1.Bölüm

26 4 3
                                    

Sen vazgeçsen de ben senin hep içinde yaşayacak olan o karanlığım.

Bu yaşamda sadece erkekler mi kaybederdi?Hayır...Kadınlar da kaybederdi,hele ki hayatın o koca tekmesini yiyen kadınlar,işte onlar kuyunun dibini göremeyenler.Asil ruhlu bedenler.

"Yaşamlar kısa sürer ancak hayat hikayeleri uzundur"
Ne kadar doğru olabilir ki bir cümle?Fakat bildiğim bir şey varsa o da hayatların kısa veya uzun olması değil yaşanan hikayelerin kalıcı olması.Evet her insanın,yaşayan her ruhun bir hikayesi vardır.Kimi hikayeler uzundur,kimiyse kısa ve soluksuz ama şu vardır ki bu hikayelerin hepsi aynıdır,ortak yanları çoktur.Acı,kaybetme,unutulma,sevilmeme,yalnızlık ve bunlara örnek verilebilecek en kötü duygular.Güçlü bir ruhun formülü nedir biliyor musun?Büyük kayıplara şahit olmuş bir beden,ölü cümlelerin kulaklarda bıraktığı tatlı melodi ve inanç pusulasını yitirmiş düşünceler.
Dumanın havaya doğru usulca süzülen sisli perdesi ve alevin közde bıraktığı hafif çıtırdı.İşte benim hikayemde böyle bitti.Kocaman bir kırmızı çizgi üzerinde.
Dünyanın kaybetmiş en asil insanları bu nefes sizin için,ayağa kalkın ve umutlarını küllere gömmüş yüzlerinizi gökyüzüne uzatın ve söyleyin ki "Benim güçlü bir ruhum var çünkü ben bir kaybedenim,ben hayatın koca tekmesini yiyen o kişiyim,ben karakterimin küçük bir parçasıyım,ben her şeyim".
Gözlerinizi açın ve beni dinleyin kaybeden asil ruhlu dostlarım,her beden kendi kaybını yaşar,ölmez, aksine gururla yaşamaya devam eder çünkü cümlelerin dünyası sonsuzdur.
Yıllara pek takılmam,doğmuşuz ve bir şekilde yaşıyoruz işte.Benim absürt kaybeden hikayem o takılmadığım rakamlarda ve birçok isimsiz günlerden oluşuyor.
İlk güzel kaybım yedi yaşımın herhangi bir kısmında geçti.Bilinen odur ki yedi yaşında küçük bir kız iseniz hayattaki en büyük hayat kahramanınız babanızdır.Benim babam da kahramanım,küçük ruhumun kurtarıcısı ve tamamlayıcısıydı.Hayatımın hep tozpembe olacağını düşünürdüm o küçük yaşlarımda.

Küçük ellerimde,annemin düz telin etrafına diktiği kumaşlardan el yapımı bez bebeğimle oynardım hep çünkü o benim tek en iyi arkadaşımdı.Babamın çok parası yoktu ancak bana söz vermişti,parası olunca en güzel bebeği alacaktı benim için ve ben kırmızı hediye paketine sarılı kutuyu açacak,içinde bebeği kucağıma aldıktan sonra koşarak babamın yanaklarından öpecektim.Babam yüzüne yayılan gülümsemeyle anneme dönecek tek katlı kulübe evimizde sonsuza dek mutlu olacaktık.

Ne kırmızı hediye paketli hayalim ellerime gelmiş ne de kulübemizde mutlu olabilmiştik.Çocuklar geçmişi hatırlamazlar bir süre sonra hafızaları silinir diyenler hatalıydı.Kendi küçük dünyasının sivri bıçakları sırtına gözyaşlarıyla batırılmış bir kız çocuğunun umutlarının ilk defa yanıp kül olmasını unutması imkansızdı.
Annem zengin üst mahallede ki kokoş kadınların kıyafetlerini kuru temizlemeye götüren,onların evlerini temizleyip çocuklarına bakan,köpeklerinin kakalarını temizleyen, akşam gelecek milyoner kocalar için lezzetli yemekler pişiren,üç kuruş para için canını dişine takan güzel vücudunun ardında kalan muhteşem ruhlu bir kadındı.
Bir gün annem yorgunluktan bitkin bir halde eve gelmişti.Çocuk ellerimle yapabileceğim domates ve biberden oluşan salatayı hazırlamıştım,tek köşesi yırtık sofra bezini yere serdikten sonra orta kısma koymuştum eski porselen büyük tabağı.Annem de onca yorgunluğa rağmen evde bulduğu yarı çürük sebzeleri birleştirip çorba kaynatmıştı.İnşaatlarda çalışan babamın işini bitirip,elinde tuttuğu iki taze ekmekle eve gelmesini beklemeye başlamıştık annemle.
Çorba soğumaya başlamıştı ki tek katlı kulübemizin kapısı tıklanmıştı.Elimden hiç bırakmadığım bez bebeğimle koşarak tahta kapıyı açmıştım.Babam yüzünde beliren gülümsemeyle eve gelmişti,bende gülümsemiştim inanmak istediğim kahramanıma.Koca bir torbayla babam eve girdikten sonra annem rutubetli mutfaktan çıkmış,iri gözlerle babamın elindeki torbaya bakmıştı.Evi saran ölüm sessizliğini küçük bedenim hissetmişti sanki.
Babam kahkahalar atarak torbadaki taze ekmekleri çıkartmıştı ve annemin ellerine tutuşturmuştu.Siyah tozlu ayakkabılarını ayağından sıyırdıktan sonra yerdeki sofraya oturmuştu.Sırtının gerisinden bana işaret ettiğini görür görmez yanına ilişmiş ve gülümseyerek kahramanıma bakmıştım.Torbadan çıkardığı kırmızı kağıtlı çikolatayı bana uzattığında gözlerim kocaman açılmıştı.Normalde babam eve büyük boy çikolata paketi getiremezdi ekonomik durumumuzdan dolayı ancak şaşkınlıkla babamın gülen yüzüne bakınca ne olduğunu anlayamamıştım.Yakışıklı yüzünde parlayan bir çift yakamoz gözleriyle bana bakmıştı sadece.Çikolatayı usulca elinden almıştım,bir çocuğun içinde yaşadığı o sevinçle teşekkür etmiştim babama.

ÇizgiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin