5. Bölüm

56 6 3
                                    

 Rixon’ın bu tavrından rahatsız olmuştu. “Ne var?” Rixon’ın yanına gitti.

“Sana en ufak bir yaralanma isremediğimi söylemiştim.” Bu muydu Rixon’ın derdi? Elindeki ve diğer yerlerdeki sıyrıklara ve sürtünmeden dolayı oluşan ip yanıklarına baktı. Sol eli cidden kanıyordu, iğrenç görünüşlü derisi kalkmıştı.

“Ya Rixon, bunlar sayılmasa?” sevimli, küçük, oyun bozan kız havasını takınmaya çalışıp yalvaran bakışlarından attı.

“Hmm…” Rixon ise sert mizacını bozmuyordu, “Düşünmem lazım.” Elindeki kronometreye baktı tekrar ve yüzündeki ifade bir anda değişti. Angel bu değişikliğe şaşkınlıkla bakakaldı. Gülümsüyordu. “Düşündüm. Bir şartla kabul edebilirim belki.” Dudaklarını bükmüştü, halinden hoşnuttu ve az önceki gülümsemeyi silip oynadığı ‘ciddi çocuk’ oyununu sürdürmeye devam ediyordu.

“Pekala. Nedir?”

“Hello Kitty mi? Tanrı aşkına çocuk musun? Daha seksi iç çamaşırları giyemez misin yani?”

Neler oluyordu? Rixon onun giydiği çamaşırların desenini nerden görmüştü? Ah… Tabi ya. Dolabındaki eşyaları o buraya getirmişti, tabiî ki biliyordu. Ya da bir ihtimal daha vardı, az önceki atletik hareketleri yapmaya çalışıp beceriksizce davrandığı sırada görmüş olabilirdi. İkinci seçeneğin her ne kadar daha çok olmuş olmasını tercih etse de ne yazıkki gerçek ortadaydı, her şeyini görmüştü o dolaptaki. Bunu bir ara Rixon ile mutlaka konuşmalıydı; özel hayatın gizliliği.

Tam ona ağzının payını verecekti ki Rixon haddini aştığını anladı ve onun konuşmasına izin vermedi. Ama yinede oyununu sürdürdüğü belliydi, “Tamam, tamam. Merak etme bir daha senin çocuksu kıyafetlerine bakmamda, elimi sürmemde. Tabi böyle kedili şeylere devam etmeyi sürdürürsen.”  dedi. Tamam işte şimdi ciddiyetini korumaya çalıştığı oyunu bozmuş kahkaha atmıştı. Rixon bildiğiniz Angel ile dalga geçiyordu.

Angel ise tamamen kızardığından emindi. O kadar utanıyordu ki. Zihnindeki düşünceleri de mi hala dinliyordu bu çocuk??

“Sakın. Bir. Daha. Zihnime. Girmeye. Çalışma.” sinirle sıktığı dişlerinin arasından tıslar gibi çıkmıştı her bir sözcük.

Sinirleri bozulmaya başlamıştı. Rixon kahkahasına devam ettikce de gerilen asabiyeti gün yüzüne çıkıyordu. Sami ile eskiden yaptığı kavgalardan sonra geçirdiği sinir krizlerinden birisi yaklaşıyor gibiydi. Duygularını her zaman dolu dolu yaşardı, hep abartılıydı. Mutlu, kararsız, üzgün, heyecanlı, sabırsız olduğunda her şeyi fazla fazla yaşar ve hissederdi. Şu an yaşadığı utancın hiddete dönüşmesi ise işte bu yüzdendi.

Rixon’da Angel’daki bu değişikliği en azından çok da geç olmadan fark etti ve onu sakinleştirmek için şakalaşmasına son verdi. Bu dünyada öğrenmesi gerekenler listesinde en başta ‘yemek yapmak’ vardı. Şimdi ise ‘kızlara espiri yapmak’ listesindeki her şeyi eleyerek birincilik tahtına oturmuştu. Espiri yeteneğini geliştirmeliydi öncelikle.

“Bayrağı aldığına göre bu testi geçebiliriz şampiyon.” Göz kırparak Angel’ı bir nebze olsun az önceki testi geçtiğinde çığlık attığı ruh haline döndürmeye çalışmıştı. Sonuçsa başarısızdı, Angel hala gergindi.

Sonra dayanamayıp Angel aklını kurcalayan o şeyi sordu, “Nasıl geçtim?”

“Ağaca tırmandın, bayrağı aldın ve bana getirdin. Geçtin.” Hah her şeyi ne kadar basitleştirmişti. Sorduğu şey bu değildi ama.

“Yaralandığım için başarısız olmadım mı?” gittikçe kafası karışıyordu.

Rixon ona muzipçe baktı, “Ben yara göremiyorum.” Bu çocuk bildiğin saf katıksız aptaldı.

Elini öne uzattı ve derisi kalkan yeri gösterdi. Daha doğrusu elinde yara olması gereken yere. Şu an ise bariz bir şekilde görünüyordu ki yara falan yoktu. Şaşkınca gözleri açıldı ve Rixon’a baktı. Sonra diğer elini açtı ve ona baktı, dizlerinin yanındaki yanıkların olması gereken yere de baktı. Bir süredir acımıyorlardı da, yaraları yoktu. Tamamen kaybolmuşlardı.

“A- ama- burda- BURDA YARAM VARDI ! Bak ! TAM BURDA!” şaşkınlığın doğurduğu heyecanını gizleyemiyordu, bir bakıma panik halindeydi de denebilirdi.

 Ne yani? Süpermen gibi bir şey mi olmuştu hı? Sonra küçüklüğü aklına geldi, önceden de böyle bir şeyler olduğunu hatırlıyor gibiydi, ama bu kadar hızlı olmamıştı.

On yedi yaşına girmesi güçlerini kuvvetlendiriyordu, Sally ve annesi olduğunu söyleyen kadın böyle anlatmıştı ona. Sahi kafası çok dağınıktı ya şu sıralar, Lyra’yı da unutmuştu. Onun tüm hayatını mahvetme inceliğini gösterip kayboluvermişti. Şimdi nerdeydi? Neden yardım etmiyordu?

Sonra Rixon onun bu panik halinden kurtulması ve sakinleşmesi için kulübenin önündeki banka kadar sürükledi ve oturttu. Kulübeye girip bir şişe buzlu su ile Angel’ın yanına döndü ve şişeyi ona verdi.

“İç ve sakinleş. Bunlar Melez olmanın getirileri.” Angel, gözlerini Rixon’ınkilerle buluşturduğunda Rixon anlayışla kafasını salladı. “Kendini iyi hissettiğinde haber ver, antrenmana devam edelim.”

Kafasını aşağı yukarı salladı. Sonra az evvelden beridir aklını kurcalayan şeyi sordu, "Kronometrede ne kadar sürede tamamladığım yazıyordu? Yani yüz ifadeni gördüm iyi bir sonuş olmalı değil mi?"

"Bir dakika on üç saniye."

"Bu da mı melez olmanın getirisi?"

Kafasıyla onaylayan bu sefer Rixon idi. Angel şu sıralar çok sık yaptığı şekilde yine iç çekti, oysaki bu iç çekmenin duyguları ifade edişi sadece kitaplarda anlatılıyordu. Şu anında bir kitapdan farkı neydiki zaten? Tamamıyla kurgusal bir hayatın içine sürüklenmiş gibiydi.

Bir süre sonra Angel düşüncelerinden sıyrılmış ve Rixon’ı dürtüklüyordu, “Hadi Rix, nerde kalmıştık?”

Rixon gülümsedi, bu kadar çabuk toparlanmasını beklemiyordu. “Arka tarafta şu zayıf kollarına biraz kas kazanalım diyordum. Hey suratını asma, güçlü bir kızsın biliyorum! Ancak bu işimize yaramaz, daha güçlü olmalısın.” Rixon onun daha güçlü olup kendini savunabilmesini istiyordu. Aslında normal bir genç kızdan daha güçlü olduğunu elbette biliyordu, yine de ona sanki ‘zayıf’ demiş gibi olduğundan Angel’ı kırdığını fark etti. Bu kızlarda çabuk alınıyorlardı ya.

Kulübenin arkasına doğru ilerlerlerken Angel onun omzuna şakasına, ama az evvelki uğradığı hakaretin hıncını alır gibi yumruk attı. Rixon da sanki canı çok acımış gibi yüzünü burulturdu ve omzunu tutarak ovuşturdu.

Ah selam gençlik! Çoook geç gelen bir bölüm olduğunu biliyorum bunun için üzgünüm. Ancak açıklarsam haklı sebeplerim olduğuna umarım siz de katılırsınız.

Sınavlar başladığında telefon, bilgisayar, internet, kitap (yani kısacası her şeyime) el koydular ki derslerime odaklanıp son sınavlara yeterince çalışabileyim. Sınav günleri tam on gün sürdü, arkasından küçük bir sorun oluştuştu ve böylece ailemi kızdırmış bulundum. Böylece bu güne kadar da internet yasağım devam etti.

Ara sıra arkadaşıma gittiğim için onunla yazdığımız hikayeye devam edebiliyordum (bu hikaye başka bir hesap üzerinde) ancak Sır'a devam edemedim çünkü USB de bozuk olduğundan dolayı bilgisayarımda yazmış olduğum bölümleri arkadaşımın evine götürüp de orada da paylaşamadım...

Ah her neyse epey sıkıcı geçti benim için anlayacağınız. Şu an internet kapatılmadan bölümü yayınlamaya çalışacağım çünkü sanırım internet yasağım hala devam ediyor, küçük bir zamanlık için (muhtemelen kendi işlerini halletmek için) açtı ailem. Tanrım, inanabiliyor musunuz modemi çıkartıp saklıyorlar :D

Sizleri çook seviyorum, yükleyebildiğim en kısa zamanda altıncı bölümü yükleyeceğim. Bölümler gittikçe kısalıyor farkındayım, ama lütfen anlayışla karşılayın... Burada ailemin cezalarıyla boğuşuyorum :D :D ahah kendinize iyi bakın asddghhf (random atmazsam olmazdı, kuralcı arkadaşlara kocaman bir özür)

Not: Hikayede olayları iyice karıştırdım, bir dahaki bölüme toparlayıp açıklayacağım söz :*

SırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin