seninle üç ay - 2. bölüm

2.7K 194 16
                                    

-KRİS-

   Kyungsoo'nun eşyalarını yerleştirmeyi bitirdiğimizde tekrar salona indim. Bir yandan da kafamdaki Kyungsoo'yla ilgili ıslak düşüncelerden kurtulmaya çalışıyordum.

   Aslında bu düşüncelerimden uzun zaman önce kurtulduğumu sanıyordum. Ta ki önümde kalçalarını sallayıp sertleşmeme neden oluncaya kadar. Ah, cidden! Amerika'da kalçalarına ne yaptırmış bu? Önceden bu kadar dolgun olmadığına adım gibi eminim.

   Lay koltuğa oturmuş televizyon izliyordu. Bir yandan da sipariş ettiğim pizzaları yemeye başlamıştı.

   Sertleşmiş penisimi düşününce kendimi Lay'e ihanet etmiş gibi hissediyordum. Lay'in bana bakıp gülümsemesi de durumuma pek de yardımcı olmuyordu.

   Eliyle beni yanına çağırdı. "Bebeğim pizzalar geldi. Eğer hemen gelmezsen tek başıma bitiririm."

   Sertliğimi kapatmaya çalışarak yanına gidip oturdum. Elindeki pizza dilimini bana yedirirken hissettiğim suçluluk duygusu yüzünden bacağımda gezinen elini fark etmemiştim bile.

   Penisimi bir iki kez okşadıktan sonra şaşkın ve sinirli sesiyle konuştu. "Bebeğim, sen çoktan sertleşmişsin."

   Ağzımdaki pizzayı yutmaya çalışarak -ve büyük oranda başarısız olarak- anlamsız birkaç ses çıkardım. Sanırım 'Öyle mi?' gibi bir şey söylemiştim.

   Kaşlarını çatıp konuşmaya devam etti. "Sen kolay kolay sertleşmezsin Kris. Bu sabah seni sertleştirmek için yarım saat uğraşmam gerekmişti." Haklıydı. Ben kolay kolay sertleşmezdim ama Soo'nun sadece kalçalarıyla bile bu hâle gelmem mümkün müydü?

   Pizzayı sonunda yutmayı başardığımda elimin tersiyle Lay'in yanağını okşadım. Baştan çıkarıcı sesimle "Sabahki inlemeni düşünüyordum. Penisimin üzerinde zıplayan kalçalarını, dilinle penisime yaptıklarını. Tamamen seni düşünerek azmış durumdayım bebeğim." dedim. Bunu söylerken bile düşündüğüm tek şey, valizindeki eşyalarını çıkartmak için eğilmiş Kyungsoo'ydu.

   Bu söylediğimle sinirli ifadesi yerini memnun olmuş bir ifadeye bırakmıştı. Tüm o konuşmamdan sonra onun da sertleştiğini biliyordum.

   Yanağını okşayan elimle Lay'in çenesini kavradım. Mümkün olduğunca yavaş davranarak dudaklarımızı birleştirdim. Yavaş başlayan öpüşmemiz benim, elimi Lay'in eşofmanının içine atıp kalçalarını avuçlamamla ateşli bir hâl aldı.

   Lay'i altıma aldığımda omuzlarımdan tutarak beni durdurdu. "Şu an olmaz. Evde Kyungsoo var." Benimle konuşurken bir yandan da gözleriyle merdivenleri kontrol ediyordu.

   Bileklerini yakalayıp başının üstünde birleştirdim. Ben Kyungsoo'yu düşünmemeye çalışıyorum, o gelmiş bana Soo'dan bahsediyor. Yüzümü yüzüne yaklaştırıp dudaklarına ufak bir öpücük bıraktım. "Umrumda değil."

   Öksürük sesi duyunca hızla Lay'in üstünden kalktım. Kyungsoo merdivenle dış kapının arasında durmuş bize bakıyordu. En sonunda konuşan o oldu. "Ben gidiyorum."

   Lay de hemen ayağa kalktı. "Biz seni rahatsız etmek istemezdik. Lütfen gitme."

   "Sizden rahatsız olduğum için gitmiyorum." dedi çok donuk bir sesle. Sinirli gibiydi. Neye kızmıştı ki? Yoksa beni mi kıskanmıştı? Bunu düşününce kendi kendime gülümsedim. Tabii bu gülümsemem Soo'nun bir sonraki söyledikleriyle belirdiği gibi hızla kayboldu. "Sehun'la takılacağız. Eve geç gelirim. Belki de hiç gelmem. Bana belli olmaz."

   Ben de ayağa kalkıp Soo'nun yanına gittim. Sehun denilen herif de kim? Sevgilisi mi var?  Oysaki beni kıskandığını sanmıştım. N'oluyor bana böyle? Yoksa ben mi Kyungsoo'yu kıskanıyorum? En sonunda aklımdaki tüm soruların en basit hâlini tek bir soru hâlinde sorabilmiştim. "Sehun?"

seninle üç ayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin