3.Bölüm

10 0 0
                                    

           

İnsanların arasından gölge gibi geçip giderken sadece düşünüyordum.Neden benim hayatım bir anda bu hale geldi?
Çaresizce sokaklardan geçip ana caddedeki ulusal parka vardığımda gün yavaşça karanlığa gömülüyordu,hava soğuktu.Dünyadaki bütün sessizliği üzerime zırh gibi geçirip bir banka oturmuştum.Etrafımda bir sürü yüzler gelip geçiyordu,bense oturmuş sadece olanları izliyordum.Küçüktüm,incinmiştim,yalnızdım,çaresizdim.
Benden birkaç yaş büyük bir kız çocuğu annesinin topuklu ayakkabılarının çıkardığı tok seslerin ardından koşmak için çabalıyordu,ellerinde bir sürü torbalar dolu olan kız hasretle parka bakınca kendimi şanslı hissetmiştim bir an.Saçları annesinin ki gibi yana doğru taranmış ve parlak taşlarla süslenmiş bir tokayla tutturulmuştu.Beyaz ve ihtişamlı kürkünün altında bedeninin sıcacık olmasına rağmen ruhu buz tutmuştu çünkü istediği hayatı yaşayamıyordu.İstenilen hayatın yaşatılması için uğraşılıyordu.Kız gözden kaybolana dek arkasından bakmıştım,o kızda parkta oynayan çocuklara bakmıştı...Hasretle.
Oturduğum banktan usulca kalkarak boş olan tahta salıncağa doğru gitmiştim.Yavaşça tahta bloğun üzerine oturduktan sonra salıncağın zincirlerini kavramış ve ayaklarımı yerden keserek gökyüzüne doğru şöyle demiştim.
"Bu senin hasretini çektiğin mutluluğun için."
Küçüktüm,masumdum,dünyanın bütün iyiliği benim zannetmiştim ama değildi.Hayat bize istediğimizi vermiyordu,hayal kurmamızı istiyor bizim hayalimizi bir başkasına alıp veriyordu.Gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı,ayaklarımı yerden biraz daha yükseltmiş ve gökyüzüne karşı yaşlarla dolan gözlerimi kapatmıştım.
"Bu hayatımdan çekip gidenlere,bu en güzel kaybıma."
Benim sesim parktaki banklara çarpmıştı,benim sesim ağaçlara çarpıtmıştı,benim sesim insanlara çarpmıştı,benim sesim en sonunda bana geri dönüp bin bir parça olmuş kalbime saplanıp tüm bedenimde yankılanmıştı.
Her hıçkırığımın ardından daha da hızlandırmıştım salıncağı.
Ağlamaktan başım dönünceye kadar sallanmıştım,parkta hiç kimse kalmamıştı.Dakikalarca ağladığımdan dolayı küçük bedenim yorgun düşmüştü.Acılarımı sırtıma yükleyerek salıncaktan inip gidebileceğim hiçbir kimsem olmadığında anlamıştım,bu hayatta hep yalnızdık.
Soğuktan buz tutmuş parmaklarımı ceplerime soktuktan sonra parktan uzaklaşmıştım.Nereye gidecektim?Babamın günah dolu hatıralarının olduğu mu yoksa annemin dönüştürdüğü harabe eve mi gidecektim Evet,gidecektim.Çaresizdim.Bu dünyanın kuralları çok sertti,kırılıp parçalara ayrılmıştım adeta.
Havanın soğukluğunu içimde hissede hissede,karanlıkta insanların arasından sıyrılıp ev dediğim o eskiden güzel şatoma geri dönmüştüm.Üşüyordum ancak beni ısıtacak hiçbir kimsenin olmadığını da biliyordum.
Evin etrafında birkaç tur attıktan sonra karanlık eve girmek için anahtarları koyduğumuz paspasın altına elimi sokmuştum.Anahtarlar tamda olması gereken yerdeydi ve parmaklarımla anahtarları aldığımda sokak lambasının soluk ışığı titriyordu.Ayağa kalkıp sokağa bakınca yağmur damlalarının yerleri yavaş yavaş ıslattığını görmüştüm.
Anahtarları cebime koyduktan sonra evin bahçesine doğru adım adım gitmiş ve yağmurun beni ıslatmasına izin vermiştim.Yağmur suyunun değdiği her yanım arınıyordu sanki.Küçük kollarımı havaya kaldırmış ve yağmur damlalarını avuçlarımın arasına almaya çalışmıştım.Damlalar usulca küçük parmaklarımın arasından süzülüyordu.Biriken damlaları avuçlarımın arasından yere damlarken ıslak parmaklarımı kalbimin üzerine bastırmıştım.
"Yaratıcımız,benim acılarımı benden al.Hayatımı değiştir,benim iyi bir insan olmam için bana yardım et.Ailemin yaptıklarını affet."
Ruhani bir yalvarıştı bu.Yaratıcımızaydı...
Karanlık ve yağmurlu gökyüzüne gülümseyip eve doğru adım atmıştım.Gözyaşlarım yağmur suyuna karışıyordu,eve girmeden önce beni kucaklayan karanlığa gülümsemiş ve eve ardından girmiştim.Yorgun küçük bedenimi yerdeki döşeğe bırakmış ve üzerimin ıslaklığına aldırmadan uykuya dalmıştım.
Annem yoktu,sadece o akşam değil üç akşam boyunca yoktu,gelmemişti.Nerede olduğunu bilmiyorum ancak geleceğini hissediyordum.Her saat başında kapıya baksam da annemi göremiyordum.Birkaç gün önce hastalanmıştım,çocuklar hep hasta olurdu değil mi?Bende hastalanmıştım işte.Evin buz gibi soğuğuna karşın benim bedenim sıcacıktı.Üzerime eskimiş battaniyeleri bir yığın yapmış ve içinde saatlerce aç bir şekilde yatmıştım.Ateşim bedenimi kavuruyordu ama bu sıcaklık beni yalnız hissettirmediği için sevmiştim.Cansızlaşan bedenimden yayılan sıcaklık bütün etrafımı kaplamıştı ve ben o sıcaklığıma sarılıp hem ağlamış hem de uyumuştum.
Hastalığımın iyileşmesi uzun sürmediği için sevinememiştim bile çünkü o sıcaklık beni terk edip gitmişti.Herkes gibi o da terk etmişti beni.O sıcaklığı hissedebilmek için kat kat kıyafetler giymiştim.Buz gibi evin soğukluğuna kızarak battaniyelerin arasına girmiş ve uyumayı denemiştim ancak o sıcaklık son kez bile olsa geri gelmemişti.
Ertesi gün sabahın ilk ışıklarında gözlerimi açtığımda karşımda annemin siluetini görmüştüm.Sessizce karşımda oturmuş boşluğu izlemişti dakikalarca.Geri gelmişti.
"Anne."
Gözlerini o derin boşluktan çekip benim gözlerime baktığında içimde hiçbir his oluşmamıştı.Boş gözlerle ona bakmıştım sadece.Annem bana gülümseyip sağ elini bana uzattığında bile boş gözlerle bakmayı sürdürmüştüm.Yattığım yerden yavaşça doğrulup küçük bedenimi ayağa kaldırınca evde sadece ikimiz olmadığını anlamıştım.O buğday tenli adam bir ayağı kısa masanın önünde oturuyordu,masanın üzerindeki tabağa fırından alınmış sıcak çörekleri koyarken anneme gülümsüyordu.
Annem benim ayağa kalkmamın ardından hemen ayağa kalkmış ve o adamın yanına gitmişti.Yerime saplanıp kalmış gibi hissetsem de annemin yanına gitmeyi başarmıştım.
"Ablanı annen gibi sevmen hoşuma gitti doğrusu küçük kız.Hadi durma yanımıza otur ve bizimle kahvaltı yap,okula gitmeden önce enerji toplaman lazım değil mi?"
Annem,buğday tenli adamın ellerine ellerini koyarak gülümsemiş ve yanına oturmuştu.O adama bağırmak geliyordu içimden,ablam değil gerçekten annem olduğunu söylemek istiyordum.Tam ağzımı açacakken susmuştum,boğazıma zehirli bir ok girmişti sanki.Annem,babamın gidişinin ardından mutlu oluşuna şahit olduğum için susmuştum.Benimle değil,o adamla ve diğer adamlarla mutluydu artık.Annemin yanına yavaşça oturduğumda aramızdan buz gibi bir soğukluk geçip gitmişti.
İki aydan daha uzun bir süredir annem o adamla birlikte evimizde kalmaya başlamıştı.Beraber aynı yatağı dahi paylaşıyorlardı,geceleri onların kahkaha dolu seslerini duymamak için kulaklarımı tıkıyordum.Benim ne halde olduğum annemim umurunda değildi,beni sevmediğini biliyordum artık çünkü bana kızım demeyi uzun zaman önce bırakmıştı.Genç olduğu için değil babamın hayatımızı mahvedip gitmesinin ardından bıraktığı acı dolu hatıraları silmek istediği için o adamla birlikte olmaya başlamıştı bana göre.O da yalnızdı benim gibi ama ben çocuk olduğum için bunu fark edememiştim o zamanlarda.Annem benden fazla sevgiye muhtaçtı ve benim sevgim ona yetmiyordu.Beni kızı değil kardeşi olarak görmeye başladığı ilk andan beridir sadece susmuştum çünkü elimden gelen hiçbir şey yoktu.O adamın anneme nasıl sarıldığını ve öptüğünü görünce sessiz sedasız yaşamaktan başka çarem kalmamıştı.Küçük bir kızın kendi mutluluğunu feda etmesi nedir bilemezsiniz ama annem bunu bilmek ve görmek zorundaydı çünkü ben onun bir parçasıydım ama o göremedi bunu hiçbir zaman.Bu dünyaya ve bana karşı kördü sanki annem çünkü gözleri sadece o adamı ve içkileri görür olmuştu.
Her gün o salıncak bindiğim parka gidiyor saatlerce tahta salıncağın zincirlerine parmaklarımı dolayarak sallanıyordum.İnsanlar her zamanki gibi etrafımda habersizce geçip gidiyordu.Akşam oluncaya kadar sallanıp etrafı izliyor ve sonrasındaysa o eve geri dönüyordum.Kış iyice şehri ablukaya almış olduğundan dolayı soğuktu hava,tıpkı hissizleşen o küçük ruhum gibi buz tutmuştu yerler.
Ana caddeden ayrılırken arkamda bıraktığım yılbaşı süslerinin parlak ışığı soluklaşmıştı yavaş yavaş.Eve doğru gidiyorken takvim yapraklarını düşünmüştüm.Tükeniyorlardı,her yeni başlangıç için önce tükeniyorlardı.Yılbaşına az kalmış olmasını nedeniyle süslenen sokaklardan geçerken kendime bir söz vermiştim,daha doğrusu bir yemin etmiştim.Tarihlerden ve günlerden asla ne olursa olsun bahsetmeyecektim.Çocukken alınan bazı kararlar bazen yıllar boyunca değişmeyecek bir kurala dönüşebiliyordu.
Eve giden son yokuşu iniyorken buzlaşan zeminde kaymamak için tutunacak bir şeyler aramıştım ama yoktu.Üzerlerine servet dökülen bu yollara küçük bir kızın,kışın ortasında buz tutmuş yerde kayıp düşmemesi için elerini dayayacağı bir demir parçası yapılmamıştı.Neden?Bu dünyada paranın kuralları geçerdi,küçüklerin değil,yetişkinlerin değil sadece ve sadece paranın ve paranın söz sahibi yaptığı büyüklerin kuralları.
Zorlukla harabe evime vardığımda açık kapıdan annemin haykırışlarını duyar duymaz adımlarımı hızlandırmıştım.Bahçeden aceleyle evin kapısına vardığımda annemin bağırışı kulaklarıma dolmuştu.
"Evet sana yalan söyledim."
Annem yerde oturuyor,buğday tenli adam ellerini saçlarının arasına almış annemin etrafında tur adım atıp duruyordu.Bilmediğim bir küfür ağzından çıkınca annem hıçkırıklara boğulmuştu.
"O piçi istemiyorum Marina.Beni iyice anladın mı çünkü bir kez daha söylemeyeceğim?"
Annem sağ elini karnına götürdüğünde bende salona girmiştim.Annem beni fark edince başını yere eğmiş ve diğer elini yüzüne kapatarak ağlamaya başlamıştı.Buğday tenli adam arkasına döndüğünde beni hemen fark etmişti.
Adam bana doğru gelmeye başladığında gözbebeklerimin irileştiğini hissetmiştim.Tam arkamı dönüp kaçacakken adam beni kolumdan tutmuş ve annemin dibine bir çöp yığınıymışım gibi fırlatmıştı.Annemin ayaklarının tam önüne yüzüstü düşmüş ve kaşımın acısıyla inleyerek dirseklerimi yere koymuştum.
"Al bakalım kızını,bana kardeşin olduğunu yalan söylediğin o biricik kızını al."
Yerde sürünerek dirseklerimden destek almış ve annemin yanına oturmayı başarmıştım.Kaşımdan süzülen kan damlaları yüzüme yayılıyordu saniyeler geçerken.
"Ona nasıl zarar verebilirim,o henüz çok küçük beni neden anlamıyorsun."
Annem dizleri üzerinde doğrulup buğday tenli o adama haykırdığı anda bende dizlerimi kendime çekmiştim.Adam soğuk bir bakışla kahkaha atmıştı.
"Sen kendi öz kızına ihanet ettin be aptal kadın.Kendi kızına kardeşim diyecek kadar acımasızdın ve şimdi mi o kör gözlerin açıldı,seni adi sürtük."
Yer sanki kayıp gidiyordu o anlarda,kendimi bir zavallı gibi hissetmiştim.Beni ve annemi o adamdan kurtaracak kimsecikler yoktu etrafımızda,ikimizde yapayalnız ve çaresizdik.
"Ne söylersen söyle o bebek ikimizin bebeği.Konuyu başka yöne çekmeye çalışma."
Bebek lafını duyduğumda yaralanmış ve kan akan kaşımı da çatarak bir anneme birde o adama bakmıştım.Yanlış duymamıştım annemin bir bebeği olacaktı,hamileydi.
"İstemiyorum,ne seni ne kızını nede o piçi istemiyorum Marina."
Adam annemin saçlarından tutup yüzüne karşı bağırdığı anda bende refleks olarak o adamın sinir yüklü kaslı kollarına yapışmıştım.Annem çaresizlik içinde kıvranarak acıyan saç köklerini tutmaya çalışmıştı fakat adam çok güçlüydü.
"Bana bak o piçi doğurmayacaksın yoksa seni...."
"Yoksa beni ne?Terk mi edeceksin,cehennemin dibine kadar yolun var."
Annem öyle şiddetle bağırmıştı ki adam yerinde irkilip annemin saç köklerinden tutmayı bırakmıştı.Annemin ve benim gözyaşları sel olup giderken o buğday tenli adam ayağa kalktı ve anneme son kez şu cümleleri söylemişti.
"Benimle birlikte olmandan çok zevk alıyordum ancak sen yalancı bir kadının tekisin,üstelik kendi kızına ihanet etmiş aşağılık bir annesin,sana nasıl güvenip de henüz doğmamış bir bebeği emanet edeyim söyle bana Marina."
Annem kıkırdayarak ayağa yavaşça sendeleyerek kalkmış,o adamın gözlerine bakarak karnına kollarına sıkıca sarmıştı.
"Ailenin tüm serveti kendi bebeğine kalacağı için onu istemiyorsun değil mi?Tek bir kuruşunu dahi istemiyorum yeter ki hayatımdan defolup git.Bu çocuğu doğuracağım,o bana şans ve mutluluk getirecek.Buna inanıyorum ben."
Adam annemin yanına yaklaşıp yüzünü koca avucunun içine almış ve gözlerine bakarak "Ne haliniz varsa görün o zaman beni de unutun ve karşıma bir kez dahi çıkmayın,o çocuğun doğmasını istemiyordum bu yüzden benden hak talep edemeyeceksin Marina." dedi ve annemin yüzünü değersiz bir eşyaymış gibi sarsarak bırakmıştı.
Adam kapıyı suratımıza çarparak çıktıktan sonra annem dizlerinin üstüne yığılıp karnına kollarını sarmıştı.Hıçkırıklar içinde o buğday tenli adamın arkasından küfür etmişti.
Annemin gözyaşlarıyla nemlenerek yapışmış uzun sarı saçlarını yüzünden çekmeye başladığımda annem ellerini ellerimin arasına almıştı.
"Özür dilerim Feniks,yaptığım onca hataya rağmen senden özür dilerim.Yaşın çok küçük beni şimdi anlamıyor olabilirsin ama bir gün büyüyeceksin kızım,asla benim gibi bir anne olma asla,asla,alsa..."
Anneme küçük bir kız çocuğuymuş sarılarak göğsümde ağlamasına izin vermiştim.Annem ağlamaktan yorgun düşene kadar gözyaşlarına boğulmuştu,ikinci kez bir erkek tarafından terk edilmek onun için kolay olmamıştı.Annemin gözyaşları hıçkırıklara dönünce başını dizlerime koymuştum.Anneme kızgın değildim sadece kırılmıştım,beni umursamadan gitmiş olmasını çoktan unutmuştum bile çünkü artık yanımdaydı.Bir çocuğun gönlü ne kadar yumuşaksa benimde gönlümde o derecede yumuşaktı.
Annemle gözyaşlarımız birbirine karışırken yavaşça gözlerimi kapatmış ve yüzümü gökyüzüne bakıyormuş gibi rutubeti tavana kaldırmıştım.Günler öncesinde yaratıcımıza dua ettiğim anı tekrar hayal etmiştim.Annem bana geri dönmüştü.
"Ben yanındayım anne,ne olursa olsun yanındayım.Sen beni terk etsen de ben seni asla terk etmeyeceğim."
O küçücük yaşıma rağmen anneme teselli vermiştim çünkü yaşadığımız acılar bizi hayata karşı kamçılıyordu.Büyüyordum...Bedenen ve ruhen büyüyordum.
O günün ardından annem benimle daha çok ilgilenmeye başlamıştı.Evdeki acılarımızı birer birer siliyor ve yaralarımızı teker teker sarıyorduk.Annem bana karnı büyüyene kadar çalışacağını söylediğinde bende kendimce yeni hayatımıza destek olabilmek için takı yapıp satmaya devam etmeye başlamıştım.Kalbime ulaşan kardeş sevgisi bütün bedenimi sarıp sarmalamasına izin vermiştim.

Bu hayatta yalnız başına çaresiz kalmak çok zordu,hele ki o hayatın koca tekmesini yemiş olan o kadınlar.İşte onlar en asil ruhlu olanlardı.

Annem ve ben yeni bir hayat için yemin ederek yeni birer sayfa açmıştık,yalnızlığımıza değil bembeyaz günlerimize.
Kış boyunca düzenli bir şekilde okula devam etmiştim hiç aksatmamıştım derslerimi.Hayatımız düzene girmeye başlamıştı.
Annemle günlerimiz dolu dolu geçiyordu.Elimizde toplu bir miktar para dahi geçmişti.Kardeşimin cinsiyetini bilmesek de annem kırmızı renkte bir patik örmüştü ona gelecek kış minik ayakları üşümesin diye.
Kış kendisini yaza tamamen teslim ettiği o herhangi yılın yaz aylarında annem kocaman olmuş karnıyla tam karşımda durmuştu.Elindeki metrenin ucunu açıp bana gülümsemişti.
"Ne oldu anne?"
"Boyunu ölçeceğim Feniks.Sana bir elbise dikeceğim bu önümüzde ki yazın sıcak havalarında giyebilmen için."
Annem metrenin ucunu çekiştirirken aklıma biranda gelen fikirle onu durdurmuştum.
"Anne bana bir elbise dikmeni istiyorum ama bu yaz giyebilmem için değil."
Annem elindeki metreyle kafası karışmış bir şekilde gözlerime bakakalmıştı.
"Anne bana büyüdüğümde giyebileceğim bir elbise yapabilir misin?Bu elbisenin manevi değeri benim için çok fazla olacak bunu biliyorum."
"Feniks neden böyle bir şey düşündün ki?"
Annemin metre tutan parmaklarını avuçlarım arasına almıştım.
"Anne o elbiseyi büyüdüğüm zaman giymek istiyorum,henüz küçüğüm ve boyum uzamaya da devam ediyor şimdi bana bir elbise diksen onu en fazla üç yıl giyebilirim ama bana büyüdüğümde giyebileceğim bir elbise dikersen o hem hatıram hem de en değerli bir parçam olur."
Annem ne demek istediğimi anlamıştı,nasıl bir renkte olsun diye sorduğunda siyah demiştim.O yaştaki bir kız çocuğu renklere aşıkken bense siyahı seçmiştim.Annem doğru kararı verdiğimi düşünerek bana ileride giyebileceğim elbisem için kumaşlar ve danteller almıştı.O yaşadığım dönemde kumaşlar çok pahalı olmadığı içinde ayrıca mutlu olmuştum.
Annem kocaman olan karnıyla günlerce yaz sıcağında bahçemizdeki duvarın dibinde oturmuş ve bana istediğim renkteki o elbiseyi dikmişti.
Yazın sonlarına doğru giderken bir gün parktan eve geldiğimde annem beni kapıda koca karnıyla ve gülümsemesiyle karşılamıştı.Kollarını arkasına almıştı sanki bir şeyler saklıyor gibiydi.
Uzun siyah elbisemi yakalarından tutup gökyüzüne doğru eteklerini uçurmuştu.Gelecekteki elbisem tam karşımda duruyordu,uzun siyah eteği ve yarım kollarının sonundan uzayan siyah dantel kumaşıyla ortaya çıkan en değerli hediyem.
Annem elindeki uzun elbiseyi kollarıma bırakınca gözleri bir anda acıyla kapanmıştı.Elbiseyi alır almaz bahçedeki beton zemine yavaşça bırakmış ve annemin yanına koşmuştum.
"Feniks,kardeşin geliyor koş komşuyu çağır."
Kalbim ağzımda heyecanla sokağa çıkmış ve yazın o yakıcı güneşine meydan okuyarak koşmuştum.

ÇizgiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin