Telefonu çantasına geri koyarken yaşadığım şoku atlatmaya çalışıyordum. Annesi Polen'i bana emanet etmişti. Ben haber bile vermemiştim, ne diyecektim ki? 'Kızınız trafik kazası geçirdi önemli bir ameliyata girecek kusura bakmayın.' mı? Kesinlikle diyecek hiçbir şeyim yoktu.. Kalbim hızla çarparken sırtımda hissettiğim ele hızla döndüm. Mert eşyalarımı Berk'in yatağına koyuyordu. Kesinlikle bir duş alıp üstüme rahat bir şeyler giymem lazımdı.
Yavaşça eşyalarımı alıp banyoya gittim. Mert'e dönüp 'Bekleme istersen' diyerek sırıttım. Beni dinlemeden yatağıma uzanmış uyukluyor gibi hareketler yaptı. Tam duşa girecekken gayet sakin bir ses tonuyla 'Polen'e çarpan arabanın şöforü aşağıda, Polene bakmaya gelmiş' dediğini duduğum gibi hemen üstümü değiştirip Polen'in odasına koştum. Odadan çıkan adamın beyaz saçlarını gördüm, gidiyordu. Uzun boylu karizmatik birine benziyordu arkadan. Artık Polen'le konuşmanın vakti gelmişti...
Yanına girdiğimde çekimser bir sesle 'Seni çok özlemişim.' diyebildim. Beni duymadı sanırım. Daha da yaklaşıp, 'İyi görünüyorsun.' diyerek sırıttım. Benim olduğum tarafa bakmamaya özen gösteriyordu adeta... Çok gurur kırıcı bir şeydi bu. Sanki ona ben çarpmıştım! Niye benle konuşmuyordu? Bebeğini kaybetmesi onu bu kadar mı üzmüştü? Ona bağırarak 'Biz ne ara birbirimizden bir şeyleri saklamaya başladık? Biz yılların kardeşi, dostu değil miydik? Bana bebeğinin olduğunu söyleseydin seni kardeşlikten falan reddetmezdim, bu duruma da beraber göğüs gererdik. Şimdi ise hayat bizi ayırmadı, buna sevinip birbirimizin yanında olmak varken sen bana sırtını çeviriyorsun... Sana yazıklar olsun!' diye bağırdığımda tepki vermesini bekledim. Yavaşça ayağı kalkıp yanağıma sert bir tokat attığında gözyaşlarına boğulup odama gitmek için kapıya yöneldim. Arkama bile bakmadan kapıyı çarparak çıktım. Çok kötü görünüyor olmalıydım. Ama Mert'in yanıma gelmesini istemiyordum.
Çok uzun bir ilişkimiz vardı. Ona alışmıştım ama artık yorulmuştum. Sanki ben ilişkimizi omuzlarımda taşıyordum... Her neyse, dediğim gibi yanımda olması daha iyi hissettirmeyecekti. Hızla aşağıya indim, hastanenin bahçesinde hava almak için dışarı çıktığımda saçlarımın, üstümün başımın dağınık olması beni hiç ilgilendirmiyordu. Bir banka oturup birinin beni bulmasını istiyordum. Veya da bu hastaneden derhal çıkmayı... Kontrollerimin artık olmasını hatırlatmak için doktorun yanına gidicektim. Bu hastanede daha fazla kalamazdım. Doktoru bulup çok düzgün birşekilde derdimi anlattım. Bir hemşire çağırıp beni muayene etmesini ardından sonuçları almak için burada durmamın gerekmediğini söyledi. Bir nevi sevindim.
Hemşirenin beni götürdüğü oda biraz serin, ürkütücüydü, ama şuan tek istediğim derhal işlerimi halledip bizim sokağın köşesindeki cafe'ye oturup herzamanki vazgeçilmezim olan kek ve nescafemden yudumlamakdı. İğneyi koluma yerleştirdi ama damarımı bulamadığı için resmen kolumu deşmişti... Canım tatlı olmadığı için pek tepki göstermememe şaşırdı biraz. Ama bir kere daha bulamazsa iğneyi kafasına fırlatacak olmam onun için kaçınılmazdı. 3 tüp aldığı kanımın başımı döndürmesi umrumda bile değilmiş gibi 'Artık evime gidebilir miyim?' Diye ümitsizce sordum. 'Evet, geçmiş olsun' cevabını aldığımda hemen odama doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım.. Mert'e bakmadan eşyalarımı alıp, 'Ben çıktııım' diye göz kırptım. O da pek tepki vermeden gülümsedı.
Taksi çağırıp eve doğru giderken aklımda hala Polen vardı. Berk'ten de hiç haber gelmemişti.. Bu yıl ne kadar da kötü geçiyordu böyle?! Aklımda Polen'e hastaneden çıktığında hediye olarak köpek almak vardı. Cocker tarzı köpekleri çok severdi. Adını da 'Buffy' koyacaktık. Yıllar öncesinden hayalimizdi ve şuan gerçekleştirmemek için hiçbir sebep yoktu... Polen çok sevinecekti. Almaya gidinceye kadar biraz şekerleme yapmak için hamağa yattım. İlkbahar mevsimini hep sevmişimdir zaten.
Resmen yakışıklı bir erkek sesiyle uyandığımda nerde olduğumu anlamaya çalışıyordum. Büyük bir odada yatıyordum, sesin geldiği yere kafamı çevirdiğimde bir çift mavi göz bütüm dikkatimi dağıtmıştı 'Bıraksaydım bütün gece her yerin tutulacaktı...' dediğinde hiçbir tepki veremeden öylece kaldım.
(Biraz geç yayınladığım için kusura bakmayııın, bundan sonra bu kadar bekletmemeye karar verdim :))
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hafıza
Ficção AdolescenteBade o ufak trafık kazasıyla arkadası Polen'in hayatının mahfoldugunu düşünürken asıl mahfolanın kimin hayatı olduğunun farkında bile degildi!