Bölüm 20 ZAMANIN DURDUĞU YER

47 25 0
                                    


Yine aynı koku. Yine aynı duvarlar. Yine aynı hiçlik....

Rüzgarın soğuk nefesini ensesinde hissediyordu. Eli kapının kolunda beklerken, içeriye girip girmeme konusunda yaşadığı belirsizlik düşünmesini engelliyordu fakat bu konuda ne kadar çaresiz olduğunu da biliyordu. 

'' Neden kapının önünde bekliyorsun Caleb. Gölgeni görüyorum kapının altından.'' 

Duyduğu sesten iğrenmişti. Her defasında iğreniyordu. Gözlerini kapattı ve kapının kolunu aşağı doğru bastırdı. Kapının paslı menteşesinden diş kamaştıran bir gıcırtı çıktı. Kapı açılır açılmaz üzerine doğru hücum eden ekşi koku burnundan girdikten sonra bütün hücrelerine ulaştı. Bir adım geri attı fakat omuzundan tutan güçlü el onu içeriye doğru savurdu. Düşmenin etkisiyle kendisini yerde buldu. Kafasını kaldırdığında sararmış dişleriyle ona bakan ve ağzından salyası akan annesini gördü. Gülüyordu. Üzerinde oturduğu tekerlekleri sandalyenin tekerlekleri paslanmış, koltuğunun ise derileri yer yer dökülmüştü. Üzerinden gelen sidik kokusu ve diğer kokular şimdi daha da yoğundu. Saçları kirden birbirine yapışmıştı, tırnakları pislik doluydu. 

'' Se se seni a aptal çocuk ..... Se se senin yüz..zünden açç kalacaktık.'' dedi kekeleyerek. 

İğrenerek baktı annesine ve ellerinden destek alarak ayağa kalktı. Şimdi annesine tepeden bakıyordu ve utanıyordu annesi böyle bir kadın olduğu için. 

'' Ne kadar da zavallı görünüyorsun.'' dedi içinden. '' Sizden iğreniyorum, ikinizden de bu evden de bu hayattan da.'' diye sessiz bir haykırışta bulundu. Arkasını dönerek kapıya yöneldi fakat babası saçlarından tuttu.

'' Nereye gidiyorsun bakalım. Şu haline bak seni zavallı korkak. Yürü bakalım seni temizleyelim.'' 

Saçlarından sürükleyerek onu dışarıdaki kulübenin içine götürdü. Avladığı hayvanları kestiği kulübeye. Hiç sesini çıkartmadı. Kulübenin içinde bir masa vardı. Öldürdüğü hayvanları bu masanın üzerinde kesiyor ve derilerini yüzüyordu. Kulübenin duvarlarında onlarca geyik boynuzu ve diğer küçük hayvanların kafası vardı. İçerideki kan ve deri kokusu çok yoğundu. 

'' Köşeye geç ve kıyafetlerini çıkar korkak.''

Köşeye geçti ve kıyafetlerini çıkardı. Arkasını döndü ve bekledi. Babası masanın altındaki vanaya hortumu taktı ve suyu açtı. Suyun sesini duyduğu an içi ürperdi. Hava çok soğuktu çıplak ayakları soğuktan yere yapışıyordu. Kafasını ellerinin arasına aldı ve öne doğru eğildi. Suyun vücuduna değmesiyle bir an nefesi kesildi. Su tazikli bir şekilde vücuduna çarparken bir kuş gibi çırpınıyor ve bağırıyordu fakat çığlığı babasının kahkahaları arasında kayboluyordu. 

Vana kapandığında olduğu yere yığıldı. Üşüyor ve titriyordu. Bağırmaktan sesi kısılmıştı. Az önce kandan kıpkırmızı olan vücudu şimdi soğuktan mosmor olmuştu. Kendinde değildi. Hatırladığı son şey üstüne kapanan kapıydı. Zamanın durduğu bir yerde ve çaresizdi. 

.....

'' Calebbb... Calebbbbb!!!'' 

Birisi onu kollarından tutmuş sarsıyordu. 

'' Hey Caleb kendine gel.''

'' Gudrid!.. Gudrid sen misin?''

'' Evet benim hadi kalk.''

'' Ggg..Gudrid.''

'' Haydi yaslan bana Caleb, gitmemiz gerek yoksa donacaksın.''

Gudrid, Caleb'in kolunu kendi omuzuna dolayarak ayağa kaldırdı. ''Caleb hadi yürümeye çalış.'' Ayakları soğuktan mosmor olmuş ve ıslaklıktan dolayı buruşmuştu. Yavaşça birkaç adım attı fakat tekrar olduğu yere yığıldı. 

'' Yürüyemiyorum Gudrid, ayaklarım gitmiyor. '' Kanı donmuş gibi vücudu kaskatı kesilmişti.

'' Biraz bekle.'' dedi Gudrid ve koşarak kulübeden çıktı. Eve girdi, annesi her zamanki yerinde uyuyakalmıştı ve tekerlekli sandalye boştaydı. Babası odun kesiyordu ve motorlu testerenin sesi oldukça fazlaydı. Tekerlekli sandalyeyi hızlıca kulübeye götürdü ve Caleb'i zorlukla da olsa sandalyeye oturttu ve eve götürdü. Hemen onu yatağına yatırıp üzerine ne var ne yoksa örttü. 

'' Çok üşüyorum Gudrid.'' dedi. Dişleri birbirine çarpıyordu. Gözleri ölü birinin gözü gibiydi, saydamlaşmış ve boş bakıyordu. 

'' Biraz bekle Caleb, sana sıcak bir şeyler getireceğim.'' dedi ve fırlayarak odadan çıktı. Ahşap pencerenin çatlak pervazından  içeriye sızan soğuk hava, üzerinde yattığı demir ranzayla birleşiyor ve odayı daha soğuk yapıyordu. Yavaş hareketlerle sağ tarafına döndü ve ellerini bacak arasına koyarak cenin pozisyonu aldı. Nefesiyle ısınmaya çalışırken kapı açıldı ve Gudrid elindeki metal bardakla içeriye girdi. 

'' Caleb uyudun mu?''

'' Hayır Gudrid ısınmaya çalışıyorum.''

'' Sana çay getirdim hadi iç.''

Gudrid'in yardımıyla yatakta doğruldu ve içi çayla dolu olan metal bardağı eline aldı.

'' Dikkat et çok sıcak elin yanmasın.'' dedi Gudrid. 

'' Beni şu an cehennem ateşine atsan bile yanmam Gudrid.'' dedi Caleb ve ikisi birlikte gülüştüler. Caleb çayı hızlıca içti fakat hala titriyordu. 

'' Uyumak istiyorum Gudrid üzerimi iyice örter misin?''

Gudrid kendi yorganını da getirdi ve Caleb'in üzerine örttü. Caleb tekrar sağına döndü ve cenin pozisyonu aldı. Her zaman sağına dönerek yatardı. Duvara bakarak uyuyakalırdı. O duvarda burada olmadığı günlerin, gelecek mutlu günlerin hayalini kurardı. Gözlerini kapattığı esnada yere bir şeyin düştüğünü duydu fakat arkasına dönemeyecek kadar güçsüzdü. Tekrar gözlerini kapattığında üzerinin açıldığını hissetti. Sağ kolundan destek alarak kafasını çevirdiğinde Gudrid'i karşısında çıplak gördü.

'' Gudrid!''

Gudrid hiçbir şey söylemedi. Yatağa yaklaştı ve yatağın içine girdi. Caleb utanmış bir şekilde tekrar eski pozisyonuna döndü. Gudrid, Caleb'e sımsıkı sarıldı ve vücut ısısını ona verdi. Caleb ısındığını hissediyordu. Gudrid'in göğüsleri sırtına dokundukça ürperiyordu ve utanıyordu. Isındıkça vücudu gevşedi ve duvara bakarak uyuyakaldı. 



KASAP KUŞU #wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin