En kötü ilk kaybım...
Ellerimin arasında ki minik turuncu japon balığı senin bana verdiğin en güzel özür hediyemdi,hatırladın mı o anıyı?Teyzemle gidip aldığın o iki küçük turuncu balıkları...Birisi senindi birisi de benimdi.Ben kendi balığıma iyi bakamadım Tyrone,yaşatamadım,havasız,nefessiz ve yaşamsız bıraktım onu,senin hediyeni koruyamadım,avuçlarımın arasında yaşatmaya çalıştığım senin balığın da şimdi nefes alamıyor Tyrone.O küçük turuncu balığın seni istiyor,özürlerle dolu ablan seni istiyor.Biliyorum seni geri döndüremeyiz fakat biz,biz o iki turuncu balıklarla senin yanına gelebiliriz.Bizleri kabul eder misin yanına.Kollarını kocaman açıp kalbine sığdırır mısın bizi yeniden?
Tepsiyi sıcak fırına koyduktan sonra ikinci tarifi yapmak için diğer tarafa gitmiştim.Kendimi iyi hissetmiyordum.Kilere gidebilmek için arkamı döndüğümde görmüştüm onu...Benim küçük Tyrone'umu.
Kendisine beş beden büyük gelmiş turuncu mutfak önlüğünü giymişti,küçük parmaklarına lastik eldivenlerden ve başına da büyük turuncu bir şef şapkası takmıştı.Onu görür görmez içimde sarılma istediği oluşmuştu ancak onun bu sevimli hali içimdeki buzları eritmiş ve beni mutlu etmekten öteye ilerletmişti.Tyrone'um yanıma doğru yavaş yavaş yürüyerek gelmiş ve o masum yüzüne yayılan kocaman gülümsemesini de takmıştı.
"Ben hazırım şef,yardım için ne görev verirseniz yapacağım."
Bütün pastane çalışanı onun bu masumluğu karşısında gülümsemişti.Ona doğru hızla yaklaşıp kollarımı minik bedenine sarmıştım.
"Özür dilerim ablacığım,o kadar yoğundum ki senin bana sarılmanı görmezden geldim."
Tyrone'um benden önce davranmış ve boynuma kollarını sarmıştı.
"Özrünü tek bir şekilde kabul ederim ablacığım."
O an canımı istese onun için verirdim.
"Söyle ablacığım ne istiyorsun?"
Kollarını yavaşça gevşettiğinde turuncu şef şapkası yere düşmüştü.Gözlerime şaşkın şaşkın bakarken bir anda gülümseye başlamıştı.
"Sana bir hediye alacağım."
Bu fikir başta bana da komik gelmişti ancak onun yüce gönlü altında ezilip yok olmuştum adeta.
"Benim sana hediye almam gerekmez mi özür dilemek anlamında?"
Tyrone'um uzun uzun düşünerek bana en güzel cevabı vermişti.
"Tamam o zaman,ben sana hediye alacağım sende bana bir hediye alacaksın ve böylece ödeşmiş olacağız.Kabul mu benim güzel ablam?"
Tyrone tekrar boynuma sarılmıştı,onu kucağımda sıkı sıkı sararak "Anlaştık ortak." Demiştim.
Çürümeye yüz tutmuş o kalplerimizde acıyı hissetmiyorsak eğer bizler birer günahkardık.Sevdiğimiz insanların gülümsemesini göremiyorsak bencildik,bizlerden yardım isteyenleri geri çeviriyorsak acımasızdık.Yaşamak için direnenleri değil ölmek için son gözyaşlarını dökenlerin yanında olamıyorsak bizler ruhu bedenlerine yakışmayanlardık.Bizler aciz düşüncelerini falezlerin kıyısına sürükleyenler değilsek koca bir hiçtik.
En kötü ilk kaybım...Senin için döktüğüm bu gözyaşlarım hayata yeniden tutunmam için değil,senin hatıralarını yaşatabilmek için,çünkü biliyorum ben ağlamazsam balığım ölecek,susuz kalırsa nefes alamayacak,tıpkı benim ellerimin arasından kayıp gittiğin gibi o turuncu balığında gidecek sonsuzluğun kıyısına.Onun yaşaması için ağlayacağım ve huzur içinde yaşatacağım senin balığını sana söz veriyorum benim küçük masum kardeşim.
Hava...Nefes...Yaşam.
Hava varsa nefes alırsın,nefes alırsan yaşarsın.Yaşarsan,sonunu bilemezsin.
