resim Berk :))
Bade
Hızla dışarı fırlayıp birinin beni duymasını beklerken içerde Berkin ne durumda olduğunu çok merak ediyordum.. bişeyi oluduğu belliydi. Zaten olmasa o odada oylece yatmazdı. Doktor bana doğru koşarak gelirken, gözleriyle ne oldu der gibi bakıyordu. 'İçerde.. b b bişey oldu. İyi görünmüyor..' dediğimde doktorun çoktan içeriye girdiğini farkettim.. Makinanın anormal bir şekilde hiç durmadan ötmesi beynimin içinde zonkluyordu. İçimden bu kadarı da fazla ama diye haykırıyordum.. Sanırım ben mutlu olmayı haketmiyordum.. yeni tanıştığım kişiyi bile haketmiyordum sanırım.. aynı annemi ve babamı haketmediğim gibi.. Haketseydim onlar benim yanımda olurlardı. Mert koşarak geldiğinde 'Polen uyandı' dedi. İçerde o iğrenç şekilde öten makinanın sesi varken hiçbirşey düşünemez hale gelmiştim.
'Bir sorun mu var?' derken hızlı adımlarla içeri girdiğinde hemşire Mert'in dışarda beklemesini istedi. Polen'in odasına koşarken kafamdakı bone ve salak hastane kıyafetleri bile sinirimi bozamazdı.. Tam içeri büyük bir hızla dalıcakken bir el bana uzandı. 'içeri girmek yasak, hastamız bir iki gün yoğunbakımda olacak, ciddi bir kaza geçirdi, içeriye birilerini alamayız.' Niye kazadan bahsetmişti ki.. Üzülüyordum. Polenin canı tatlıydı. Kendisine zarar verdirmezdi hiçbir şekilde. Kim bilir nasıl canı yanmıştı. Ama beraber hepsini atlatacaktık. Ona gözüm gibi bakacağıma kendime söz verdim.. tam olduğum yere çökecekken camdan içeri baktığımda Polenin gözlerinin bu taarafa baktığını gördüm.. Gözyaşlarımı tutacaktım. Üzülmesin diye.. Ama tutamadım. Gözyaşlarım birer inci gibi üstümdeki hastane giysisini ıslatırken benim bu hayattaki tek varlığımın Mert ve Polen olduğu gerçeği aklımı parçalıyordu.. Ellerimi cama koyup ona gülümsediğimde bana hiçbir tepki vermeden bakıyordu. Buna içerlemiştim ama sonuçta uyanmıştı! Eliyle beni işaret ederek hemşireye birşeyler fısıldadı. surat ifadesi hiç de mutlu görünmüyordu. Meraktan çatlarken hemşire yanıma doğru geliyordu. Kapının açılma sesini duyduğumda ne söylediğini merak ediyordum. Hemşire kulağıma eğilip 'buradan gitmenizi, bakışlarınızı beğenmediğini söylüyor.' dediğinde kalbime hançer saplasalar o kadar acıtmazdı. Neden öyle birşey dediğini anlayamadan Berkin yanına doğru gittim. Yeni tanıştığım birisi neden beni bu kadar ilgilendiriyordu!? Odaya girdiğimde Berkin yatağı boştu. Yatağın yanında boyama kitabı duruyordu. odayı başkasına mı verdiler acaba diye düşünürken üstünde ufakca bir şekilde P&B yazıyordu. '&' bu işareti ne kadar kötü yaptığını görünce elimi yazının üstünde gezdirip gülümsedim. İçini açmamın doğru olmadığını düşünüp geri yerine bıraktım.
Aklım sadece Polenin neden öyle yaptığında kalmıştı. Biz yılların kardeşiydik, dost da değildik onunla bir aileydik biz. Biz üçüncü sınıfa giderken Polenin servisini kaçırdığını görünce ben de eşyalarımı toplayıp Polenle yürümeye karar vermiştim. Hiçbir yolu bilmeyip yabancılara sormaya korkmamız da cabasıydı. El ele tutuşup deniz kenarından evleri seyrederek evimizi bulmaya çalışıyorduk. Karnı acıkmıştı, sabah beslenmesini benle paylaşmıştı. Cebimde kalan 1 milyonla bir tane simit alıp ikiye bölüştük. Biraz yiyip biraz kuşlara atarak yürüyorduk. Yolda yürürken kel, koca göbekli, bıyıklı komşumuza rastladığımızda çok rahatladım. Elinde yumurta, ekmek vardı. Evine gidiyordur diye peşine takılmıştık. Evi gördüğümde ilk maceramızı beraber atlatmıştık. Hemen eve girdiğimizde birbirimize sarılıp resim cizmeye başlamıştık. çizdiği resimlere çok özenirdim. Maceramızı resmetmişti.. İki tane kız çocuğu deniz kenarında kuşlara simit atıyordu. Resmi çekmeceme koyup ona vermemeyi düşünüyordum. Saklıycaktım. ama hiçbiryerde bulamıyorum onu şimdi. Yine hüzünlenmiştim..
Mert geldi. Ona evimin, daha doğrusu Polen'le evimizin anahtarını uzatıp 'Saat iyice geç oldu git biraz dinlen gelirken de bana bir iki kıyafet getirirsin canım' dediğimde itiraz edeceğini tahmin edebiliyordum. Elimi dudaklarına bastırıp 'müessesemizde itiraz kabul edilmezdir!' deyip küçük bir öpücük kondurdum kırmızı dudaklarına. Gidişini izlerken gülümsüyorsum.
Aklıma Polen'in annesine o haberi nasıl vereceğim hiç gelmemişti. Bu düşünce beynime dank etmişti adeta. Babasının işi için Hollanda'ya gitmişlerdi. Polen'i de götüreceklerdi. Benim o fazla ve sıkıcı ısrarlarıma karşı koyamayıp bize bir ev kiralamışlardı. Üniversitemizin ilk yılına koca İstanbul'da tek başımıza, macera dolu bir başlayış yapmıştık.. İki hafta sonra hastanede olacağımızı tahmin bile edemeden... Şimdi Polen'in annesi olanları öğrenseydi, Polen'i yanına alırdı. Bana da bir teklif yapardı ama ben kabul etmeyince ısrar etmezdi. O zaman ne yapacaktım?
Sanki içime doğmuş gibi bunları düşünürken, Polen'in cep telefonuna mesaj gelmişti, çantamdan çıkarıp ekrana baktığımda 'anneeeem' yazıyordu. kalbim oyle hızlı atıyordu ki, mesajı açacak cesaretim yoktu. Telefonu çantaya geri koyum saçlarımı ellerimde tepede topladım. Sonra mesajı açmak için tekrar telefonu elime aldığımda kalbim durmuştu adeta. 'Anneciğim ilk gününüzde yanınızda olamadık, kusura bakmayın :( Ama bizim için güzel bir kek ve çay yaparsanız haftaya gelebiliriz, her şey hazııır haftaya yanına geliyoruuz :)'
(Somada yaşanan üzücü olaylar nedeniyle birkaç gün ara verdim, Milletimizin başı sağolsun, iyi okumalar)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hafıza
Fiksi RemajaBade o ufak trafık kazasıyla arkadası Polen'in hayatının mahfoldugunu düşünürken asıl mahfolanın kimin hayatı olduğunun farkında bile degildi!