3.Bölüm Deli Dük Halkıyla

49 4 0
                                    


Bayan Missandei öteki sayfayı okumadan önce yine telefonuna sarıldı.

"Bay Edwing?"

"Missandei, ne oldu?"

"Dük halkıyla bir olacağını yazmış, bu gerçekleşiyor mu?"

"Evet, deli dük düzenli olarak halkını bahçesinde konuk ediyor. Sözde halkını yani. Şatosunun bulunduğu mevkilerde yaşayan bütün insanlar akın ediyor. Bu mevki hiç değişmemiş, tarih boyu aynı insanlar yaşıyor. Aynı aileler yani. Yıllar boyu dük'ün ailesinin bir politikası bu. Yakınındaki herkese iyi bakmışlar ve yüzyıllar geçse de yakınlarındaki kimse değişmemiş. Arada sırada başka şehirlerden insanlar Dük'ün düzenlediği etkinliğe katılıyorlar. Ancak bu mevkiden iş çıkmaz hiç kimse dükünü satmıyor. Bunun sebebi de, monarşinin yıkılmasından sonra, Dük'ün ailesinin aldığı tedbirler. Dük'ün büyük, büyük dedesi aynı halkın oradan ayrılmaması için her şeyi yapmış. Halk da Dük'ü hala monarşi varmış gibi sevip sayıyor."

"Anladım, Dük bu düzenlemeleri ne zaman yapıyor?"

"Yarın biri gerçekleşecek. Cuma günleri yapıyor ancak uzun zamandır yapmamıştı. Bunu yeni duyurdu."

"Oraya gitmem iyi olabilir."

"Tabii gidip onu yakından görmek iyi olur."

Missandei telefonu kapattığında öteki sayfaya geçti.

/-/-/-/-/

Gördüğüm, duyduğum şeyler korkunçtu. Halkımı izole etmeye başlamışlar. Onların sadakatinden bir şüphem yok. Ancak onları bağımlı etmişler! Bir tütün maddesine nasıl bağlanılırsa onlar küçük kutulara bağlanmışlar! Şeytani varlıklar, resmimi yapmak istediler ancak gözümü bir ışık aldı. Sonra şeytanın işi bir görüntüyü gözlerimin önüne serdiler. O şeytanın kellesini istesem de, Bay Headıl ve Bay Tom bunu yapmamı engellediler. Onların da kellesini istemem gerekirdi ancak sanırım çok merhametli bir düküm.

Ancak hiç sevmediğim şeytani varlıkta yanlarındaydı. Uzun altın saçlı bir domuz. Yaşlı pislik. Beni ve ailemi kıskandığını bütün Colins biliyor. İsmi aynı şeytanın ismine benziyor. Korkunç adam beni öldürmek cüretinde bile bulanabilecek kadar saygısız. İsmini zikredenlerin kellesini almamam için hiçbir neden yok. O şeytanın ismi Edwing. Josef'imi de o şeytanla bir olmakla suçluyor Bay Headıl. Ancak bu mümkün değil, melekler ile şeytanlar iyi anlaşamazlar. Soylu olmayan Headıl'ın bunu bilmiyor olması gayet normal olduğundan onu cezalandırmıyorum.

/-/-/-/-/-/-/-/

Bayan Missandei istemsizce gülmeye başladı. Dük'ün Bay Edwing'i şeytan olarak tasvir etmesi onu hayli güldürmüştü. Saatine baktığında çok geç olduğunu görerek yatmaya gitti. Sabah, Dük'ün etkinliğine katılacaktı. Bu sırada yanındaki yatakta yatan kardeşi onun elini tuttu. Evleri o kadar küçüktü ki iki yatağın girdiği oda da birbirlerine dokunmak için ellerini tam olarak uzatmalarına bile gerek kalmıyordu.

"Missandei, benimle hiç konuşmadın bugün."

"Çok özür dilerim Stev. Önemli bir iş aldım onu tamamladığım zaman seni ameliyat ettireceğim. Daha büyük daha temiz bir eve geçeceğiz. İstediğin motosikletlere sahip olacaksın."

"Hep böyle diyorsun. Üzülmemi istemiyorsun biliyorum Missandei. Bizim asla o kadar paramız olmayacak, ben yürüyemeyeceğim."

"Hayır, bu doğru değil. Çok paramız olacak buna inan."

/-/-/-/-/-/-/-/-/-/-/-/-/-/-/-/-

Saat sekizi on geçiyordu. Missandei aceleyle yatağından kalkarak duşa koşturdu. Hızlı aldığı soğuk duşun arkasından üzerini giyinip makyajını yapmaya başladı. Dokuza beş kala evden aceleyle çıkarak metroya yetişti. Saatine bakıyordu oldukça sabırsızdı. Dük'ü gerçekten görecek olmak onu heyecanlandırıyordu. Colins'in belki de dünyanın en görkemli kişisel evinin bahçesinde bulunacaktı. Büyük bir hızla koştura, koştura Dük'ün yaşadığı bölgeye ulaşmıştı. Dük'ün bahçesinin dışında büyük ağaçlar vardı, içerisi gözükmüyordu. Missandei içeriden de dışarının gözükmediğinden emindi. Ancak bu sıradan bir bahçe değildi, belki de bir kasaba kadar büyüktü. Missandei büyük kapının önünde iki tane adam gördü. Demir kapının içe doğru açıldığını tahmin ediyordu. Kapı oldukça eski ama güzel görünüyordu. Paslı değildi, bu muhteşem yerin girişi bile harikaydı. Duvarında heykelcikler, çiçekler her şey vardı. Ancak tuhaf olan şeylerden biri de kapıdan sorumlu olan insanların ortaçağdaymış gibi giyinmesiydi. Bellerinde kılıç vardı. Missandei onların yanına geldi. Uzun boylu, kalıplı adamlardı ikisi de.

"Dük'ün etkinliği için gelmiştim."

"Geç kaldınız madam."

"İçeri giremez miyim?"

"Dük çay saatlerinin kaçırılmasından hiç hoşlanmaz."

"Lütfen, buna mecburum. Beni içeri alın!"

"Madam boşuna ısrar etmeyin."

Missandei üzülerek içeriye bakıyordu. Demir kapının arkasında bir de büyükçe tahta kapı vardı. Çok büyüktü bu kapı, bu kapandığında artık Dük'ün dış dünyayla bir bağlantısı kalmıyordu. Kapının hemen önünde, kocaman bir kedi vardı. En büyük kedi cinsi olduğu kesindi. Upuzun tüyleri ve kuyruğu, üstelik kuyruğu bir rakunun kuyruğundan bile daha büyüktü. Bu pofuduk yaratık etrafta öylece geziniyor, insanlar onun da karşısında eğiliyorlardı. Dük'ün kedisi olduğunu düşündü Missandei. Bu sırada Dük kedinin yanındın gözüktü. Yanında bir adam vardı gözleri yaşlıydı. Dük'ün bir eli asasında diğer eli de adamın omzundaydı.

"Soylu lordum, lütfen yardım edin!"

"Yardım mı? Kumarbazlar kapımızda tanrım! Bay Morris, bu senin işin!"

Dük'ün sesi huzur vericiydi. Dolgun ve toktu. O konuştukça insan dinlerdi, kaba bir ses değildi. Söylediği kelimeler yüzünden de komik oluyordu.

"Ama lordum..." Adamın sözleri yarım kalmıştı.

"Bay Tom! Thomas! Sana sesleniyorum işe yaramaz, adi böcek!"

"Dük'ün bir isteği mi var?" diye Bay Tom gelerek eğildi.

"Bu iğrenç, sürüngen, adi, pis adamın kumar borcunu kapat! Ailesinden ayır, ailesine maaş bağlıyorum. Bu adamı da borcunu kapattıktan sonra bir yere bırakın. "

Tekrar adama dönen Dük, iğrendiğini belli ediyordu mimikleriyle.

"Bana bir daha lordum deme, ben Dük'üm. Ben en soyluyum, ben bulunmaz, eşsiz, mükemmel olanım!"

Bayan Missandei dükü ve davranışlarını izliyordu. 

Deli Dük Ve Servet Avcıları (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin