Akıyordu zaman aslında çaresi olmayan düşüncelerin kıvrımlarında, kimse inanmazdı kırıkların kalbi acıtacağına, her ne olursa, gidişsiz, sonsuz gibi görünür. Oysa, her günün sayfasının bir sonu da vardır.
Bazen renkli boncukların verdiği tebessüm gibi, bazen de dev bir karatahtaya yazılanı yakından okumak kadar zordur. O an vazgeçersin aslında, vazgeçtiğin an, seni başka bir yere götürür. Belki de bu yüzden çoğu zaman farkedemediğimizden akıtırız yağmurlarımızı, şimşekleri çaktırır, kendimizi fırtınaların koynuna atarız. Sanki dünyanın sonu gelmiş gibi..
Isteriz ki o an biri bizi bu fırtınadan çeksin alsın ya da isteriz ki kimse bize dokunmasın, boşvermişlik arasında savruluruz. Işte tam da bu anda kendimizin keşif yolculuğuna çıkmak isteriz, aslında bir yandan da gücümüz yoktur, parçalarımızı ayırmış yola çıkmış oluruz. Yolculuğumuzda bir kez daha üzülür, bir kez daha kırılırız.Sonra bu benim keşif yolum olmamalı deriz, başlarız tekrardan, neyle mutlu olmak istediğimizi aramaya, günlerce, haftalarca, aylarca belki yıllarca! Beni ne mutlu eder deriz ve iç yolculuğumuza çıkarız. Iç dünyamızda epeyce vakit geçiririz. Iç boşluklarımızı doldurmaya başlarız, kadeh kırıklarını, aşk dikenlerini, dost çatlaklarını, kariyer yetersizliğini, onarıp iyileştiririz. Ve daha sonra tekrar bilinçsizce onardığımız her ne varsa tekrar kırılmalara, üzülmelere başlarız. En sonunda iyice çakıldığımız anda bir ışık gibi masumluk gelir akla, belki bir çocuk gülüşünü, belki bir çocuk sıcaklığını ya da cesaretini, neşesini, inadını görürüz. Kendi çocukluğumuza yaptıklarımızı ve şuan onun mutsuz olmasına sebep olduğumuz, ona istediklerini vermediğimiz için defalarca özür dileriz!..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇOCUKLUĞUMDAN ÖZÜR DİLERİM
PoesíaHayatı keşfetmeye başladığımda, çocukluğumu üzdüğümü ne kadar farkedebilirdim ki?