gizemli çocuk

123 6 2
                                    

Resim Berk

Ben onun mavi gözlerine bakarken kafamda birsürü soru geziniyordu... 'Sen kimsin? Beni nasıl buldun?' diye heyecanlı ses tonumla çıkışmıştım. 'Açsan kahvaltı hazır, bu saate kadar senin uyanmanı bekledim uykucu, işim var gücüm var' diye dalgayla karışık gülümsedi. 'B b ben ne diyeceğimi bilmiyorum.' diyerek kekeledim. Normalde kolay kolay heyecanlanacak tiplerden değildim ama resmen kalp ritmim değişmişti. Hemen kalkıp hazırlanırken o içeri doğru gitti. Üstüm ıslaktı bana kendi kıyafetlerinden getirdi, 'Gece biraz yağmur yağmıştı hasta olma diye ben de seni buraya getirdim.' dediğinde şaşırdım. Normalde kimse daha önce beni böyle düşünmemişti... Duygulandım 'Ben Bade, herşey için çok teşekkür ederim.' diyerek elindeki kıyafetleri aldım. O gittikten sonra bir kenarda giyindim, altımda tayt vardı üstüne de verdiği tshortu giydiğimde elbise gibi geldi. Boyu uzundu. 'Vaktin varsa kahve yapıp teşekkür etmiş olurum' diye seslendim. Ses gelmedi. Duymadı heralde diye içeri gittiğimde çok tatlı bir köpek üstüme zıpladı. Golden cinsinden uzun tüylü köpek yüzümü yalıyordu, tasmasını çevirip baktığımda 'Havuç' yazıyordu. O kadar güzel bir köpekdi ki yavruları olursa hepsini alabilirdim. Gözlerimle onu aradım ama yoktu hiçbir yerde. Gözüme kapının üzerindeki not ilişti. 'Benim çıkmam lazım, telaş etme diye söylemedim. Tanıştığımıza memnun oldum uykucu.' yazıyordu. Sırıtarak havucun burnuna öpücük kondurup 'Görüşürüz umarım' diye fısıldayıp kapıyı çektim.

Eve gidip duş alsam iyi olacaktı. Bu arada onun iyiliğini nasıl ödeyeceğimi düşünüyordum. Aklımda birkaç şey vardı, daha adını bile bilmiyordum ama onda beni çeken şeyler olduğu kesindi. Duş aldıktan sonra Polen'in yanına gidip şansımı tekrar deniyecektim. Ne yaparsa yapsın ben onu bir kere kaybetme korkusuyla yüzyüze gelmiştim. Birkere daha yaşamadan önce keşke dememek için elimden gelen her yolu denemeye razıydım. Haftaya taburcu olacaktı, ve aynı zamanda haftaya annesi ve babası da bizim misafirimiz olacaktı. Zor bir hafta beni bekliyor diye düşünerek derin bir iç çektim. Duş aldıktan sonra Polen'in en sevdiği oyuncağı olan ayıcık pufi'yi de alıp bir taksi çevirdim. Hastaneden sonra okula gidip Polen'in kaydını bir süreliğine donduracaktım. Polen'in yanına gitmeden Berk'e bakmak aklıma geldi. Ameliyattan çıkalı iki gün olmuştu ama o kadar yoğundum ki daha yeni gidecektim. Bir özür borcum vardı yeni arkadaşıma...

Berk

Evet yine ölmedim sanırım. Vücüduma bakarken belki diğer sefer bu kadar şanslı olamayabilirim diye iç geçirip bütün cesaretimi toplayıp Polen'in yanına gidecektim.. Doğru... Tam 6 yıl aradan sonra benden nefret etmesini umursamadan karşısına çıkıp her şeyi anlatacaktım. Ona haber bile vermeden bırakıp gitmemi, bana ihtiyacı olduğu kim bilir kaç zaman olduğu halde yanına gelme, veya ona hastalığımı anlatma cesaretinde bulunamadığım için özür dileyecektim. Bu sefer yapacaktım. Dışarı çıkma iznim olmadığı halde filmlerdeki isyankar çocuklar gibi elimdeki serumları koparıp bir kenara attım. Zevkli oluyormuş diye gülümserken kimsenin beni görmemesi için gayret ediyordum. Birkaç oda yanımda yattığı için şanslıydım. Hemşirenin odasından çıktığını görünce hızla odasına doğru koşup içeri geçtim. Kapının arkasına yaslanıp gözlerimi kapattım. Doğru odaya girdiğime emin olmak için gözlerimi açtığımda onun mükemmel bakışlarının hiç değişmediğini gördüm. Sırf onu üzmemek için Türkiye'den gittiğimi açıkladığımda vereceği tepki beni çok korkutuyordu. Daha fazla bakışmayı kesip konuşmam gerektiği aklıma geldiğinde o benden önce davranıp 'Sen de mi onun arkadaşısın? Beni rahat bırakın artık!' ditye haykırdı. Kimden bahsettiğini anlamaya çalışırken içeri Bade girdi. Polen tekrar aynı sinirle 'Buyurun o da geldi' diye bağırdı. Bade bana ne olduğunu anlamamış bir şekilde baktı ben de 'Valla hiç öyle bakma ben de anlamadım bana bağırmaya başladı.' diye kendimi savundum. Polen 'Çıkın odamdan!' dediğinde yüzümü önüme eğip kapıdan çıktım. Badeye dönüp her şeyi anlatmanın vaktinin geldiğini düşündüm. 

Bade

Polen bizi dışarı kovarken Berk kolumdan çekip beni kenara götürdü. 'İyi misin?' dememe varmadan konuşmaya başladı. 'Beni hatırlamadı, doğrusu sen de hatırlamadın Bade.' Ne demeye çalıştığını anlamayamıyordum. 'Kemoterapinin beni bu kadar değiştirdiğini düşünmüyorum aslında.' diyerek sırıttı. Ne diyordu, kimdi bu Berk? Gözlerimi kısıp ona baktığımda aklımda birden lisedeki Berk geldi. Polen'in ilk aşkı... Turuncu diye dalga geçtiğim kardeşim dediğim BERK! O kadar şaşırdım ki! Gözyaşlarımı tutamıyordum. Gerçekten tedavi için gideceği aklıma bile gelmezdi. Lisedeyken hep üçümüz takılırdık, yıllarca en yakın arkadaşlarımdı. Her şeyi beraber yapardık ama Berk bir anda hiçkimseye haber vermeden ortadan kayboldu, Polen'i de beni de öylece bıraktı, ikimizin de aklına onun kanser olacağı ihtimali gelmezdi... Yıllarca ondan nefret edip, bir gün ansızın karşımıza çıkarsa ona ne yapacağımızı düşündük. tokat atacaktık, suratına su dökecektik, ondan nefret ettiğimizi, keşke hiç gelmemesi hakkında bağırıp çağıracaktık. Beni o kadar üzmüştü ki haber bile vermeden gidişi resmen canımı acıtmıştı. Babamdan sonra beni öylece bırakan ikinci erkekdi... Gerçekten hiç beklemediğim anda karşıma çıkmıştı, o kurduğum planların hiçbirini yapacak halim yoktu. Kollarımı kocaman açıp sarıldım. Yaklaşık 2 dakika öylece ağladım. Sonra 'Çok özledim turuncu' deyip gülümsemeye çalıştım. 'Birdaha beni asla bırakmayacaksın odun herif!' dedim. O da eski tatlı konuşmasıyla 'Birdaha seni asla bırakmayacağım böcek' deyip suratını ekşitti.

(arkadaşlar hikayemi beğenmediyseniz yazmayayım çünkü ben de sürekli yeni bölümde ne yazsam diye düşünüyorum ama yorum yapan kimse yok. Beğeni de az, o kadar bölüm düşünüp yazıyorum ama sonucu beni mutlu etmiyor hayal kırıklığı. Eleştirilerinizi bekliyorum lütfen)

HafızaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin