McGonagall bu hırsızlığı yapan kişiyi görmek için çıktığı yüksek merdivenleri tekrar, hızlı hızlı indi. Sesin geldiği tarafa ulaştığında göğsü belirgin bir şekilde şişti ve gözleri kısıldı. Dudakları ise ince bir çizgi halini bile almamıştı, yüzünde kaybolmuştu, artık görünmüyordu. Profesör McGonagall'ın bu halini gören herhangi bir öğrenci başına fazla iyi şeylerin gelmeyeceğini anlayıp uzatmadan tabanları yağlardı. Fakat olayın dramatize edilmesi ve feci bir şekilde ilgi uyandırması öğrencilerin korkularını unutmalarına ve oldukları yere mıhlanmalarına sebep olmuştu."Kim? Tekrar söylesin."
Bu sefer ses çıkmadı. Geniş ve ağzına kadar dolu olan salon öğrencilerin gergin fısıldaşmaları ile yankılanıyordu sadece. McGonagall yüzünde beliren tehlikeli bir azamet ifadesiyle tekrarladı-zor sabır gösteriyormuş gibi bir hali vardı:
"Kim-dedim?"
İkinci kez söylemesinin de pek bir faydası olmadı. Bütün öğrenciler birbirine gizemli bakışlar atıyordu. Sanki herkes birbirinin yaptığını düşünüyor gibiydi. Ortalarda duran minik birinci sınıf öğrencileri ise feci bir ezilme tehlikesi geçiriyor gibiydiler. Bu yüzden yine ayak ucunda yükselip etrafa göz gezdirmeye başladılar. Daha ilk senelerinde başlarına gelen bu bahtsız (ya da fazlasıyla heyecanlı) olay birkaç hafta boyunca gündemde yerini alacak, konuşulmaya değer bir şeydi.
McGonagall hatırlayabildiği ya da öyle sandığı kadarıyla sesin geldiğini umduğu yere gitti, fakat kendi boyunun üçte biri kadar olan ve henüz asa tutmayı bile beceremeyen bu öğrenciler kesinlikle aradığı kişi olamazdı. Aklındaki düşünceler hızla beyninde dönerken, aklına korkunç bir ihtimal geldi. Bunu diyen öğrenci -ya da kişi, ki kendi düşüncesine göre öğrenci olması işten bile değildi, kaçmıştı. Ama nasıl? McGonagall endişeyle az ötede duran ve öğrencilere garip bir tiksintiyle bakan Filch'e bağırarak, "Çıkış kapılarını kapat, okulu arayacağız!" sonra öğrencilere döndü, "Siz de bu iş bitene dek buradasınız, sınıf başkanları size göz kulak olur. Sınıf başkanları, eğer kendi binanıza ait öğrenci eksikse de hemen bulup buraya getirmenizi emrediyorum! HEMEN!"
Kaybedecek vakit yoktu. Hemen öğretmenlerle okul baştan aşağı taranmalıydı. Eğer bu bir karanlık büyücü ise seherbaz da gerekebilirdi. Okula müdürelik yapmaya başladığından beri birsürü olaya tanık olduğu gerçeği, okul yönetme konusunda ne kadar iyi olduğunu defalarca sorgulamasına sebep olmuştu. Niye sorunları çözemiyordu? Yoksa hata kendisinde miydi? Fazla mı beceriksizdi? Öyle olmasa bile bunları düşünmekten kendini alıkoyamıyordu.
Yaklaşık iki saat süren arama-tarama faaliyetleri de sonuçsuz çıkınca öğrenciler etrafa dağıldı. Bazısı sınıfa giriyor bazısı da tuvalet kenarlarında ya da büyük koridorlar boyunca yürürken bu konuyu tartışıyordu.
McGonagall koşarak odasına gitti-ve hayli ilginç bir şeyle karşılaştı. Dumbledore'un portresi yerinde duruyordu-sanki hiç oradan ayrılmamış gibi. Tek farkı içinin boş olmasıydı. O da diğer portrelere ziyarete gitmiş olmasından kaynaklanıyordu, herhalde. Derin bir nefes aldı ve kendisini olduğu gibi koltuğa bıraktı, bu stresli ve gergin olaylar yaşlı zihnini yoruyordu.
Olayın merkezinden kilometrelerce ötede olan Yancy, Karanlık Lord ile konuşuyordu.
"Dediklerimi yaptın mı?" diye sordu tiz ses.
"Harfi harfine efendim. İlettiğiniz mesajı ya da vermek istediğiniz uyarıyı akıllarına yeterince kazıdım diye düşünüyorum." dedi Yancy. Soğuk ona işlemiyor gibiydi. Yüzünde açıkça okunan gurur ifadesi Karanlık Lord'dan bir tür ödül beklediğini gösteriyordu.
"Henüz değil." dedi tiz ses aniden. "Zamanı gelecek." dedi sonra.
Yancy yüzündeki hayal kırıklığını gizleme çabasıyla başını öne eğdi, kırıcı soğukta son kez konuştu:
"Evet efendim, elbette gelecek."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
James Potter ve Beklenmedik Dönüş
FantasíaHarry Potter seneler önce adının telaffuz edilmesinden bile korkulan, döneminin en karanlık, zalim ve acımasız büyücüsü Lord Voldemort yani diğer adıyla Tom Riddle ile yapılan mücadelede kıyasıya dövüşmüş, ve onu yenmiştir. O dönemden sonra her şey...