Altıncı Bölüm

865 45 13
                                    

Harry, Grimmauld 12 Numara, 16:20 pm.

"Yani bunca zaman Hortkuluklar'dan haberin var mıydı?" diye sordum benim uzağımdaki çalışma masasında oturan Snape'e. Bana bakmaktan çekiniyordu konuşurken.

"Elbette," dedi, bana bakmamaya devam ederek.

"Voldemort'u yok etmek için öncelikle onları yok etmeliyiz, değil mi?"

"Hayır," dedi, bana bakarak.

Bana baktı!

"Onu öldürdükten sonra dirilmeden de yok edebiliriz." dedi. "Onun nasıl dirildiğini biliyordum bu süreç boyunca ama adlarının Hortkuluk olduğunu bilmiyordum."

"Dumbledore sana o kadar güvenmemiş, demek ki," dedim, tek kaşımı kaldırarak.

"Ne kadar?" diye sordu Snape, ayağa kalkarak.

"Benim kadar," dedim ve ayağa kalkarak onun yanına doğru ilerledim.

Odanın kapısı aniden açıldığında olduğum yerde kaldım. "Hermione?"

"Profesör," dedi Hermione, Snape'e bakarak. "Beni çağırmışsınız."

"Ve Ronald Weasley'i de," dedi Snape, Hermione'ye sert bir şekilde bakarak. "Sizlerin de Hortkuluklar'ı bildiğinizi biliyorum."

"Harry!" dedi Hermione bana sinirli bir şekilde bakarak. "Ona mı söyledin?"

"Miss Granger," diye uyardı Snape, Hermione'yi.

"Özür dilerim, Profesör," dedi Hermione ve biraz önce benim oturduğum yatağa oturdu. Ben ise öylece ayakta kalmıştım.

"Snape'in dediğine göre Voldemort'u öldürmek için önce Hortkuluklar'ı yok etmek zorunda değilmişiz."

"Nasıl yani?" diye sordu Hermione şaşkınlıkla.

"Abi, Hayırdır?" dedi Ron, kapıdan girdiği anda. Hermione'ye göz ucuyla baktı ama hiçbir şey söylemedi.

"Hortkuluklar," dedi Snape, bıkkınlıkla.

Adamın bir milyonuncu açıklaması, tek tek gelip sormasanıza!

"Sana inanamıyorum, Harry," dedi Ron, kaşlarını çatarak. "Bunu nasıl söylersin."

"Çağırmamamız gerektiğini söylemiştim," dedim Snape'e gülümseyerek.

Baş başa kalmayı tercih ederim.

Draco, Grimmauld 12 Numara, 16:35 pm.

"Draco," dedi McGonagall, odamın kapısından. "Seninle dışarı çıkacağız, hazırlan."

"Ben gelmek istemiyorum." diye bağırdım.

"Lucius seni görmek istiyor. Sana vermesi gereken bir şey varmış." dedi kadın, yavaşça.

"Babam bir Ölüm Yiyen, unuttun mu?" diye bağırdım. "Beni neden onunla görüştüresin ki?"

"İki tarafın da menfaatleri var." dedi McGonagall. "Ayrıca seni Ölüm Yiyenler'e bırakacak değiliz, Draco. Yine bizimle kalmaya devam edeceksin."

"Pekala," dedim ve hızlı bir şekilde üzerime bir şeyler giyip kapının önüne çıktım. "Nerede bekliyor?"

"Gizli bir yerde," dedi McGonagall. "Koluma gir." dedi ve onun koluna girdiğim anda Cisimlendik.

Burası karanlıktı. Dışarıda olduğumuzu biliyordum. "Neredeyiz biz?" diye sordum, etrafıma bakınarak.

"Bir yerde işte, Draco," dedi McGonagall, bıkkınlıkla. "Lucius!" diye seslendi ardından. "Oğlunu getirdim."

Not the Same Without YouHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin