Ancak şimdi başının belada olduğunu kavrayabiliyordu, karşısında meleklerin konseyinden gelen bir melek duruyordu ve kendisiyle götürmeye geldiğini söylemişti.
“Eğer seninle gelirsem ailemi geri verecek misiniz?” yinede anlaşma yapmadan onunla gitmezdi.
Meleğin dudakları yukarıya doğru kıvrıldı, “Korkarım ki hayır, geri veremeyiz. Ailen bizim elimizde değil.” Karşısındaki bu kızın şu durumda bile ailesi için onunla pazarlık yapmaya çalışması hoşuna gitmişti. “Gözlerini kapat ışık rahatsız edici olabilir.” Kolunu yukarıya kaldırdı, kalkan elinden ışık saçıldığı için görülmesi zorlaşmıştı. Sonra ışık gittikçe şiddetlendi ve Angel her ne kadar istemese de gözlerini kapatmak zorunda kaldı.
“Dur- nerey--” sorusunu tamamlayamadan bedeninin hafiflediğini hissetti, etraftaki yaşam eski haline dönmüştü, bunu bedeni yukarıya doğru süzülürken görebiliyordu. Yarım araladığı gözleriyle az evvel ayaklarının bastığı yere baktığında tabanın çok aşağılarda kaldığını kısa süre içerisinde de mekân değiştirdiklerini fark etti. Bu cisimsiz halleriyle çok hızlı yol kat ediyorlardı.
Sonunda tekrar kapattığı gözlerini açtığında ayakları sağlam bir yere basıyordu. Soramamış olduğu sorusunu yanıtladı Rixon. “Buraya, rahat rahat konuşup uzalaşabileceğimiz bu yere.”
Angel, meleğin işaret ettiği etrafa göz attı. Ormanlık bir alandı burası; küçük bir kulübenin yaklaşık beş metre ilerisinde ormanın derinliklerine inen toprak yol vardı, klübenin arkasında ise anlayamadığı ama spor antrenmanları için kullanıldığı belli olan birkaç odundan çakılmış alet vardı. Kurumuş yapraklar ayaklarının altında hışırdıyordu. Yaprakların kuruyup dökülmesi biraz tuhaftı, ilkbaharda değiller miydi henüz?
Meleklerin insanların düşüncelerini hissedebilme gibi bir yetekleri falan olmalıydı, az sonra Rixon’ın söyleyeceği şeyleri Angel başka türlü algılayamıyordu. “Burası Araf. Zaman kavramı gibi pek çok şeyiyle burası dünyadan daha farklı. Örneğin burada yaşayan sakinleriyle ünlüdür burası. Pek çok cani yaratığın ve adını dahi duymadığın varlıkların barındığı yer yani.” Melek sözlerini bitirmemişti ki bu kadarı bile Angel’a yeterliydi. Buraya neden getirmişti bu lanet olası onu?
“Aklının karışmasını anlayabiliyorum, şimdi rahatla ve beni dinle…” Rahatla mı? Rahatla mı?! Nasıl rahatlayabilsin ki? Dalga mı geçiyordu?! Rixon boğazını temizliyormuş gibi öksürdü, bunu Angel dikkatini toplasın diye yapmıştı şüphesiz. “Dediğim gibi sakin ol ve sana her şeyi açıklayayım.” Sakin olmak dışında işte şu çocuk mantıklı bir şeyler konuşmaya başlamıştı. Pekala açıklasın, dökülsün bakalım, acaba anlatacaklarında Angel’ın hayatı iki gün içerisinde nasıl da hemen böyle değişebiliyordu açıklayacak mıydı?
“Açıklayacağım.” Tedirginlikle içi hop etti Angel’ın. Bu şey -düşüncelerini okumak mı demeliydi yoksa?- artık onu tedirgin etmeye başlamıştı. Bu kesinlikle hoş değildi.
Rixon ise onu oturması için kulübenin kapısının hemen yanındaki taburelere yönlendirmeye çalışmıştı ama başarısız oldu. “Kuralları biliyorsundur herhalde? Melezler hakkındaki…” Angel kafasıyla onaylayınca devam etti, “Pekala madem öyleyse ana konumuza geleyim. Büyücüler Konseyi’nden cadı veya büyücü geldi mi?” Angel tekrar onayladı. “O halde nasıl seni götürmediler?” Meleklerinde kafası karışabiliyordu bazen.
Omuz silkti, “Melek olan sensin, sen söyle.” Angel onun şu ‘güç’lerine vurgu yapmıştı.
“İşler öyle yürümüyor.” Sorgulayan bakışlara karşılık, “Daha sonra öğrenirsin, konumuza odaklanalım.” Rixon, Angel’a birkaç adım daha yaklaştı. “Seni buraya getirmek için görevlendirildim. Burada eğitmek için.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sır
AdventureAnnesi ile babasının talihsiz yasak aşkının meyvesi, Angel tehlike altında. Çünkü onun türünün, yani melezlerin, varolması kesinlikle yasak. Aurası algılanmadan yaşadığı 17 yaşına kadar sorun teşkil etmiyordu. Ancak aurasındaki koku dişiliğinden dol...