Tyrone,Eron ve ben o günün sonuna kadar beraber elele vermiş ve siparişleri hazırlamak için pastanede çalışmıştık.Gün boyunca süren koşuşturma güneşin batmasıyla son bulmuştu.Yorgun bedenlerimizi birer kahveyle ödüllendirmek için bahçede ki ağacın gövdesinde oturmuştuk.Tyrone yine o sevdiği çikolatalı kurabiyelerden tabak dolusu almış ve sütle birlikte yemeye koyulmuştu.Eron bacaklarını uzatmıştı ve sebepsizce gökyüzündeki yıldızları izlemeye koyulmuştu.
"Dolunay."
Kahvemden kocaman bir yudum içtikten sonra zihnimde birbirini kovalayan cümleler belirmişti.
"Eron,annem bana küçükken..."
Cümlem sanki boğazımda oluşan koca bir yumru gibi çakılıp kalmıştı.Ne konuşuyordum ne de nefes alabiliyordum.Beni bu araftan Tyrone kurtarmıştı.
"Abla,annem sana küçükken ne?"
Tyrone kurabiye dolu tabağını yavaşça yere bırakıp başını dizlerime yaslamıştı.Ne zaman annemle ilgili anıları anlatmamı istese böyle yapardı.Dizlerime usulca yatar,gözlerini kapatır ve annemin yaşadığı anıları dinleyerek zihninde canlandırırdı.Annemle arasında ki yaşam bağı henüz bir yaşındayken kopmuştu fakat ruhlar arasında bağ asla ve asla kopmazdı.Bunu biliyordum.Ben anlattıkça dizlerime yayılan ıslaklık hissi de artardı,Tyrone'um anne özlemini hissediyor ve ona son kez sarılamamış olmanın acısını tadıyordu.Ağlıyordu her seferinde.Onun anne özlemini dindirmek için saçlarını okşuyor ve yanaklarına öpücükler konduruyordum her defasında,cümlelerimi sonuna kadar dinliyordu ve ağlıyordu.Anlatmamı bitirdiğimde boynuma sarılıp ağlamaya devam eder ve bana "Annem tarçın gibi kokardı değil mi abla?" Derdi yaşlı gözlerle.Evet benim küçük meleğim,annem tarçın gibi kokardı ve sende onun gibi güzel kokuyorsun.Keşke Tyrone,keşke senin bana gösterdiğin o güzel kokulu manolya bahçesini bende sana gösterebilseydim.
Tyrone dizlerime başını koyduktan sonra Eron bana destek olmak için sol elimi sıkıca tutmuştu.Derin bir nefes alarak anlatmaya başlamıştım her zaman ki gibi.
"Annem,bana küçükken hep derdi ki eğer gökyüzünde bir Dolunay oluşmuşsa,hayatında ki en büyük dileği dile ve Dolunay olmuş Ay'a bakarak gözlerini yavaşça kapat.Birgün o dileğin hiç beklemediğin bir anda gerçek olacaktır sadece kalbinin derinliklerinde o anı hissetmen yeterli Feniks." Demişti.Ben annemle geçirdiğim son dolunay gecesinde babamın bana geri dönmesini dilemiştim,babam yıllar geçmesine rağmen geri dönmemiş,beni kolları arasına alıp saçlarımı okşamamıştı hiçbir zaman.
Tyrone başını yavaşça dizlerimden kaldırıp ayağa kalkmıştı.
"Şimdi annemin söylediğini yapacağım,bir dilek dileyip gözlerimi kapatacağım abla."
Onun yanına gitmek için yerden kalkmıştım,benimle birlikte Eron da kalkmıştı oturduğu yerden.Bir elimi Tyrone,bir elimi Eron tutmuştu.İlk dilek benimdi.
"Ey muhteşem Dolunay,senden en büyük dileğim küçük Tyrone'umun sonsuza kadar mutlu ve sağlıklı olması ve Eron'un hayallerini gerçekleştirebilmesi."
Eron'a gelince sıra hafifçe gülümsemişti.
"Ey muhteşem Dolunay,senden en büyük dileğim bu güzel kızın hayatım boyunca yanımda olması."
Onun parmaklarına parmaklarıma sıkıca kenetlemiş ve ona gülümsemiştim.Sıra küçük Tyrone'uma gelmişti.
"Ey muhteşem Dolunay,senden en büyük dileğim bir bisiklet ve birde güzel ablamın ve Eron abimin sonsuza kadar mutlu olması."
Kahkahalar eşliğinde Tyrone'un bu masum isteğine gülmüştük.
Gecelerin karanlığı yalnızlıkla birleşince odanın penceresinden ruhuna sinen siyahlık ve zihninin boşlukları arasında sıkışıp kalmış hatırlarla yaşamak zordur.Karanlığı aydınlatmak bir mumun titrek ışığı kadarken ızdırap çeken bir ruhun karanlığını aydınlatmak için milyonlarca mumun ışığının yetmeyeceğini,güneş doğsa bile yine de o koyu karanlıkla yaşayacağını,nefessiz kalan her hücrenin acı içinde kıvrandığını,dudaklarını teğet geçen nefesin ciğerlerini yaktığını,sislerin içinde seni bekleyen geçmişle baş başa kalmanın güçlüğünü,zincire vurulmuş günahlarla karanlıkta yaşamaya çalışmanın verdiği acı inlemeleri...Biliyorum,zordu.
En kötü ilk kaybım...Hep senin yanında olamadığım için bu aciz ruhumu affet.
Koşuşturmacayla geçen bir günün sonunda yorgun bedenimi teyzemin evinin kapısına yaslamıştım.Anahtarı birkaç kez çevirdikten sonra loş ışığın doldurduğu holde küçük adımlar atmış ve salona vardığımda yerimde donup öylece bakakalmıştım.Benim küçük Tyrone'um...Elinde tuttuğu küçük kavanozdaki iki küçük turuncu japon balıklarıyla dakikalarca konuşmuştu benim geldiğimi fark etmeden.
"Beni iyi dinleyin çünkü bir daha söylemeyeceğim,ablam gelmek üzere.Geçen hafta ona birazcık kırılmıştım,işleri yoğun olduğundan dolayı bana sarılmamıştı ve çikolatalı kurabiye vermemişti.Ona çok kızgın olsam da o benim ablamdı.Biliyorum küçük turuncu balıkçıklar,ablama karşı hata yaptım.Boş yere ona kızdım,işleri yoğun olduğu için ona yardım etmek yerine ona ayak bağı oldum.Benimle ilgilensin hep istemiştim,kabalık yaptım.Hatamı fark eder etmez önlük bulup yardıma gitmiştim,pişman olduğum için yardımına gitmiştim aslında.Ablama bir şekilde onu affedeceğimi söylemiş olsam da aslında beni affetmesini istiyordum çünkü ancak kendi içimi böyle rahatlatabilirdim beni anlıyorsunuz değil mi?Ona bir hediye alacağımı ve onunda bana bir hediye almasıyla affedeceğimi söylemiştim.Ben verdiğim sözü tutmak için sizlere bir görev vereceğim küçük balıkçıklar.Her gün ablamın gözlerine özür diliyormuş gibi bakın olur mu?O sizleri çok sevecek tıpkı benim sizleri çok sevdiğim gibi."
Tyrone başını kaldırınca yanağından akan bir damla gözyaşı balıkların suyuna düşmüştü.Koşarak Tyrone'umun ayaklarının yanında dizlerimin üzerinde oturmuştum ve parmaklarımla küçük kavanozu ve Tyrone'umun avucunu tutmuştum.Sesim titremişti ancak konuşmayı başarabilmiştim.
"Küçük tatlı balıkçıklar,söyleyin bu kocaman kalbi olan çocuğa.Ablası onu çoktan affetti hatası olmasa bile.Sizde bana söyleyin bakalım küçük balıkçıklar o kocaman kalbi olan çocukta beni affetti mi?"
"Özür dilerim ablacığım."
"Özür dilerim benim küçük meleğim."
Balıklara zarar vermeden masaya koyduktan sonra birbirimize sımsıkı hem sarılmış hemde ağlamıştık.
Keşke şimdi de ona böyle sımsıkı sarılabilseydim.
O akşam yaşadığım o duygular halen daha bana hayatı sorgulamamı sağlatıyor,alçakgönüllü olmanın değerini hatırlatıyor bana.
Ertesi gün ben yine pastaneye gitmiştim.Elina abla bana imalathanede değil kasada çalışmamı söylemişti.Hava yaz günlerinin son sıcaklığıyla kavrulurken bu duruma sevinmiştim çünkü kasaların olduğu bölüm imalathaneye göre daha serindi ve bu güzel bir fırsattı.
Eron yanımda değildi o gün,yaz sporları turnuvasına katılmıştı,kendi başarısını sadece pastanede değil başka şeylerde de göstermek ve kendini ispatlamak istiyordu ve onu desteklemiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çizgi
General FictionBu hayatta sadece erkekler mi kaybederdi? Hayır. Bu hayatta kadınlar da kaybederdi,hele ki hayatın o koca tekmesini yemiş olan kadınlar...İşte onlar en asil ruhlu olanlar. Dünyaları kalbinin içinden sökülüp soğuk toprağa gömülenler.Kendini soğuk,ca...