hissediyordum...Abla olmanın ne demek olduğunu biliyordum.
"Tyrone."
Annem böyle söylemişti unun minik kulaklarına fısıldayarak,gözlerinden mutluluk ve hüzün karışmış yaşlarıyla bakmıştı onun melek yüzüne.
Babamın acısının ardından başka acılarda yaşamıştım.Annemin kalbinin nasıl kırıldığını,benim nasıl sevgisiz kaldığımı,hepsini çok iyi biliyordum ve bu yüzden masum düşüncelerime sarılıp ağlamıştım bende.Tyrone'un bu hayatta hiçbir şekilde acıyı tatmasına izin vermeyecektim.Evet insanı en çok acıları mahvediyordu ve en kötüsü de bu acılarla birlikte yaşamayı öğretiyordu hayat bize.
Tyrone o sonbaharın sonuna kadar biraz olsun büyümüş ve çevresine tepkiler vermeye başlamıştı.Benim biricik erkek kardeşim...Hayatımın en kötü döneminde yaşama çabamın içine hoş gelmiştin ansızın bir akşam.
Sonbahar bitmek üzereydi ve annem sürekli Tyrone ile ilgileniyordu,bundan fazlasıyla hoşnuttum çünkü sevgi her şeydi,kaderin gizli olmayan bir anahtarı gibiydi.Aramızdaki o bağ derin ve anlamlıydı ki hepimiz için,fakat her güzelliklerin arasında mutlaka gizlenen bir acı gelip kendisini gösteriyordu bu hayatta.Bu tıpkı güllerin arasındaki dikenler gibiydi,yaralıyordu bizi en hassas noktalarımızdan.En güzel ikinci kaybım bu seslenişim senin huzur içindeki ruhunun anısına...
Bir gün annemin söylediği o bebek bezlerinden almak için şehre inmiştim.Havada ılık bir meltem vardı,gökyüzünde ki bulutlar gülümsüyordu sanki.Annemin verdiği birkaç buruşmuş kağıt parayla isimleri gün geçtikçe artan süper marketin herhangi birisine girmiştim.Devasa reyonlarda gezinip dururken elim birden bire kırmızı ambalaj kağıdına sarılı çikolataya kaymıştı.İster istemez aklım babamın bana aldığı o son çikolataya gitmişti.Bilirsiniz ki hayatın ilk darbesini yemiş küçük kızların acılarla dolu hafızalarındaki o kötü anılar silinmezdi.Bunu en iyi ben biliyordum.Dikkatimi toplamıştım,bezden artan parayla kendime çikolata almaktan vazgeçmiş ve minik kardeşim için taze süt ve hazır mamalardan almıştım.Ablaydım ben,masum bir bebeğin bu dünyanın pisliğine karşı direnen bir ablasıydım.Koca poşetlerle harabe şatoma geri dönerken ayak uçlarımda yeşil bir kağıt para belirmişti.Yerdeydi o para,kimsenin değildi çünkü çevremde hiçbir insan yoktu.Yavaşça eğilip o parayı elime almıştım yüzüme yayılan o gülümsemeyle ve kendimce "Tesadüf." Demiştim.
Koşarak elimdekilerle birlikte şehrin kalabalık caddesine dalmıştım,daha önce görmüş olduğum özel bir yere gidiyordum.Elimdeki koca poşetlerle ve nefes nefese kalmama aldırmadan bebek kıyafetleri satan dükkana girmiştim.Üzerimdeki elbise eski ve kirli olabilirdi ancak küçük kalbim çok temizdi.Hayatın onca darbelerine ve tekmesine rağmen temizdi işte. Etrafıma birkaç kez göz gezdirdikten sonra benimle birisi ilgilenmişti.
"Sana nasıl yardımcı olabilirim küçük hanım?"
Tatlı cümleleriyle bana gülümseyen kadına bende gülümseyerek tepki vermiştim ancak gülen şey sadece yüzüm değildi,kalbim de gülmüştü.
"Kardeşim için kalın bir hırka istiyorum,kış gelmek üzere biliyorsunuz."
Kadın benim küçük olmama yada elbisemin eski ve kirli olmasına değil sadece derinliklerde gülümseyen gözlerime bakmıştı.Bu adi dünyada iyiliği içinde saklı kalmış olan insanlar da vardı.
Kadınla birlikte hırkaların olduğu bölüme gitmiştik.Çok güzel ve rengarenk bebek kıyafetleriyle çevrili olan bedenim mutluydu ve sevinçten titremişti.Kadın bana zaman ayırmış ve tek tek hırka modellerini göstermişti,arasından en güzel renkteki hırkayı seçmiştim.Beyaz küçük cepleri olan kırmızı hırka.Oldukça fiyatı pahalıydı o hırkanın ama kadın elimdeki paranın bana yettiğini söyleyince dünyalar benim olmuştu bir anda,çocuktum işte.Kadın güzelce hediye paketine sardığı hırkayı rengarenk bir kağıt torbaya koymuş ve parmaklarımın arasına nazikçe bırakmıştı.
Kapıdan çıkıp gidiyorken "Küçük kız bekle." Demişti.
Kasanın arkasından yanıma,elindeki sarı ambalajlı çikolatayla gelmişti o hırkayı satın aldığım kadın.
"Bu senin."
Bana dikdörtgen şeklindeki çikolatayı hediye verince dünyam ikici kez ışıklara ve mutluluklara boğulmuştu.
"Çok teşekkür ederim hanımefendi,bu iyiliğinizi umarım bir gün öderim."
Kadın hiçbir şey söylememişti,sadece gülümsemiş ve gözlerime bakmıştı.
Sevinç içinde yüzerek,eve varmıştım gökyüzü karanlığa bürünürken.Harabe şatomun kapısını açtıktan sonra poşet dolu ellerimle eve girmiştim.Annem nefis bir çorba yapmış ve küçük Tyrone'u uyutmuştu.Annemin yüzündeki eksik gülümsemeyi tamamlamak için onu Tyrone'un yanına çağırmıştım.
Anneme söylediği bezleri aldığımı ve yanında da taze süt ve mama aldığımı gösterdikten sonra sıra rengarenk kağıt torbaya gelmişti.Torbanın tatlı hışırtısıyla Tyrone minik ela gözlerini açmıştı,ağlamamıştı sanki hediyesini hissetmişti o küçücük kalbinde.Annem hediye paketine sarılı olan kırmızı hırkayı çıkartmıştı ve gözleri hemen dolmuştu.
"Feniks bu çok güzel."
Kardeşim o anda gülmüştü,onu kucağıma yavaşça alarak annemin yardımıyla hırkayı giydirmiştim.Benim küçük prensim çok sevimli olmuştu.Annemle onu güldürmek için yüzümüzü şekilden şekile sokarken kapımız çalmıştı.Tyrone kucağımda etrafına gülücükler saçarak bakıyorken annem kapıyı açmak için küçük odanın diğer ucuna gitmişti.
"Helen."
Gözlerim kapıya kaydığında teyzemi görmem benim için şok bir sürpriz olmuştu.Uzun aylardır hiç görmediğim teyzem kapıdan içeri girerek anneme sarılmıştı.Teyzem annemin narin kollarından ayrılıp gözleri benim bulunduğum köşeye kayınca şaşırmıştı.
"Feniks sen abla olmuşsun."
Masumane bir gülücükle Tyrone'u kucağımda sıkıca kavrayarak teyzeme doğru gitmiştim.Teyzem önce Tyrone'a sonra da bana sarılmıştı sımsıkı.
Birkaç gün boyunca teyzem bizimle kalmıştı.Gitmesi gerektiğini biliyordum çünkü o bir hemşireydi ve onu bekleyen yüzlerce hastaları vardı.Aylar sonra ki ilk görüşmemiz olduğundan dolayı bu mutlu anları hafızamda iyice kazımıştım çünkü bir sonraki gelişi hepimiz için acı olacaktı.
Kış kapımıza iyice dayanmış ve elimizde ki para da yavaşça bitmişti.Annem çalıştığı eski işinden reddedilince morali bozulmuştu.Kimse evlilik dışı çocuk sahibi olmuş bir kadını evinde çalıştırmak istememişti sanki hayatlarında hiç hata yapmamışlar gibi.Geleneklere aykırı olduğunu düşünüyordu hepsi ancak doğrusu öyle değildi.Bütün zengin ve süslü kadınlar kocalarından korkuyordu,defalarca başka kadınlar tarafından aldatılmış olmalarına rağmen,o kadınlar evlerinde evlilik dışı çocuk sahibi bir kadına iş vermemişti.Neden mi?Çünkü o kadınlar da günah doluydu ve başkalarına gelince gelenekçi ve namuslu birer hanımefendi oluveriyorlardı.Yetişkinleri anlamak zordu fakat kaderin bize sunduklarıysa daha da zordu.
Annem parasızlığın o çaresiz bırakan durumunu bildiği için gece gündüz ne yapacağını düşünmüş durmuştu.Bakması gereken iki çocuğu vardı,ne hayatı nede kaderi ona yardımcı olmuştu.Hem kocası tarafından hem de sevdiğini düşündüğü o adam tarafından terk edilmişti.Çocukları dışında yapayalnızdı.
Okulum o zamanlarda başladığı için evde fazla kalamıyordum,okul bitiş zili çalar çalmaz eve koşuyor minik kardeşimin karnını doyurarak altını temizliyordum çünkü ablalar kardeşlerinin ikinci anneleri olurdu.
Annem odasına kapanmaya başlamıştı bir süre sonra.Cebinde babamdan kalan ince altın yüzüğü de satmıştı.Bir hafta boyunca kardeşime bez,süt,mama ve eve biraz yiyecek aldıktan sonra kalan parayla kendisine içki de satın almıştı.O hafta annemin bedeninin ve ruhunun çöktüğünü görebilmiştim ancak yapabilecek bir şeyim olmadığını da biliyordum.
O geçen haftanın iki gün sonrasında okuldan geldiğimde annem evde muhteşem denebilecek bir sofra hazırlamıştı,bu muhteşem yemek sofrasında sote edildikten sonra fırında kızartılmış pekin ördeği yoktu tabi ki,annem bezelyeli pilav ve birkaç tane patates kızartmıştı hepsi buydu.Parasız kalmış olmamıza rağmen yine de mutlu olmaya çalışıyorduk kendimizce,o gün öyle düşünmüştüm ama sonucu düşündüğüm gibi değildi.Annem her gün içtiği o kırmızı sıvıyla dolu olan şişeden almıştı yine o akşam ki yemeğimizde.

ÇizgiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin