resim Bade :))
Ben akşam yemeğini hazırlarken kapı çaldı, İpek teyze kapıyı açıp, biraz konuştukdan sonra ‘Badeciğim Poyraz diye biri seni çağırıyor, hadi sen çık gezin biraz ben de akşam yemeğini hazırlarım.’ dediğinde bu bahsettiği Poyrazın kim olduğunu düşünüyordum. Üzerimde şort ve göbeği açık salaş bir bluz vardı. Kapıya gittiğimde karşımda onu gördüğümde heyecandan ne diyeceğimi bilemedim.
Evet oydu, Batu! Yani sanırım gerçek adıyla Poyraz! Mavi gözleriyle karşımdaydı… Şaşkınlığımı gizleyemeyerek ‘H-hoş geldin, içeri geçmek ister misin?’ diye kekeledim kafasıyla hadi gidelim işareti verdi, hızlı adımlarla yürürken ‘Böyle üşümeyecek misin?’ dedi. Beni kıskandığı için veya beni düşündüğü iç,n böyle demişti, ama sonuçta beni umursuyordu. Ben de kafamı hayır anlamında salladım. Yüzüme bakmadığı için görmedi bile tabi. ‘Bak adını söyemek zor değilmiş ha Poyraz!’ kahkaha attım.
Motorunun arkasındaki kasklardan birini uzattı bana, takıp arkasına oturdum, ama o kask takmadı, kafasını bana çevirip ‘Genelde arkadaşlar öyle der.’ Kafamı karıştırmıştı yine, adını söylemek ne kadar zor olabilidi ki? ‘Peki gerçek adın?’ dedim merklı bir şekilde, sorulardan kaçmak istercesine gaza bastı. Ben de kendi kendime sakin ol Bade sakın bir saçmalık yapayım deme! Onun sevgilisi var ve sadece seni bir arkadaş olarak gezdirmek istedi. Hepsi bu! Ben düşüncelerimle meşgulken o okadar hızlı gidiyordu ki hiçbir şey düşünemeden onun beline sımsıkı sarılmıştım, sanki hiç bırakmak istemezcesine. Bu hızda gideren bile huzurluydum, ilk defa o soğuk bakışlardan atmamıştı bana, ve ben de ilk defa biriden vazgeçememiştim. Aslında Mert’le de uzun süre çıkmıştık ama onun hakkında her şeyi biliyordum, her şeyi… Poyraz’da beni çeken bir şeyler vardı. Hep gizemliydi, gerektiği kadar ilgi gösterir, bazen hiç göstermezdi. Aslında sadece iki haftadır tanıyor olsam da onun böyle olduğu belliydi…
Geldiğimizi farkedememiştim hala ona sarılıyordum. ‘Amacın kemiklerimi kırmaksa öyle kırılmıyor.’ Yine o tatlı gülüşünden yaptı. Ben de hemen sarılmayı bırakıp motordan atladım. Nereye geldiğimizi anlamak için etrafımıza şaşkın bir şekilde bakındım, ‘İçeri geçince anlarsın.’ dedi. Geldiğimizde anladım ki lösev’e getirmişti beni, bütün çocuklar onu tanıyordu sanırım, hepsi üzerimize atladı, hiç beklemiyordum ondan böyle bir şey, beni şaşırtmıştı. Çocuklardan biri gelip Poyraz’a ‘Bu Tera abla mı Poyraz abi?’ dedi. Poyraz da bana bakarak ‘Hayır çocuklar Tera’nın işi çıktığı için gelemedi, bu Bade.’ Dediğinde yıkılmıştım. Resmen ben onun yedeğiydim. Ama ne bekliyorsam? Hiçbir şey olmamış gibi sırıtarak ‘Evet çocuklar ben Bade ve artık beni de sık sık buralarda görebiliceksiniiiz.’ Dedim ve içlerinden birini kucağıma aldım.
Poyraz beni yakın arkadaşı gibi falan mı görüyordu anlamadım, ama öyle olması benim için çok kötü olacaktı. Çocukların Poyrazı yalnız bıraktıklarını gördüğüm bir zamanda kulağına eğilip ‘Gelmek istemedi mi?’ dedim. Şaşırarak bana baktı ‘Çocukları pek sevmez.’ Buz gibi çıkmışıtı sesi… Kim lösemili çocukların yüzünü güldümek istemezdi ki? Çocukların yemek vakti geldiğinde bizi de yemeğe çağırdılar ama Poyraz orada çok kalamayacağını, ama başka bir zaman tekrar uğrayacağını söylediğinde bir tane çocuk ‘Ama Bade ablayı da getir.’ Dedi. Tera’yı hemen unuttuklarına sevinip otuz iki diş gülümsedim. ‘Poyraz olmasa da ben gelirim hiç sizi unutur muyum ben..’ dediğimde hepsinin yüzündeki gülümsemeyi görmek bile mutlu etmeye yetmişti… Kapıda arabada Tera’yı gördüğümde şaşırdım. Camı açtı, Poyraz da eğilip ‘Ben Badeyi bırakıcam, motorla geldim sen benim evimin önünde bekle, birşeyler yaparız.’ dedi. Kesinlikle bu gün daha fazla Poyraz’ın yanında kalmak istemiyodum. Gerçekten beni kırmış olacağı aklına gelmemişti muhtamelen… Hemen bir yalan uydurup ‘ Ben hastaneye arkadaşımın yanna gideceğim, siz beraber gidebilirsiniz.’ deyip, cevap vermesini beklemeden bir taksi çağırıp hemen kaçtım oradan… Taksiye de marina da bir yeri tarif ettim kafama göre, İpek teyzeyi arayıp ‘Pamuk beni bu akşam yemeğe bekleme biraz gelicem, merak etme beni’ deyip soru sormasına izin vermeden suratına kapattım telefonu.
Geldiğimizde inip kafama göre bir yer aradım. Hava iyice kararmıştı, tam da sahil kenarında çok kişinin olmadığı bir yere oturup rakı söyledim. Normalde rakıyı hep Polen’le içerdim ama artık tek başıma kalmıştım dünyada adeta… O yüzden bir değişiklik yapıp dünya dönene kadar tek başıma içeçektim. Adam masayı donattı ben söylemeden. Hamsi, kavun, peynir, mezeler, rakı… Çünkü dertlerimi unutmam lazımdı, en azıdan bu gecelik.
Saat 2 gibi yanıma Poyraz geldi, bağırmaya başladı bana ‘Hastane dediğin yer burası mı senin? Kaç saattir burdasın sen? İyrenç kokuyorsun yürü gidiyoruz.’ diyip kolumdan tuttu. O kadar çok içmiştim ki Poyraz’ı tanıyamayacak kadar sarhoştum. Zaten bidaha hatırlamıycam diye konuşmaya başladım. ‘Sen sevgilinin yanına gitsene, beni önemsiyormuş gibi konuşma. Bana acı çektiriyorsun! Ordan seni kardeşim gibi gördüğümü falan mı sanıyorsun? Benim erkek kardeşim olamaz. Kardeşim de olamaz. Kimse benle ne kardeşlik yapmak ister, ne sevgilim olmak ister, ne de ailem. Bunu kafana sok ve birdaha benim yanıma gelme! Beni rahat bırak. Anlamıyor musun daha çok acı çekiyorum. Hem sen beni nerden buldun ki?’ bunları söylerken ağzımın sağa sola kaymamasına çok uğraşmıştım gerçekten. ‘Ben Tera’dan ayrıldım, kafamı dağıtacak bir yer bakınıyordum, seni gördüm. Ben seni üzmek istemedim hiçbir zaman, zaten yarın ayılınca hiçirini hatırlamayacak kadar çok içmişsin…’ dudaklarıma yapıştı, sanki yıllardır birbirimizi istiyormuşcasına öpüşüyorduk, deniz kenarında, yıldızların altında… ‘Yanımdan hiç gitme.’ bağırdım.
‘Ağzın bu kadar kötü kokarken gitmemek olmaz ki.’ Elime hoh yapıp kokladım. ‘o kadar da kötü değil be.’ Dedim sağa sola yalpalanarak yürümeye çalışırken. ‘O kadar mı gerçekten?’ beni sırtına aldı ‘Benim yüzümden mi bu kadar çok içtin?’ diye sorduğnda cevap vermek istedim ama çoktan uykuya yatmıştım.
(Kusura bakmayın biraz gecikti, yorum ve votes yaparsanız çok sevinirim, iyi okumalaaar)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hafıza
Roman pour AdolescentsBade o ufak trafık kazasıyla arkadası Polen'in hayatının mahfoldugunu düşünürken asıl mahfolanın kimin hayatı olduğunun farkında bile degildi!