5.Bölüm

1 0 0
                                    

Bir,iki,üç...
Sonsuza kadar uzanmış sayıları tek tek saymak ve hiçliğin içinde yok olmak istiyordum.Bazen kendimden kaçmak bazen kaderimin beni ulaştırdığı o noktaya sırtımı dönerek bağırmak istiyordum.Neden ben?
Bedenimde sıkışıp kalan ruhumu delip geçen,o çaresizliğin ruhuma ilmek ilmek işlediği acıyı silip gitmek istiyordum.Hayatımdan kaçmak ve kendimi sonsuz bir boşluğa fırlatarak her şeyi aniden unutuvermek istiyordum.
Defalarca kırılmak belki de defalarca parçalanmaktaydı güçlü bir ruhun sırrı.Yok olup gidecektim bu dünyadan ancak kaderimin hissettirdiği acı hep damarlarımda dolaşacaktı.Ruhum güçlü olsa da bedenim hep bir harabe kalacak ve bir gün ruhum da kendi çaresizliğinde yıkılıp acı bir hüsranla kaybolup gidecekti.Duvarlar üzerime gelecek ve kısa sürede kendi yıkılış sahnemde elimdeki toz parçacıklarıyla yapayalnız kalacaktım.
Tükeniyordum,kum saatinin kumları gibi yavaş yavaş zamanın içinde zamana karşı akıp gidiyordum.Sessizliğimin kalbimi parçalayan sesinde eriyip saniyelerce yok oluyordum.Benim sahnemi oluşturan en güzel dekorlar karanlığa gömülüyordu ve ben o karanlıktan tekrar doğarak kendi yıkılış sahnemi defalarca kez izleyip bedenimi terk ederek gidiyordum.
En güzel birinci kaybedişim bu nefes senin için,en güzel ikinci kaybedişim bu an senin sonsuzluğa kucak açan anıların için.
Hatırlıyorum...Küçük ambulansın sesi kulaklarımda çınlıyordu.Gözyaşlarım yanaklarımı ıslatarak dökülüp gidiyor ve yerine yeni yaşlar alıyordu.Annemi öylece yapayalnız bırakmıştım,oysa ki üşümüştü onun narin elleri.İhtiyacı vardı bana ve bende muhtaçtım onun güzel tarçın gibi olan kokusuna ama artık o yoktu,bulutların arasına karışıp gitmiş ve gökyüzünde kocaman ve ışıl ışıl parlayan bir yıldız olmuştu.
Toprağın soğuk kollarına,gözyaşlarımla birlikte annemi teslim edeli bir haftayı geçmişti,evdeki o garip boşluk hissi ve sessizlik hep ensemdeydi sanki.Dünyanın kirli elleri yakamdaydı.İnsanların acınası bakan gözleri gözlerimdeydi.
Sabaha karşı beş civarında olmalıydı,Tyrone yatağında hiçbir şeyden habersiz uyumuştu,teyzem ve ben harabe evimin salonunda oturmuştuk,sırayla iç çekerek annemin hatıralarını konuşmuş,hem ağlamış hem de eskilere gülmüştük gece boyunca ama bana bu anılar bile yeterli gelmemişti çünkü içimi kavuran özlem duygusu kalbimi ele geçirmişti.Bedenlerimiz olduğu kadar ruhlarımızda yorgun düşmüştü günler sonunda ve teyzem sırf benim için uykusuna defalarca direnmişti.Sabaha karşı beş civarında teyzem hem adına kanyak dediği içkisini yudumluyor hem de bana annemin çocukluk hatıralarını anlatmaya devam ediyordu.Teyzem anlatmaya devam ederken uykuma karşı dirensem de gözlerim kapanıp duruyordu,çocuktum ve uykunun mahrumluğuna boyun eğerek kısa bir an dalıp gitmiştim.Teyzemin cümlelerini hayal meyal hatırlamıştım uyanınca.
"Feniks bu evde kalmak zorunda değilsiniz.Yarın benim evime taşınmanızı istiyorum."
Mekanları terk etmek çok kolaydı ama hatıraları terk etmekse sanılandan daha da zordu.Uykuma yenik düşmüş ve başımı sallayarak kabul etmiştim.Gidecektim.
Ertesi gün ağlayarak birkaç parça eşyayı yanıma almıştım.Kötü anılarımdan başka alabileceğim hiçbir şeyim yoktu neredeyse fakat elime geçenleri tek tek arabaya yerleştirmiştim ve kısa sürede yola çıkmıştık.Tyrone kucağımda mışıl mışıl uyumuştu biz yoldayken.Kilometrelerce uzaklaşıyordum eski şatomdan.Babasız ve annesiz kalmış,birinin sevginin ne demek olduğunu unutmuş,güçlü bir ablaydım artık ben.
Teyzemin apartman dairesi olan eve vardığımızda Tyrone hıçkırarak ağlamıştı.Onu ne teyzem ne de ben susturabilmiştik,o eve girmek istemiyormuş gibiydi.Hissetmişti sanki küçücük kalbinde olacakları.
En kötü ilk kaybedişim...Bedenime usul usul yayılan koyu kırmızı renk senin hayatını tozpembeye çevirsin diye gözyaşlarımla seyreltiyorum,o renge çok iyi bak çünkü bu gözyaşlarımın koyu kırmızıya katıldığı an senin için.
Bir ay boyunca evdeki hüzünle dolu olan o havayla yaşamaya alışmıştık.Teyzem boş odalarından birisini bana ve kardeşime vermişti.Bir tane katlanır kanepe,iki yastık,bir battaniye ve geçmiş hatıraların zihnime kazınmış anılarıyla zihnimde süslenecek olan o oda bize aitti.Teyzem beni yakın civardaki bir okula naklettirmişti, teyzem de gündüzleri işe gitmek zorunda olduğundan dolayı Tyrone'u alt katta oturan kadına emanet ediyordu belli bir para karşılığında.
Günler sessiz bir çığlık gibi içimde büyüyüp giderken Tyrone da büyüyordu.Belli belirsiz söylediği cümleleri anlamsızdı ta ki "Anne" diyene kadar.Onun bir annesi yoktu artık,gökyüzüne doğru uçup gitmiş bir meleği vardı.Hüzünle dolu hatıralara sahip küçük bir ablası vardı ve büyüyorlardı ikisi de gelecekten ve her şeyden habersiz.
Yeni hayatımızın bir yıl sonrasında teyzem bizim için bir sürpriz hazırlamıştı.Yeni yaşımı kutlamıştık sanırım dokuz yaşıma gelmiştim hatırlamıyorum ancak bildiğim en önemli şeyse teyzemin benim ve küçük kardeşim için çok uğraşıyor olmasıydı.Maddi ve manevi anlamda her ne olursa olsun günün sonunda bize sevgi dolu kucağını açıyordu.Annemden kalan son yadigarlarıydık biz onun için.
Bir gün okul çıkışında merkeze yakın olan bir pastanenin önünden geçerken beyaz kağıdın üzerinde yazılı cümleleri okuyunca yüzümde masum bir gülümseme oluşmuştu.Yetiştirilmek üzere eleman aranıyor...Harfi harfine defalarca okuduğumda heyecanlanmıştım.Bu heyecanım basit bir arzunun eseri değil kardeşine,teyzesine ve kendisine yardımcı olmak isteyen masum bir kızın saf heyecanıydı.Saçma gibi görünebilirdi ama hayır,para bu dünyanın hükümdarı olduğu sürece saçmalık yoktu.Teyzemle konuşmak için o pastanenin önünden hızlı adımlarla ayrılmıştım.

ÇizgiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin