Hafıza

414 7 1
                                    

Her zaman ufak bir kız gibi bütün dikkati üstünde tutmaya çalışıyordu yine Polen.. Her gün ettiğimiz kavgalardan bıkmıştım artık, kendime yeni bir ev arkadaşı bulmam lazımdı.. Ben bu düşüncelere dalıp gitmişken 'Bade! nerede kaldın? Her pikniğe gidişimizde bir sorun çıkarmasan olmaz sanki!' Polen her zamanki kabalığıyla beni sevgilimin yanında yine küçük düşürmeyi başarmisti..

Kıskanıyor muydu yoksa tek ilgi kendisinde olsun mu istiyordu çözememiştim.. 'Bütün her şey tamam! Geliyorum.' diye hızla söylenirken acı bir fren sesiyle yureğim burkulmuştu.. Aşağıya aceleyle indiğimde arabanın etrafındaki kalabalık yureğimi yakmaya yetmişti bile.

Icimden Polen'e duyduğum sinirden dolayi kendime küfür ediyordum, aklıma o anda bir tek Polen geliyordu, içimden yerde yatanın o olmaması için dua ederken kafamı kalabalığın içine soktuğumda  Mert'in donuk bakışlarıyla karşılaştım.

Soğuk kanlılığıyla vücudunu bana çevirip 'Nefes almıyor.' Dediginde başımdan kaynar sular döküldü adeta... Kaskatı kesilmiş bir şekilde yere yığılmıştım, gözlerimi açtığımda hastanedeydim. Aklima gelen ilk şey Polen'di.. Gözlerim elimi sıkıca tutan ele kaydı, bu Mertti. Her zamanki huzur verici, harika bakışıyla yanımdaydı. O bana nasıl olduğumu sorarken benim sorduğum tek sey Polen’di. Ondan şikayetçi olduğum için kendimden nefret ediyordum.. 

Mert'in ağzindan çıkanlar beni mutlu etmeye yetmişti. 'Uyanmasını bekliyoruz canım. Yaşıyor.'

Çok sevinmiştim, o uyansa onunla bir daha televizyon karşısında yediği çikolatalar yüzünden dalga geçmeyecektim, çocukça isteklerini saçma bulmayacaktım, o benim en yakınımdı.. Annem de onu çok severdi, annemi kaybettiğimde yirmi beş gün bizim evde kalmişti. Ben yemek yemezsem o da yemezdi, ağlarsam o da ağlardi. Durumuma hep çok üzülürdu. Küçükken babamın bizi bırakıp gitmiş olması ona cok garip gelirdi hep... Surekli anlattırrdı nasıl biri olduğunu.

En yakin arkadaşlar kolay bulunmuyordu ki.. İsterse cok hatalı olsun yine de kızamıyordum.

Keşke hemen uyansa da onun turuncu saclarını örüp yeşil gözlerinin ne kadar güzel göründügünü, çillerinin sadece yanaklarında olmasının ve her ne kadar aksini iddia etse de ona cok yakıştığını söylesem diye iç geçirirken bulmuştum kendimi. Biraz düşünmüstüm de o benim çocukluk arkadaşımdı. Annemi kaybedince ailesi beni yanlarina almislardı, diğer evlatları da ben olmuştum. Kardestik biz Polenle... Onu da kaybetme korkusunu yaşamak canımı çok acıtmıstı. Ben bu düşüncelerle kendimi daraltırken içeri hemşire girdi, Polen’in iyi olup olmadigini sorduğumda yüzü gülümsedi. 'Şimdilik bir sorun yok. Iyi olucaktır zamanla, ameliyatı başarılı geçti, fakat üzücü bir haberim var' dediğinde afallamıştım. 'Ne yazık ki bebeğini kaybettik!'

(Birinci bölümle başladık bakalım insallah beğenirsiniz iyi okumalar <3 )

HafızaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin